“Ah bir galü bela gününe dönebilsek” diye hayıflanmanın tam zamanı dersem kimsenin beni kınamaya hakkı yoktur herhalde.
Nedir galü bela?
Galü bela; “Elestü birabbiküm” sualinin cevabıdır. Yani Allah CC. hazretlerine verilen KESİN İMAN CEVABIDIR Kİ, bunu ancak Adem’in zürriyetinden çoğalıp gelen insanların verdiği bir teslimiyet ve Allah’ı Rab bilip bilmeme imtihanıdır.
Soru; negatif sıfatıyla zuhur ediyor:
“Ey ruhlar ben sizin rabbiniz değil miyim?”
Dikkat edecek olursak “Rabbiniz miyim?” demiyor. “Rabbiniz değil miyim?” diyor. Çünkü anlayanlar için hiç şüphe edilecek bir şey yok. Mademki Allah seni ruh olarak yaratıp karşısına dikmiş ve cevab verecek yeteneği de sana yüklemiş, ver bakalım şu imtihanı diyor ve soruyor;
“Şüphesi olan var mı benim sizin ilahınız olup olmadığım konusunda?”
Cevab anından veriliyor.
“Şek ve şüphe yok yarabbi, sen bizim rabbimiz olmaz olur musun” diye. “Bela” manasına gelen kesin evet ifadesi ile cevab veriliyor.      
“Rabbimizsin” diyenler Müslüman oluyor, “değilsin” diyenler kıyamete kadar kâfir olarak kalıyor. Genel kaide ve inanç bu noktadadır onun için ben derim ki;     
DOSTLARIM! Bakın ALEMLERİN RAHMETCİSİ;
“İnne Rabbeküm vahiden: Hepinizin ALLAHI birdir” diyor.
“VE İNNE abaeküm vahiden: HEPİNİZİN ATASI DA birdir.”
“ELA Lİ EFDALA ARABİYYİN ALEL ACEMİYYİN: Ne Arabın diğerine,  ne de diğer kavimlerin Araba bir üstünlüğü yoktur...”
Ne siyahın beyaza ne de beyazın siyaha yahut kırmızıya yahut ne bir sarıya, Allah’ın kullarından hiç bir mahlûka ASLA bir üstünlüğü olamaz. İlla takva, illa Allah korkusudur geçerli olan.
Yani gerçek manada dürüstlük sadece samimiyet, sadece candan sevmek, içten pazarlıksız, saf temiz göründüğü gibi olmak... Cemaatleri de, cemiyetleri de, hacı, hoca, alim, şeyh vesaireyi taassuba düşmeden orantılı sevmek, sevebilmek, sevilebilmek; ah bir bilseniz her şeyi ayarında tutmak ne hoştur.                   
Putlaştırmadan sevmek, sevdiklerinizi dinden imandan etmeden sevmek... “Hocam canını ver dese hemen veririm, servetinin tümünü ver dese vallahi veririm” diyerek, Allah için parmağının ucunu dahi veremeyen acizler iyi düşünsünler.
Ortalığı biri birine düşüren beddua ağızlı kişinin sözünü haşa Allah CC’ın emri ilahisinin üstünde görmeleri yüzünden düştükleri o taassub çukurunun derin dehlizlerindeki halleri insanlık için İslâm için acınılacak bir hal değil de nedir?
Böylesine olduğundan çok şişirilen kişi bir gün adamlarına; “Haydi koçlarım gidin siz de benim gibi Papa dedenizin elini öpüp muğlak kelimelerle çaktırmadan bi’at edin” dese, ederler mi, etmezler mi? 
Bence ederler.
“Seçimlerde oylarınızı da mazisi küfür ve Allah’a isyan ile geçmiş malûm partiye verin” dese gidip seve seve verirler mi, yoksa vermezler mi?
Hiç şüphe etmeyin bunların ikisi de olur.
Al sana din adına İslâm adına bir ifsat, bir bozgunculuk, müminleri günaha sürükleme kampanyası... Bu tip bağlılıklar, bir sarhoşluk, bir efsunlamadan başka nedir?
Yani bir nevi hipnotizmadır. Kişileri uyuşturma ve kendinden geçirip şuur ifsadına uğrattıktan sonra bilinçaltının tüm idrak mekanizmasını kendi egemenliği altına alma halidir ki, Allah korusun dinden bile eder insanı.
O hale getirilen insan her şeyi yapacak, her denilene robot gibi uyacak ve ayılıp uyanınca da eyvah “Ben ne saf salak adammışım, ne ettim de sohbet adı altında uyutma seanslarına katılmışım yuh olsun bana, ben ne aptal adammışım” diyecektir.
İrade gücünüzü birilerin buyruğu altına vermek için Müslüman olmanız şart değil; bu saydıklarımın hepsi Budizm’de de var, hatta Konfüçyüs efsunculuğunda, Yahudi kabalasında ve Bohem kültüründe de var...
Bunları teker teker “Orada Bir Hoca Var Uzakta Din ve Devlet Hain Tuzakta” adlı kitabımda yazdım.
Bu adını ettiğimiz fesat grubu;
Semavi dinleri hep kabul ediyor, hadi buna eyvallah diyelim; ama bir de yukarıda adı geçen Budistliği de bazı kapalı salonlarda över hale geldiler, uzaktaki hocanın ağzından bizzat Budistlerin insancıl ve hakperest olduğunu söylediğini işittim. Bakıyorum da yurt dışındaki bazı paralelci iş adamları firmalarının adını NİRVANA koyuyorlar... Ne demek Nirvana?
Nirvana Budizm’in en ulu(!) makamının adıdır.
Ah keşkeler bir kere daha GALÜ BELA gününe dönebilsek de herkes gerçek Rab hakkında imtihanını yenilese.
Dostlar!
Allah dostları, veli kişiler hariç, sizi salya-sümükle uyutanlar, hakiki manada size sevdalı değildirler. Hele överek göklerde uçurduklarınız sizi, sizden menfaatlandıkları müddetçe severler, akarı durdurun da bakalım sizi hain ilan edip nasıl anında selamı sabahı keserler. Bir deneyin görelim...  
Siz hala Saadeti Nebeviyye dönemi zannediyorsunuz. Beyler siz ne bir Hazret-i Ömer, ne de bir Hazret-i Ebu Bekir’siniz, ne de karşınızdaki haşa Allah Resulü’dür.
Hep yanlış numara çeviriyorsunuz. Âlim olabilirler, takva sahibi de olur, gözyaşı da akıtabilirler. Artık zamanımızda bir Said-i Nursî yok, bir Yunus, bir Mevlana da yok, bir Süleyman Tunahan, bir Akşemseddin yok... Keşke olsalardı da ayaklarına kapansaydık. 
Ben bir vatandaş Fahri hoca olarak, Almanya’da 45. yıla girdim; yarım asra yakın şu ülkede her şeyi gördüm, her şeyi konuştum, her konuya ve her siyasi akıma da el attım. Herkesi sevdim, bazı kuruluş ve fertlerle ters düşsem de kavgaya girmedim.
Allah’a yemin ederim ki, 1964’de tanıdığım Fethullah Gülen’i 1980 ihtilaline kadar dinledim ve saygı duydum. Müftü olan rahmetli amcamla kavgalı olmasına rağmen Almanya’ya davet ettik...
Geldi Nippes’deki Milli Görüş camiine girdiği halde Erbakan’a sempati duyan bir kuruluş olduğunu anlayınca “ben burada konuşmam” deyip çıkıp gitti…
Biz gene darılmadık...1980’in 12 Eylül’ünde askeri darbeyi destekledi. Kenan Evren’e mektuplar yazarak bağlılıklarını bildirdi. 28 Şubat’ta hain paşaları destekledi, Çevik Bir denen “balanscı”ya yağcılık kokan mektuplar yazdı.
Fethullah “hoca”yı çok iyi tanıdığım için hiç sevmediğimi bilen bütün dostlar benden uzaklaştılar, selamı sabahı kestiler. Ben isim vermeden eleştiriyor, hiç bir tavrını tasvip etmiyordum.
Uyarmak istediğim dostlar hep arkamdan konuştular, çekiştirdiler; hiç birine ne darıldım ne kırıldım, her birisini hala severim. Çünkü biz bu gurbet elde bir aileyiz, kim olursa olsun biz garip gurbet kuşları biri birimizi sevip saymayacağız da EHLİ SALİB kalıntısı Batılıları mı seveceğiz?
Allah bana Fethullah hocayı sevdirtmedi gitti... Çünkü o bizi hiçbir zaman sevmedi. Amerikalıları, Yahudileri ve Papa dâhil bütün Hıristiyan liderleri bize tercih etti. Hiçbir Türk âlimi ile yan yana bir resmini dahi görmemişsinizdir ama Papa’yla, Patrik’le, papaz ve hahamlarla yüzlercesini gösterebiliriz.
Peki şimdi ne oldu?
Takke düştü kel göründü, Fethullah hocanın hakkında bu kadar aleni küçük düşürücü, hakaretamiz rencide edici sözlerle saldırmalar, “ajanlık, dış güçlerle işbirliği, mason ve dönmelerle kucak kucağa, darbecilerle dirsek temaslı, hükümeti yıkıp yeni bir parti kuracak, haşhaşici ve dış ülkelerle gizli görüşmeler yapıyor” gibi söylemler onur kırıcı değil mi?
Bu çirkin tabloyu ben çok yadırgıyor, hocanın hiçbir yanını tasvip etmememe rağmen içime sindirmek bana bile bir ufacık hoca olarak ağır geliyor. Keşke olmasaydı bu kadar kirli çamaşırlar da, ortalara saçılmasaydı.
İşin ne tarafından baksanız Fethullah hoca daha önce kendisinin de dediği gibi ALLAH'IN, sevmeyin dediklerini sevmenin ilahi gazabına mı uğradı yoksa? Gerçi o bunları söylerken, Papa-İsrail-Amerika üçlüsünün gayrı meşru aşkına dil uzatamaz.
Hâlbuki Fethullah hoca, Papa cenablarını (kendi tabiridir) ziyaretinden sonra İstanbul’da bir vakıf toplantısına davet ettiği Türk düşmanı İstanbul patriğinin sakalını öptü, hoş geldin diye sarıldı. O zamanın İstanbul Belediye Başkanı olan Sn. Erdoğan’ın ise, yüzüne bakmadan sadece kerhen elini sıkmıştı.
Şimdi, Allah aşkına söyleyin. Bu hakaretlere muhatap olmak hocaya hangi suçun gazabıdır, hangi vebalin kefaretidir dersiniz?
Amerika’nın terörist dediğine terörist dedi, iyi dediğine iyi, kötü dediğine kötü dedi. İslâm adına bedenî cihad edenleri, Emparyalist güçlerle aynı dili kullanarak “terörist” diye suçladı.
İsrail’e rağmen Gazze’ye yardım ulaştırırken Mavi Marmara’da şehid olan kardeşlerimize bırak rahmet okumayı, canı pahasına HAK uğruna yardıma koşan İHH yardım kuruluşunu da kınadı.  
Hükümet edenlerin de dediği gibi Paralel yapılanmanın kolluk kuvveti olan kendisine bağlı polisleri dünyanın gözbebeği en iyi en itimatlı yardım kuruluşunun üzerine sürdü. Bunlar yalan mı ey gözü yaşlı, bağrı kap kara taşlı hoca ve onun tutkun sevdalıları kardeşlerim?
Şimdi bu bütün olay ve hatalardan sonra, yalan yanlış beyanlar, İslâm’a yönelik ifsat edici artistik teatral roller sergileyen Fethullah Gülen’e hala daha bi’ata devam etmek isteyenlere bizim başka bir sözümüz olamaz. Aleni küfür ehli düşmanlar ortalıkta kol gezerken, Müslüman ülkeleri hallaç pamuğu gibi sallayan Emperyalist güçlerle uğraşmamızın gerektiği şu günlerde bu salya sümüklü meslektaşımız bizi boşuna meşgul edip duruyor.
Selamlar…
Baran Dergisi 454. Sayı