Adalet Nihayet Tecelli Etti
Bundan tam 40 sene evvel, İbda Mimarı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu tarafından yayımlanan “Gölge Dergisi”nin 15 Şubat 1976 tarihli sayısında, demir parmaklığı sıkan bir yumruk çiziminin olduğu posterde şu ifâde yer almaktaydı:
- “Kuyrukçular hüküm kesti: kırk sene!...
KÖHNE DÜZEN KIRK SENE SÜRER GİBİ”
***
Tutuklanma
28 Aralık 1998 günü, çocuğunu almak için gittiği okul önünde gözaltına alındı. Eşi ve çocuklarıyla beraber ikamet ettiği ev, medyaya hücre evi olarak servis edildi.
Maruz kaldığı hukuksuzluğu protesto etmek için duruşmalara çıkmadı. Bu nedenle, tutuklu bulunduğu cezaevine iki sefer askerî operasyon yapıldı.
Noel Baba adlı ikinci askerî operasyonda, 12 saatten uzun bir müddet boyunca, cezaevinin kapalı ortamında, dönemin emekli jandarma görevlilerinin seneler sonra itiraf ettiği üzere, envanterde kayıtlı olmayan cinsten gaz bombardımanına maruz kaldı. Yine aynı operasyonda asker tarafından özellikle hedef alınarak üzerine ateş açıldı, öldürülmek istendi. Halbuki, yapılan görüşmeler neticesinde kimseye dokunulmayacağı hususunda, devletin kamuflajlı devlet “görevlileri” tarafından şeref ve namus sözü vermişti. Böylelikle edilen yeminler, devletin namus, şeref ve haysiyeti Metris Cezaevinde yine devlet eliyle infaz edilmiş oldu. Uzunca bir koridora iki sıra dizilmiş kahraman(!) askerler tarafından, ele geçen diğer tutuklularla beraber linç edilmeye kalkışıldı.
Operasyonun ve işkencenin izleri üzerinden silinmeden, sanki marifetmiş gibi devletin ve hukukun ne denli yok olduğunun resmi olarak bu hâliyle, ertesi günü mahkemeye çıkartıldı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en utanç verici, en yüz kızartıcı işlerinden birisi olarak, işkence görmüş hâli sanki askerin kahramanlık destanıymışçasına medyaya servis edildi. Ertesi günü işkencenin izleri henüz tazeyken çıkartıldığı mahkeme, sanığın maruz kaldığı işkenceyi görmezden gelerek, bu mahkemede hukukun, adaletin, vicdanın yeri olmadığını âdeta deklare etti.
Metris Cezaevine yapılan Noel Baba Operasyonundan sonra, o dönemler yeni yeni inşa edilen F-Tipi cezaevlerinden biri olan Kartal F-Tipi cezaevine nakledildi.
Metris Cezaevinde yapılan fizikî işkence yetmemiş olacak ki, Kartal F-Tipi cezaevinde bir de Telegram işkencesi başladı. 

İdam Cezası
İlk celsede deklare edilen hukuksuzluk, adaletsizlik ve vicdansızlık bundan sonraki celselerin ve hattâ kararın da habercisiydi. Aleyhinde hiçbir somut delil olmamasına rağmen, salonunda askerler dikilen DGM’nin keyfi icabınca, “olsa olsa budur” denilerek örgüt lideri olmak suçuyla idam cezasına çarptırıldı.
Mirzabeyoğlu, hakkında verilen kararı tarihe geçecek şu iki kelimeyle değerlendirdi; “Tiyatro Bitti!”
Mirzabeyoğlu hakkındaki idam kararı, mahkeme kararından çok önce, İslâm düşmanı mahfillerde alınmış, Emniyet ve Adliye’ye düşen ise alınmış bu kararın sahneleneceği prodüksiyonda üzerlerine düşeni oynamaktan ibaret olmuştu. Evet, sahnelenen bir tiyatroydu ama yapılmak istenen çok ciddi idi: Mirzabeyoğlu’nun şahsında Türkiye ve dolayısıyla İslâm âleminin “kurtuluş ümidini” idama mahkûm etmek… Yoksa hiç kimseyle ve hiç bir hadise ile irtibatı olmadığı mahkemece kabul edilen birisine, bu yapmadıklarından ötürü idam cezası vermek de ne? Aslında tersinden bir itiraftı bu verdikleri karar; “biz senden korkuyoruz ve senin varlığını istemiyoruz.”
Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde kendisine verilen idam hükmü, ölünceye kadar müddetnamesiyle ağırlaştırılmış müebbette çevrildi. Kartal Cezaevinden Bolu F-Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevine nakledildi.

Tahliye
Yıllardır İbdacılar tarafından her platformda dile getirilen, Baran ve Aylık Dergilerinde, diğer Müslüman gazete ve dergilerde sürekli işlenen “Salih Mirzabeyoğlu’na özgürlük/Fikre Özgürlük” meselesi, ilk defa 2011 senesinin Nisan ayında, Galatasaray Lisesi önünde yapılan ve dergimizce organize edilen basın açıklamasıyla “kampanya” halini aldı. Her kesimden gönüldaşın iştiraki ve basın açıklamasının altındaki imzalarıyla gerçekleşen bu ilk “Salih Mirzabeyoğlu’na Özgürlük” eylemi, süreçte önemli kavşaklardan biri oldu. Öncesinde yürütülen çalışmalar, zaten daha örgütlü bir görünüme bürünmeye başlamıştı. Artık sadece İbdacılar değil, bütün vicdan sahibi kesimler ve bilhassa samimi Müslüman kurumlar ve yayın organları davaya sahib çıktı. Salih Mirzabeyoğlu’nun maruz kaldığı “sükût suikastı”, hukuksuzluk ve tutukluluk artık sona ermeliydi. 
Mesele, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun cezaevinden tahliye edilmesiydi. Bu yüzden “Salih Mirzabeyoğlu’na Özgürlük” kampanyası yalnızca İbdacıların çalışmalarından ibaret kalmadı; onların motor gücü olduğu ama geniş kesimlerin katıldığı örgütlü ve tutarlı bir faaliyet haline geldi. Üç metrekarelik bir hücrede, bir de Telegram işkencesine maruz kalan Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun tâbi tutulduğu hukuksuzluğun giderilmesi ve bir ân evvel tahliye olması şarttı.
Senelerdir, rejimin binbir yüzüyle yüzleşen, her seferinde hukuksuzluğun yeni bir suratını tanıyan gönüldaşlar, yılmamış ve her hesabın üzerinde Allah’ın bir hesabı olduğuna iman etmişlerdi bir kere. STK’lar, yazarlar, köşe yazarları, basın, yani bu hukuksuzluğun duyurulmasında ve gidermesinde rol oynayabilecek samimi her kesime ulaşıldı ve hemen hemen tamamı bu kampanyaya canı gönülden katıldı. Sükût çemberi artık kırılmıştı. Bu faaliyetlerde adı kamuoyunca bilinen veya bilinmeyen birçok kahramanın yer aldığını ifade edelim.
İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun maruz kaldığı hukuksuzluk ve bir de bunca hukuksuzluğa eklenen sessizlik, tabiî olarak ehli vicdan olan herkesi derinden etkilemişti. Ambargo kırıldı ve Mirzabeyoğlu’na ve onun şahsında Müslüman Anadolu halkına yapılan hukuksuzluk anlatılmaya başlandı. Herkes bu işte hisse sahibi olmanın ehemmiyetini içten içe kavradı. Eylemler yayıldı, imzalar toplandı, hakkında haberler çıktı. Köşe yazılarında değerlendirildi, röportajlara konu oldu, tartışma programlarında tartışıldı, milletvekilleri, bakanlar ve son olarak dönemin Başbakanı Receb Tayyib Erdoğan tarafından dile getirildi. Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporuna girdi, TBMM basın toplantılarında konuşuldu, sosyal medyada gündem hâline geldi ve sonunda, zafer, inananların oldu! Her hesabın üzerinde Mutlak Hâkimin hesabını gözleyenlerin ümitleri kayrıldı ve Kumandan Salih Mirzabeyoğlu tahliye edildi.
22 Temmuz’da, önce haber bültenlerine düşmeye başladı, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin oy birliğiyle aldığı yeniden yargılama ve tahliye kararı. Ardından, ne zaman tahliye olacağı sevinci ve telaşı sardı tüm sevenlerini, telaşların belki de en güzeli… Bir Ramazan ayında başlayan mahpus hayatı yine bir Ramazan ayında bitiyordu. O geliyordu, O… İlk olarak çeşitli hukukî işlemler nedeniyle tahliyenin 23-24 Temmuz tarihlerinden birinde gerçekleşeceği duyuruldu. Bu gecikme, tam sevinci gölgelemeye hazırlanırken bir haber daha düştü haber bültenlerine, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu tahliye olmuştu Bolu F-Tipi Cezaevinden… İlk görüntü, Yeni Şafak gazetesinin web sayfasına düştü. Kumandan Salih Mirzabeyoğlu bilindiği hâliyle kapıya doğru ilerliyor, o geliyordu. Taşları bile eskiten zaman, üç metrekarelik hücresinde eskitememiş onun edasını, heybetini. İlk sözü “Allah çıkışımızı hayırlara vesile kılsın” oldu.

Ve Beraat...
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 22 Temmuz 2014’te yeniden yargılanmasına karar verilerek tahliye edilen Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun beraatine karar verdi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan karar duruşmasına, Mirzabeyoğlu katılmadı.
Duruşmada, Cumhuriyet Savcısı Ali Kaya, esas hakkındaki mütalaasının hazır olduğunu beyan ederek, mütalaayı okudu. Mütalaanın ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti, hükümlü sanıklar hakkında her türlü kuşkudan uzak, hukuka uygun kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraatlerine hükmetti. Heyet, kararın kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde ağır ceza mahkemesinden tazminat isteminde bulunulabileceğini de hatırlattı.
Böylece fikri idam teşebbüsü ile başlayan süreç, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun “af, affedenlerin de affedilmesine yol açar” ifadesinde vücud bulan mânâ ile tamamlanmış oldu.
***
Nihayet adalet tecelli etti ve fikri ile birlikte önce idam, sonra da sükutla boğulmak istenen Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, ömrünün 16 senesini cezaevinde geçirmesine yol açan suçlamalardan beraat etti.
Bundan sonrasında ise birkaç husus var bize göre altı çizilmesi gereken. Bunlardan birincisi, Salih Mirzabeyoğlu’na yönelik olarak uygulanan ve başından beri operatörleri tarafından “terörle mücadele” kapsamında diye tarif edilen Telegram işkencesinin sona erdirilmesi ve faillerinin yukarıdan aşağıya kime uzanıyorsa ortaya çıkartılıp şiddetli cezalara çarptırılmasıdır. Kanunların, Anayasa’nın ve hatta Batı açısından ele alacak olursak İnsan Hakları Beyannamesi’ni de çiğneyerek yapılan bu işkencenin failleri, gizlendikleri elektronik perdenin arkasında emniyet hissi içinde hâlen icraatlarına devam ediyor oluşları, birçok bakımdan utanç vericidir ve kamuoyunun vicdanını kanatmaktadır.
Bir ikinci husus ise, İbda Mimarı Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun ilk tahliye olduğunda, kendisine yöneltilen bir soruya verdiği cevabda da altını çizdiği üzere diğer hukuksuz yargı kararlarıdır.
- “İçeride bir sürü insan var. Onlar da benim durumumdalar. O konuda ayrıcalıklı olmak gibi de istemiyorum. Gayet tabii mutluyum ama aynı şeyin onlar için de olmasını istiyorum.
Türkiye’de Kemalizm ve Kemalizm’in “takkeli” versiyonu Cemaatin egemen olduğu dönemlerde hukuk, adaletin tesis edilmesi için değil, çeşitli kesimlerin sindirilmesi, bezdirilmesi ve bertaraf edilmesi için adeta bir silah olarak kullanıldı. Verilen hukuksuz yargı kararları dolayısıyla bugün hâlen cezaevlerinde yatmakta olan suçsuz birçok mahkûm var. Bu hukuksuzluğun da ivedilikle giderilmesi şarttır.
Üçüncü olarak da, Türkiye’nin içinde bulunduğu ahvâl ve cereyan eden hadiseler, her seferinde adaletin tesis edilmesinin ne denli hayatî olduğunu türlü şekilde ihtar etmektedir. Adalet, artık yargı bürokrasisinin emrinden (keyfinden) kurtarılıp hukukun emrine tahsis edilmek zorundadır. Gerek iç ve gerekse dış şartlar, süslü püslü salonlarıyla hukukun kaynağı olduğunu iddia eden Batıyı kıskandıracak adaletin tesis edilmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Tarihe bakanlar da görecektir ki, bizim memleketimizde ne vakit adalet tesis edilmiş ise, gerisi onun peşinden süratle gelmiştir.
***
Başta da ifâde ettiğimiz üzere, bundan tam kırk sene evvel, İbda Mimarı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun biçtiği kırk senelik vade tamam oldu.
Şimdi sıra, muvazenesizlikten, nizamsızlıktan, adaletsizlikten kıvranan dünyaya yeniden düzen getirmeye “Yeni Dünya Düzeni”ni tesis etmeye geldi. “Fikri yaşamak, yaşamayı fikir” bilen FİKİRADAM’ın sözleriyle bitiriyoruz: “Zamanı gelmiş bir fikri durduracak hiçbir güç yoktur.” (S. Mirzabeyoğlu, Marifetname)
 
Baran Dergisi 478. Sayı