Ben sizinle sarmaş dolaş olmuşum dalgalar, 

Pamuk yüzlü gemilerin ardında gezemem; 

Doyurmaz artık beni bayraklar, bandıralar; 

Mahkûm gemilerin sularında yüzemem.


Rimbaud


Böyle diyerek mi gitmişti Afrika’ya, henüz 16 yaşındayken yazdığı şiirleri ile edebiyat tarihine adını altun harflerle yazdıran Rimbaud, bilinmez… Bilinenler ise oldukça net: Hapse girmiş, diyar diyar gezmiş, durduğu yerde duramamış, Paul Claudel’in söylediği gibi sadece “onu hiçbir zaman rahat bırakmayan iç sesinden kaçan biri” olarak dünyanın dört köşesini gezmiştir. 16 yaşından 21 yaşına kadar yazdığı şiirleri, Batılı şairleri derinden etkilemiş, şiirin bütün kurallarını yeniden düşünmeye sevketmiştir. İlginçtir, 5 yıl şiir yazmış, sonra da kalemi bir daha eline almamak üzere bırakmıştır.

20 Ekim 1854'te Fransa'nın Ardenler bölgesinde Charleville kasabasında dünyaya gelir. Subay olan babası Frédéric, annesi Vitalie'yi genç yaşta terk eder. Üç kardeşi daha vardır şairin. Rimbaud 8 yaşında laik bir eğitim sistemi olan Rossat Okulu'na verilir. Daha sonra dindar olan annesi tarafından dinî eğitim de verilen Charleville Koleji'ne gönderilir. Din dersleri ve Latincesi oldukça iyi olan Rimbaud'a okulda "küçük pis yobaz" adı takılır. Öğretmeninin desteği ile şiir yazmaya başlar. O sıralarda “Çağdaş Parnasse” dergisini okur, Paul Verlaine gibi şairlerin şiirleriyle tanışır. “Öksüzlerin Yılbaşı Armağanları” adlı şiirini “Revue Pour Tous” dergisine gönderir ve bilinen ilk yazılı şiiri budur. Paris Komünü ayaklanması ve Prusya-Fransa savaşı, siyasi çizgisini de belirlemiş olur. Paris'te çıkan “La Charge” gazetesinde “Üç Öpücük” şiiri yayınlanır. Henüz 16 yaşındayken evden kaçıp Paris'e gider. Bundan sonra evden savaş ortamında iki kere daha kaçmasına rağmen, perişan hâllerde geri döner. Bu sırada Paris'in meşhur kafelerinde şiirler yazıp, çağın sanatı, siyaseti hakkında tartışmalara katılır ve afyon kullanmaya başlar. En son evden kaçışında, mektup ve şiirle dostluğunu pekiştirdiği dostu Verlaine'nin evine sığınır. Bundan sonraki dönemde yazdığı şiirler olgunluk dönemine ulaşır. 1873'te ilk şiir kitabı Cehennemde Bir Mevsim yayımlanır. 1875’te ise şiir yazmayı bırakır.

1878'de Marsilya'dan İskenderiye'ye geçer ve bir süre Kıbrıs Larnaka'da Rum, Türk ve Araplara çevirmenlik yapar. Buradaki şirketin kapanmasıyla Afrika'ya yol alır, Habeşistan Harrar bölgesinde, Mısır'ın işgal altında olmasından faydalanıp; kahve, fildişi, deri, ıtır ve zamk üretimi yapan Vianney Bardey firmasında işe başvurur. Asistanlığın yanı sıra silah tüccarlığına başlar, bu işlerden çok para kazanır. Afrika'da geçirdiği günlerde dinini İslâm olarak değiştirdiği söylentisi olsa da, müşahhas bir delil yoktur. Daha sonra kalçasında oluşan bir şişlik ve yarayla hastahaneye yatar, teşhis “kalça neoplazması”dır, bu yüzden bir bacağı kesilir. Bu sırada asker kaçağı olarak arandığı için hasta hâliyle zor günler yaşar. Sadece "Jean Rimbaud" ismini kullanır ve kayıtlarda ismi bu şekilde geçer. Aşırı morfin tüketimi ve kanserin yayılması ölümünü hızlandırır. 10 Kasım 1891'de henüz 37 yaşındayken Marsilya'da ölür. Rimbaud, 8 yıl yanında hizmetkârlığını yapan Camii'ye 10.000 frankının verilmesini, kardeşi Isabelle'e vasiyet eder. 

Rimbaud’un hayatı sefih tercihlerle doludur. İniş-çıkışlarla, oradan oraya seyahatlerle geçen ömrü, nihayet Afrika’da geçirdiği yıllarda bir nebze durulur. Hakkında öyle çok söylenti, şehir efsanesi vardır ki, kız kardeşi Isabella bir mektubunda onu savunmak için şöyle demiştir:

- “Din karşıtlığına gelince; küfür, zorunlu olarak inanç ihtiva  eder. Dine aykırı davranışı, dinin kötü kullanımı, İsa’nın var olduğu dönemden farklı yaşanması ve dini baltalayan, istediği gibi yoran alçakların oluşundandır. Son umutsuzluk ânında, ölümden önce dudaklarından dökülen “Allah, Allah kerim!” sözü, inançsız bir adamın söyleyebileceği bir şey midir?”

Rimbaud henüz 19 yaşında iken yazmıştır şu sözleri:

- “Ben bir başkasıdır. Kendini keman olarak hisseden oduna ne yazık! Hiç bilmedikleri konularda tartışan insanları küçümsüyorum!” 

Ve ekliyor Rimbaud:

- “Şimdilerde, olabildiğince sefihleşiyorum. Neden mi? Şair olmak istiyorum ve görülmezi gören kâhin olmaya çalışıyorum: Siz hiç anlamayacaksınız bunu ve ben de size anlatmayı aşağı yukarı beceremem. Bütün duyuların karıştırılmasıyla, düzenlerinin bozulmasıyla bilinmeze ulaşmak söz konusu… Acılar çok büyük, ama güçlü olmak, şair doğmak gerek ve kendimi şair olarak görüyorum. Bu hiç de benim suçum değil. ‘Düşünüyorum’ demek yanlış bir şey. ‘Beni düşünüyorlar’ demeli.”

Bu noktada Salih Mirzabeyoğlu’nun “şairin memuriyeti” hakkında söylediklerini hatırlayalım ve genç şair Rimbaud’un “şiirde açtığı çığır”ın, sadece şiirde değil, edebiyattan resime (sürrealizm) kadar bugünlere nasıl tesir ettiğini anlamaya çalışalım:

- “Şairin memuriyeti apaçık belli: O, mutlak hakikat peşinde, bulamamacasına arama sırrına ermiş bir pervane ve insanoğlunun öncü sesidir.” (*) 

İlhan Berk, tercümesini yaptığı Rimbaud’un “Illuminations” adlı eserinin önsözünde, onun Kur’ân-ı Kerim’i Fransızca’ya çevirdiğini söyler. Afrika’da Arapça öğrendiği ve Kur’an okuduğu ve son sözlerinin “Allah Kerim” olduğunu kardeşi Isabella’nın mektuplarından öğreniyoruz. Belki de onun arayışı, “İslâm’ın kader anlayışını benimsiyorum” sözlerinden, ölüm döşeğinde acılar içinde iken “Allah Kerim” diye yakarışından anlaşılabilir. Öyle ya, Rimbaud sefil ve sefih bir hayatın kucağından Afrika’ya, Harrar’a kadar kaçmış, şiir yazmaya tövbe etmiş bir şairdi. 

Marsilya Conception Hastanesinin avlusunda bugüne kadar korunmuş şöyle bir levha vardır:

"Aden'den gelen şair Jean Arthur Rimbaud yeryüzü serüveninin son bölümünü 10 Kasım 1891'de burada tamamladı."

Pek çok Batılı dehanın, “Amok koşucusu” gibi, sağına soluna bakmadan koşması, kendini yok etme pahasına “koşması”, intihar gibi görünen bir hayatı tercih etmesi ne için? Hiç denizi görmeyen şaire derya içre şiirlerini yazdıran saik ne? Hakikat arayışı mı?

“İmân ettim, kurtuldum” demenin sahte tesellisine sığınmayan, “bulamamacasına arama”nın örnekleri olan eserleri ile, çağımızın iki büyük dehası, iki büyük muztaribi Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu bize bunun cevabını veriyor olsa gerek…


*  Şiir ve Sanat Hikemiyatı, 2. Basım, İbda Yay., İstanbul 1998, s. 234)


Baran Dergisi 402. Sayısı