Bu hafta Suriye’nin Fransa, İngiltere ve ABD konsorsiyumu tarafından bombalanması hakkında konuşacağım. Malûm Suriye’ye bir çok roket atıldı. Bu saldırı, Suriye rejiminin Duma’da kimyasal silah kullandığı bahanesiyle yapıldı. Kimyasal silahın kullanılıp kullanılmadığı yahut daha doğru bir ifadeyle kim tarafından kullanıldığı ise hâlâ net olarak belli değil. Şam’ın doğusunda sivil insanlara karşı kimyasal silah kullanılmasını Birleşmiş Milletler soruşturuyor.

Mevzu bahis bölge hâlâ silahlı muhaliflerin kontrolü altında. Rejim ise Rus desteğiyle hareket ediyor. Dolayısıyla bu meseleye Birleşmiş Milletler’in müdahil olabilmesi de mümkün değil. Esasında ABD, Suriye’ye müdahale etmek için gayet uygun ve profesyonelce bir bahane üretti, neticede Suriye’de Şam civarındaki hedeflere resmî olarak 105 roket gönderdi. Amerikan başkanına göre ABD, İngiltere ve Fransa silah depolarını ve düşman hedeflerini vurdu. Bu roketlerin büyük bir çoğunluğu ise Rus hava savunma sistemleri tarafından karşılandı. Sonrasında sorulan soru ise NATO’nun Rusya’ya karşı bir harekâta girişip girişemeyeceği idi. Yaşananlar da gösteriyor ki, NATO doğrudan Rusya’yı hedef alabilecek durumda değil. Bu kolay bir şey de değil.

Beşar Esad, babasından sonra iktidara ilk geldiğinde, Suriye halkının büyük kısmı Baas hükümetine karşı değildi. Baas hükümeti içerisinde Suriye vatanseveri bir çok unsur vardı. Buna rağmen Baas hükümetini destekleyenler dahî aniden rejimin düşmanı durumuna geldi. Bunu nasıl izah edebiliriz? Bölgede şartların değişmesiyle birlikte bir değişim ihtiyacı ve umudu doğdu. Öte yandan el altından bir dış manipülasyon yapıldı. Zaman içerisinde işin içine dahil edilen Neo-Vahhabîlerin etkinliği arttı. Vahhabîlerin büyük bir kısmı köktenci insanlar; fakat onların ikiyüzlü olduğunu, İsrail’in, Amerikan emperyalizminin, İngiliz ve Fransız kolonyalizminin müttefiki olduğunu söyleyemeyiz. Bunu daha evvel bir çok kez söyledim. Gönüllü olarak inandıkları doğrultusunda mücadele eden samimî insanlar manipüle edildi. Bu operasyonun arkasında Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan var; onun  da arkasında elbette CIA ve diğer gizli servisler var. Akabinde Suriye’de bazı bölgeler “İslâm Devleti” tarafından ele geçirildi. Bu durum emperyalist saldırganlığının artmasına sebep oldu.

Kimyasal silahların kullanımı uluslararası bir anlaşma ile yasaklanmıştır. Bu anlaşma Suriye’yi de bağlamakta. Rusya da yıllar önce bu anlaşmayı imzalamış ve kimyasal silahlarını ortadan kaldırmıştır. ABD, İngiltere ve Fransa ise anlaşmayı imzalamalarına rağmen bunu yapmamıştır; hâlâ kimyasal silahlara sahipler. Bu bir gerçek. Daha fazlası ise düşman oldukları bölgesel güçler üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için her yolu deniyorlar; fakat Ortadoğu’da artık eskisi gibi başarılı olamıyorlar. Şimdi Çin’in de meselelere dahil olduğunu görüyoruz. Bilhassa ABD ile Çin arasında milyarlarca dolarlık restleşmeler yaşanıyor.

Çin’in dünyanın bir ucundan gelip bölgeye girmesini de anlıyorum. ABD de kendisiyle hiç alâkası olmamasına rağmen Doğu’da savaşlara girişmişti. Bugün de aynısını yapan ABD, 20. yüzyıl boyunca dünyanın her tarafında katliamlar yapmış, her çeşit silahı kullanmış bir devlet. Vietnam’da, Afganistan’da, Irak’ta neler yaptıklarını bütün bir dünya biliyor. Hepsinde müdahale edeceği bölgelerin iç dinamiklerini kullanarak ayrıştırıyor. Vietnam’da, vatansever Vietnamlılara karşı Güney Vietnam ile anlaşarak savaşı başlatmıştı. Amerika, orada yoğun kimyasal saldırılar yaptı. Bu kimyasal saldırılardan binlerce insan etkilendi ve tesirleri bölgede hâlâ sürüyor. Bütün Vietnam’ın etkilendiği kimyasal saldırı sebebiyle çocuklar sakat doğmaya devam ediyor. Sözde özgürleştirmek maskesi altında meşrulaştırdığı operasyonlarda milyonlarca dolar harcayıp kimyasal silahları kullanan da yine bugün kimyasal silahlara karşı olmak bahanesiyle Suriye’ye saldıran ABD’dir. Bunları asla ve asla unutmamalıyız!

Bugün, belki kimyasal silahlar Suriye rejimi tarafından kullanılmıştır, belki Rusya, belki de başka bir güç tarafından, bunu bilemem. Fakat bildiğim bir şey, bu, ABD, İngiltere ve Fransa’nın işbirliği yaparak Suriye’yi bombalaması için bir bahane olamaz. Özellikle bu üç devlet için bahane olamaz, çünkü onlar kriminal suçludur, insanoğlunun düşmanıdır. Bunu anlamak için haritalara ve dünyanın ahvali bakmanız yeter. Bu bir yorum değil, gün gibi ortada olan bir gerçek.

ABD, Irak’a müdahale ettiğinde, bu üç devlet, Irak’ın Güney’ini çok özel silahlarını deneme sahası olarak kullandılar. Türlü manipülasyonlar yaparak 1991 ve 2003’te Irak’a müdahale ettiler, önlerine çıkan herkesi kim olduğuna bakmadan öldürdüler. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’i şehid ettiler. George Bush, 2003 müdahalesinden önce Irak’ın nükleer silahları olduğunu iddia ediyordu. Bunun yalan olduğu ise iş işten geçtikten sonra anlaşıldı. Finansal menfaatlerini temin etmek için yaptıkları saldırıları, özgürleştirmek, demokratikleştirmek, insan hakları gibi kılıflarla gerçekleştirdiler.

Bu sebeple Suriye’de kimyasal silah kullanılmışsa dahî bunun ABD, İngiltere ve Fransa’nın bu bahaneyle saldırı düzenlemesi tam bir saçmalıktır. Kaldı ki, Suriye rejiminin, Şam’ın hemen doğusunda, çok yakınında bulunan bir bölgede kimyasal silah kullanması da saçmalıktır. Bu hadise tamamen manipülasyon gibi duruyor. Suriye rejiminin siviller üzerinde kimyasal silah kullanmış olabileceğini düşünmüyorum; çünkü bu durumun elini zayıflatacağını biliyor. Suriye, arkasında ABD ve İsrail olan Neo-Vahhabiler tarafından işgal edilmeye hazırlanıyor.

Türkiye ise bölgede Müslüman Kardeşler’e yakın unsurlarla iş yapıyor. Onlar kesinlikle Amerikan veya İsrail ajanı değiller. Bu sebeple Mısır’da bir çok baskıya maruz kaldılar.

Neticede, son yaşanan hadiseler Suriye rejimini her geçen gün daha da güçlendiriyor. Türkiye ise Fransa ve İngiltere tarafından I. Dünya Savaşı sonrasında çizilmiş olan sınırların ötesinde, Suriye’nin kuzeyindeki varlığını koruyor. Bu durum da önümüzdeki süreçte tehlikeli bir hâl alabilir.

ABD ve Fransa gibi devletler, adımlarını Siyonist ve kapitalistlerin emelleri hizmetinde atmakta. Çünkü bu devletler hiç olmadığı kadar Siyonistler tarafından ele geçirilmiş vaziyette. Amerika ve Fransa halkı devletlerinin bu gidişine dur demek zorunda. Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen sınırların yeniden değişmeye başladığı bu dönemde, bölgenin barışa ve bölge halkının da Siyonistlere dur diyeceği zamanlar geliyor.


Allahü Ekber
15.04.2018
Tercüme: Faruk Hanedar


Baran Dergisi 588. Sayı