G-7 Zirvesi Kanada sınırları içerisinde yer alan Quebec’te gerçekleştirildi. Bu zirvede bahsedilmesi gereken bir takım enteresan hadiseler yaşandı. Amerikan Başkanı’na karşı bir tavır sergilendi, o da bir takım provokasyonlara imza attı. Yaşananlar Amerikan emperyalizmi ile en üst perdeden alakalıydı.

ABD, Latin Amerika’yı ekonomik olarak kontrol altında tutuyor. Hükümetler Amerika ile istediği şartlarda ticaret yapmamaları hâlinde devrilecekleri tehdidini sürekli hissediyorlar. Nikaragua, Küba ve daha bir çok ülke için aynı şeylerden söz ediyorum.

Kanada’da uluslararası ticaret sebebiyle yaşanan gerginliğin ana nedeni ABD’nin yeni ticaret vergileri koyması ile alâkalı. ABD’nin koyduğu yeni vergilere göre, Kanada’da üretilen herhangi bir ürünün ABD’ye gelişinde bir problem-değişiklik yaşanmamasına rağmen ABD menşeili bir ürünün Kanada’ya yahut başka herhangi bir ülkeye ihraç edilmesi durumunda ekstra vergiler alınacak. Amerika bu yolla milyarlarca dolar kâr elde edecek.

Amerika ile ilişkileri çok yakın olmasına ve hatta Amerikan kontrolünde olmasına rağmen Kanada bu duruma karşı çıktı. Tabiî olarak diğer devletler de... Fransa Cumhurbaşkanı Macron da bu mevzu ile alakalı sert açıklamalar yaptı. ABD, bir nevi bütün dünyaya ekonomik bir ceza kesme girişiminde bulunuyor; “roket hakkı”nı kullanarak ekonomik müdahale yapıyor. Daha önce tek tek, İran’a, onun öncesinde Küba’ya, Çin’e ve Rusya’ya uygulamış olduğu ekonomik yaptırımların ve kestiği cezaların haricinde bugün bütün dünyaya ceza kesme teşebbüsünde bulunuyor. Toplumların ekonomik haklarını ihlal ediyor.

ABD, hâkim olduğu kapitalist dünya ekonomisini muhafaza etmek için çaba sarfediyor. Göçmenleri geri göndermek vesâir vaadlerle iktidara gelen Trump gerek seçilmeden önce, gerekse de seçildikten sonra fakir beyaz Amerikalılara hitap etti ve onların temsilcisi olarak başkanlık koltuğunda oturuyor. Ekonomi hakkında bir çok şey söylüyor, eşit ilişkilerden bahsediyor. Bunlar mantıklı ve kulağa hoş geliyor; fakat maalesef bazı devletler millî çıkarlarını gözetmek ve millî üretimlerini muhafaza etmek zorundalar. ABD kendi milletinin ekonomik menfaatlerini korumak istiyor; lakin bunu yaparken diğerlerinin hakkını ihlâl ediyor. Bu problemler uluslararası organizasyon ve mahkemelerde barışçıl yollarla çözülebileceğe de benzemiyor.

Trump, toplantıdan sonra gazetecilerin sorularını yanıtlarken birinin CNN muhabiri olması bana bazı şeyler hatırlattı. Trump’ın CNN’e cevap vermesi hafızamı canlandırdı. Yalancı CNN, ABD 1991’de Bağdat’ı bombalarken üzerine düşen vazifeyi yerine getirdi. Irak’ın bombalanmasında önemli bir rol oynadı. Bugün de İran meselesini parlatıyorlar. ABD, tam bir saçmalığa imza atarak İran anlaşmasından çekildi, üstelik diğer devletlerin buna karşı çıkmasına rağmen ve bugün İran’a ekonomik baskıyı sürdürüyor. Aynı baskı Rusya’ya karşı da yapılıyor.

Bir Amerikan vatanseveri olduğunu düşündüğüm Trump’ın döneminde her cephede bir çarpışma yaşanıyor. ABD, Ortadoğu’da İsrail ile en yakın olduğu dönemi geçiriyor. Çıkarları örtüşüyor ve menfaatlerini korumayı arzuluyorlar. Siyonistler ve emperyalistler bir çok Müslüman ülkeyi de kontrol altında tutuyor. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere Siyonistlerin kontrolünde olan Suud’un işgali altında. Suud, Siyonistlerin ama müttefiki; bu durum insanı sinirlendiriyor. Bölgedeki gerçek Müslümanlara karşı oluşturulan bir blok bu.

Hülasa, dünyanın en büyük emperyalist gücü olan ABD, insanlık düşmanı bir devlettir. Bu canavar hızla güç kaybediyor. Askerî güç sopasını kullanarak bu gücünü muhafaza etmeye çalışıyor. Bunu yaparken de tüm dünyada ve her sahada tansiyonu yükseltiyor.

Mesela Kore’de de enteresan şeyler oldu. ABD ile Kuzey Kore arasındaki mesele sadece bu iki devleti alâkadar etmiyor; Çin, Japonya, Güney Kore ve bir çok devleti ilgilendiriyor. Güney Kore 1945’te ABD tarafından işgal edilmiş bir devlettir. Kuzey Kore ise direnmiş ve Amerikan işgaline maruz kalmamıştır. Tam bağımsız bir devlettir.

Öte yandan Venezüella’daki karışıklık devam ediyor. Venezüella’nın içinde bulunduğu durumun bir numaralı sorumlusu ne Amerikan emperyalizmi, ne Fransız emperyalizmi ne de Siyonizm’dir; yaşananların baş sorumlusu, devrim karşıtı yozlaşmış insanların rahat hareket edebilmelerine müsaade eden yönetici sınıfıdır. Emperyalistlerin ve Siyonistlerin de tesiri var, tıpkı Nikaragua’da olduğu gibi; fakat Latin Amerika’da iktidarların yapmış olduğu iktisadî hatalar bu tesirleri katlayabiliyor. Bu hatalara Venezüella gibi Küba da düşmüştü. Venezüella’da devrimci bir ordu ve güvenlik servisi var; fakat bu yetmez. Emperyalizme karşı mücadelede finansal, ekonomik, diplomatik ve askerî bir güç konumuna gelmek gerekmektedir.

Allahü Ekber
09.06.2017


Baran Dergisi 596. Sayı