Cezaevinde yatan mahkûma “teslim ol” diye anons geçen başka bir devlet var mıdır acaba dünyada? Yahut, önce “teslim ol” diye anons yaptığı mahkûmların üzerine uzun namlulu otomatik tüfeklerle ateş açtıktan sonra, sağ kalanlara da “isyan” ettikleri gerekçesiyle dava açan bir devlet? Peki, ya tüm bunlardan sonra açılan “isyan davası”nı yıllar sonra 228 sene hapis cezası keserek neticelendiren devlet? Böyle devlet olur mu? Olur, ama olmaz olsun!
***
Türkiye’de yargı, hukukî meseleleri çözüme kavuşturmak ve adaleti tesis etmekle vazifeli merci midir, yoksa emir komuta zincirinin bir halkası mı? Mustafa Kemal’in, İsmet İnönü’nün, Kenan Evren’in, Çevik Bir’in ve son olarak da Fetullah Gülen’in emir ve direktiflerini hukuk kurallarının üzerinde görerek, kendisini emir komuta zincirinin unsuru hâline getiren Türkiye Cumhuriyeti yargısı, artık meşruiyetini tamamen yitirmiştir. Hadi sizin taraftan bakalım ve sokağa çıkıp millete soralım; “Türkiye Cumhuriyeti’nin mahkemelerine güveniyor musunuz?” Sizin taraf dedik ya, demokrasi işte. Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, milletvekillerinin, medya mensublarının, muhalefetin ve STK’ların; alınan her kararda ikiye bölünüp, bir karara şakşakçılık, öbür karara ise “tu kaka” yaptığı memlekette, adaletin kendi değil, adalet adı altında oynanan bir maç vardır ve bu maçtan çıkmayacak yegâne netice adalettir.
***
Cemaat, temyiz mahkemelerine bakan örgüt üyelerini, pardon hâkimleri kullanarak tutuklu bulunan diğer örgüt üyelerini çıkartmak adına Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hukukunun ırzına tasallut etmekten hâyâ etmezken, milletin reyleriyle senelerdir iktidarda bulunan Ak Parti, hukukun ırzına geçilerek alınmış yargı kararlarıyla hapsedilen Müslümanları hukuku tesis ederek tahliye edemiyorsa, konuşulacak ne var? Milletin reyleriyle iktidara getirdiği parti, hukuku tesis edemiyor ve adaleti sağlayamıyorsa, bunun açık mânâsı şudur: “Ey millet, siz bana oy veriyorsunuz ama benim hükümetime, hükmetmeme, en temel hususlardan adaleti bile tesis etmeme müsaade etmiyorlar, oylarınız bir anlam taşımıyor ve gerekeni sizin yapmanız icab ediyor.” Eğer ki memleketin ahvâli buysa, çıkın söyleyin, bu milletin gereğini yapacağından da hiç ama hiç şüphe etmeyin. Yok böyle değilse, o vakit hâlâ fırsat varken zahmet olacak ama gereğini yapın ki, böyle olmasın, değil mi?
***
“-mış gibi” yapmayı, yani hukuk “varmış” gibi yapmayı artık bir kenara bırakalım. “-mış gibi” yaparak bir mesele çözüme kavuşsaydı, 90 küsur senedir Türkiye’nin hukuk meselesi muhakkak çözüme kavuşur, adalet tesis edilirdi herhâlde. Çözülmüyorsa, topyekûn çözülmemek adına hukukun nasıl tesis edileceği, yargının nasıl düzeltileceğini konuşalım, olmaz mı?
***
Tek bir soru var yanıtlanması gereken; Allah’a inanıyor muyuz? İnanıyorsak, inanmanın şartları belli. Yok, inanmıyorsanız, o zaman onu deyin de ona göre muamele edelim.
***
Cemiyetin ve cemiyeti meydana getiren tüm fertlerin üzerinde olan hakikate, yani “Mutlak Fikir”e, yani İslâm’a Muhatab Anlayış benimsenmeden; ferd ile ferd, ferd ile cemiyet, cemiyet ile devlet arasındaki biricik bağ hükmünde olan İslâm pazarlıksız bir şekilde kabul edilmeden olmadı, olmuyor ve olmayacak da!
***
Bir tek Yakup Köse ve onun da içinde bulunduğu 32 kişi hakkında 228 sene hapis cezası kesilen “Bandırma İsyan Davası” mı? Elbette ki hayır! Bir misâl daha; İhsan Güven cinayeti davasında, torba kanun çıkartır gibi kesilen torba ceza ve torbada sırf ismi geçiyor diye Burak Çileli’ye verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası. Biliyorsunuz idam cezası TCK’dan kaldırıldığından verilemiyor; eğer olsaydı, verecekleri ceza idamdı.
***
Abdüsselâm Tutal, Ali Acar, Ali Recep Kumru, Bekir Kurtuluş, Burhanettin Yalçın, Cemil Şahin, Cihat Özbolat, Ethem Köylü, İlhan Doğan, İsmail Uysal, Metin Kaplan, Şahmerdan Sarı, Zeynel Abidin Danalıoğlu ve toplamda 600 Müslüman, 28 Şubat döneminin brifingli yargı kararları nedeniyle seneleridir cezaevinde. Yetmedi mi artık?
***
Reklamlarda sıkça tekrarlandığı gibi; Ak Parti yapıyor ve gerisi konuşuyorsa, gereğini yapın ve bu hukuksuzluğu nihayete erdirin. Başörtüsünü serbest bırakmanın samimiyeti, onun mânâsından dolayı hukuksuz bir şekilde cezalandırılanların hukuksuz mahkûmiyetlerini sonlandırmaktan geçer. Sahibi olanın her işini rahatlıkla gördüğü yargıda, eğer ki siz devlet olarak hukuksuzluğu gideremiyorsanız, ideallerden bahsetmeye ne hacet?
13 senelik iktidar döneminin ardından kimsenin “kadro yok” gibi bahaneler ardına saklanma lüksü de yoktur. Yabancıların elinde oyuncak olanlar, kendi kadrolarını teşekkül ettirerek devlet bürokrasisine hâkim olurken, devlet, kendi kadrosunu teşkil edemiyorsa? En hafif tâbirle ayıptır.
***
Adalet sağlanmadıkça, bahsettiğimiz hukuksuzluklar giderilmedikçe, yargı müessesesi hukuka dayanmadıkça ve hepsinden de önemlisi devlet ile millet ortak bir meşruiyet zemininde buluşmadıkça ne dışarıdan, ne de onların içerideki unsurlarından gelen saldırılar bir türlü son bulmayacak ve gelen her iktidar, Adnan Menderes ve Turgut Özal’ın hayaletiyle, akıbetiyle dizginlenmeye ve terbiye edilmeye çalışacak.
***
“Yaşanmaya değer hayat için...” Adalet Mutlak’a...

Baran Dergisi 434. Sayı