28 Şubat 1997 darbesini neredeyse bilmeyenimiz yok; hatta 10 yaşındaki çocuklar dahi biliyor 28 Şubat ve 28 Şubat mahkûmlarının haksız yere içeride yatıyor oluşunu. Fakat ne hikmetse 28 Şubat denildiğinde takvimdeki sıradan günlerden ve aylardan biriymişçesine davranan, görmezden, duymazdan ve bilmezden gelen birileri var. 28 Şubat mevzuunda gören kör, duyan sağır, bilen salağa yattı. Köşe yazarları dahî hakkıyla 28 Şubat mazlumlarını savunmadı.

Üzerinden tam 21 sene geçmesine rağmen 28 Şubat mağdurlarına yapılan haksızlığın sona erdirilmesine yönelik doğru düzgün bir adım atılmadı. 28 Şubat’ın apoletli paşaları şu an yargılanıyorken, 21 senedir cezaevinde uyduruk dosyalarla yatan mahkûmların varlığı hukuksuzluğun hala yürürlükte olduğunu göstermiyor mu?

28 Şubat Darbesi önemsenmediği ve hukuken gerekli yargılamalar yapılmadığı için 15 Temmuz Darbe Girişimi’ni yaşadık. Hâlbuki bugünkü gibi 28 Şubat’ın paşalarının inlerine girilmiş olsaydı belki de bunları hiç yaşamayacaktık. Müslüman bildiğiniz, ‘hakkı yerine koyar’ dediğiniz hocalar, yazarlar, medya kuruluşları ve partiler 28 Şubat darbesinde dik durmadıkları gibi, sonrasında da yapılması gerekeni yapmadılar. Hatta 2001 yılında görülen davalarında Salih Mirzabeyoğlu, darbe döneminde içeri alınırken “tiyatro bitti” diyerek devam eden mücadelenin seyrinde 28 Şubat’ın tüm ipliğini pazara çıkardığı halde gerekli tedbirler alınmadı ve Mirzabeyoğlu ve arkadaşlarının 28 Şubat’taki direnişi görmezden gelindi. Şimdi ise içerideki mazlumlar görmezden geliniyor. Bugün 15 Temmuz’u basitleştirip FETÖ’cüleri teker teker tahliye etmeye çalışıyorlar...

Şimdi 28 Şubat döneminde göreve getirilen Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun “28 Şubat bin yıl sürecek” sözü mü gerçekleşiyor sorusu akıllara takılıyor. 28 Şubat darbesi belgeleriyle tescillendiği ve 15 Temmuz itibariyle de her şey ortaya döküldüğü halde, hem hükümetin hem de bu memlekette söz sahibi olanların “görmedim, duymadım, bilmiyorum” şeklindeki davranışları kabul edilebilir mi?

Televizyonlar, radyolar, sosyal ağlar, her türlü STK ve dernekler, reklamlar vb. araçlar elimizin altında olduğu halde 28 Şubat mevzuuna dair tek bir kelime etmeyen yahut kenarından konuşup geçenler için 28 Şubat acaba ne ifade ediyor? Yahut 15 Temmuz’u dilinden düşürmeyenlerin 28 Şubat suskunluğu nedir acaba? Meseleye bütün içinde bakamayanların parçalar peşinde koşmasından başka ne olabilir bu durum?

İçeride yıllarca haksız yere yattıktan sonra çıkarılan fakat tekrar yakalama kararı çıkarıldığı için 4 senedir firari olan 28 Şubat mağduru Sebahattin Arslan 15 Temmuz gecesi sokağa çıkmış ve tankları durdurmaya çalışmıştı. FETÖ’cüler tarafından kendisine doğrultulan namluya göğsünü siper ederek “Sıkmazsanız şerefsizsiniz. Ölürüz de size geçit vermeyiz, artık bu ülkede istediğiniz gibi at oynatamayacaksınız!” diye meydan okumuştu. Daha sonra geçtiğimiz günlerde tekrar cezaevine alındı. Ardından bir milletvekilinin kafasını kuma gömercesine, 28 Şubat zulmünün bittiğine dair bir hikâye paylaşıp, “Her şeye rağmen, özgürlük bugün var. Kıymetini bilelim” açıklamaları da 28 Şubat yargı kararlarıyla ne şekilde ilgilenildiğinin de göstergesi olsa gerek. Yahut devletin kademelerinde rağbet gören köşe yazarlarının 28 Şubat’ı anlatırken halen içeride yatmakta olan 28 Şubat mağdurlarından bahsetmemesi, kimi haber sitelerinin 28 Şubat’ı başörtüsüne yapılmış bir darbe gibi görerek sadece başörtüsüne yapılan hukuksuzluğu dile getirmesi de galiba görmezlikten gelmenin en son noktası.

Mesela hiç mi sorgulanmıyor yukarıdan emir alan yargıçların dosyaları istedikleri şekilde değiştirmeleri, kimi dosyaları rafa kaldırmaları ve uyduruk dosyalarla Müslümanlara verilen ceza ve işkenceler? 28 Şubat sürecinde yaşanan hukuksuzluklar bizzat 28 Şubat’ın paşalarının itiraflarıyla da kanıtlandıkları halde, mağdurların 21 yıldır içeride FETÖ hainleriyle beraber yatıyor olması nasıl bir garabet?

1999 yılında Milli Gazete’nin, Fetö Gülen’i en başından beri desteklercesine attığı “Karanlık odaların yeni hedefi Fethullah Gülen, Millet Düşmanları… Hizmet Etmek İsteyenlere İftira Atılıp Komplo Kuruluyor, Gülen Yalnız Değil…” manşetleri (ki bu manşetler, İbdacıların 28 Şubat ve FETÖ ile mücadele ettiği dönemde hatta Hürriyet Gazetesi’nin 1997’de ”Beceremediniz artık bırakın” manşetinden sonra atılıyor) ve diğer gazetelerin “Gülen de Uyardı”, “Asker Daha Demokrat”, “Beceremediniz Artık Bırakın”, “Hükümet Gitsin” manşetlerinin hesabını kim soracak?

Bu hukuksuzluklarla birlikte bankalardan hortumlanan 46 milyar doların, kartel medyasına darbe sürecinde aktarılan yarım milyar doların hesabını kim soracak? Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun Raporu'na göre, 28 Şubat sürecinin ülke ekonomisine maliyeti 381 milyar dolar. 28 Şubat ve sonraki dönemlerde kılık kıyafet nedeniyle 33 bin 272 kişiye soruşturma açıldı, 6 milyon fişleme yapıldı. Bin 635 Türk Silahlı Kuvvetler personeli irtica suçlamasıyla ihraç edildi. TÜSİAD, 28 Şubat darbesinden nemalandı ve ülkeyi hortumladı. Hukuk ellerine geçtiği için hukuka uymadıkları gibi yukarıdaki abilerinin hukuksuzluğunu hukuk diye yutturmaya çalıştılar yıllarca. Darbeci hâkim ve savcılar tarafından kararlar verildi ve cezaevleri dolduruldu. Darbenin hızlı işleyen sürecinin aksine hesaplaşma ne kadar yavaş yapılırsa darbecilerin yeşerip filizlenmesi de o kadar hızlı olur.

28 Şubat’ın mağdurlarına yeniden yargılanma ve iade-i itibar yolu açılmalı, hakları geri verilmelidir.


Baran Dergisi 581. Sayı