Zihinler sunî gündemlerle öylesine manipüle edilmiş ki, ayaklarımızın altından kayıp giden vatanı göremediğimiz gibi, elimizden kopup giden gençliği ve artık çöküşünün önü bile alınamayan ailelerimizi de göremiyoruz. Varsa yoksa siyaset, şu-bu parti yahut falan fişmekân operasyonlar. Onlar da önemli ancak birileri ‘cambaza bak’ hesabı bizi sun’î gündemlerle oyalarken fena halde altımızı oyuyor. Aileler parçalanırken başıboş kalan gençlik bonzai partilerinde şuursuzca sağa sola savrulup ‘uyuşturucu’ krizlerinde hayatını kaybediyor. Olan bitene, açık söyleyelim –kimse ciddi anlamda- sahip çıkıcı ve program üretici değil. En iyi camia-cemaat-parti yahut dernek bile ortaya ‘vaaz kültürü’nü aşan bir proje koymuş, koyabilmiş değil. Kendi yurtlarını, kendi cemaatlerini, kendi derneklerini ‘kirleteceklerini’ düşündükleri bu gibi kimseler için, sözde İslami Cemaat-parti-dernek olduğunu iddia edenler bir proje üretmiş ve hayata geçirmiş değil. Net soralım; bunca gücü ve parayı elinde bulunduran, şu kadar yurt ve okul açmış bulunan –korkunç FG’den bahsetmiyorum, sizden bahsediyorum-  çeşitli yerlerde eğitim, konferans, seminer vermiş olan, binlerce on binlerce kişiye yardım ulaştırmış olan dernek-vakıf-cemaatlerin bu yönde hangi çalışmaları var? Var da biz mi duymadık? 

Hani nerede uyuşturucu ile mücadele babında uyuşturucu mübtelası edilmek istenenlere açılan muhabbet, merhamet ve cömertlik eli? Hani bölünüp parçalanmak istenen ailelere karşı ‘hakem heyeti’ görevi görecek ve gönülleri gibi dilleri de tertemiz olarak her iki tarafı uzlaştırmaya çalışan gönüllü danışmanlar? Hani nerede fuhşa sürüklenmiş kadınlara yurt yuva açıp onları açlık ve çaresizlikten kurtarmakla beraber evlatlarını da o pisliğin içinden çekip alan Peygamber merhametli, merhamet pınarından gözyaşı akıtanlar?

Hani nerede?

Yoksa İslâm sadece iki tane öğrenciye sahip çıkıp emperyalizmin yıktığı binaları ve aç-susuz bıraktığı insanlara sahip çıkmak mıdır?

Sözü uzatmayalım ve kendimizi başlığımızda ilan ettiğimiz konu ile sınırlayalım.

Aile bakanlığı uzunca bir zamandır feminist örgütlerin uğrak yerleri olmuş durumda. Dinî, ilmî, iktisadî ve içtimaî hiçbir endişe ve temsil olmadan salt aklî ve Avrupaî proje ve programlarla ülkenin aile yapısıyla oynanmış, örfî ve geleneksel yapı büsbütün yok edilmeye çalışılmış ve dinin aile üzerinde ki vicdani kontrol mekanizması devreden çıkarılarak nerdeyse her ailenin başına bir koruyucu hekim gibi koruyucu polis dikilmiştir. Aile içi sıradan basit ve bir arada yaşamanın getirdiği zaruri anlaşmazlıklarda doğan problemler polislik ve mahkemelik davalar haline getirilerek eşler arasındaki problemler iyice derinleştirilmiştir. Bunun neticesi olarak –fıtrata mugayir- alınan laik-batıcı tedbirler güya şiddeti önlemeye dönük iken şiddeti onlarca kat daha fazla artırmış, aile çözülmelerini hızlandırmıştır. 

Diğer taraftan on yıllar öncesine kadar ayda yılda tek tük olan münferit cinayetler abartılarak ve sanki dinden ve örften kaynaklanıyormuş havası verilerek hem aileleri birada tutan dinî ve örfî duvarlar yıkılmış hem de aile çözülmelerinin asıl sebebi olan laik batıcı kapitalist rejimin devamı sağlanarak “Anadolu Ailesi” büsbütün imha edilmiştir. Bugün neredeyse her güne bir adet düşen cinayetin ve 2 saate bir tane düşen boşanmanın sebebini arayanlar aynı zamanda hesap vermesi gerekenlerdir. Aile Bakanlığını feminist örgütlere terk edenler, kendilerini fildişi kulelere hapsedip sözde dava adamı kesilenler ve hepsinden öte güya başımıza BAŞ olanlar bu işin en önemli sorumlusudur.

Bakanlık nezdinde yapılan bilhassa ‘Kadınları Koruma’ merkezli ‘Aileyi Koruma’ kanunları ve güya koruyucu tedbirleri, zamanla evlilikleri, aileler arasında artık sözleşmeli bir metinle karşılıklı güvene değil kanun karşısında sözleşmelere dayamıştır. Çünkü erkek artık aldığı kadına, kadın artık vardığı erkeğe tamamen güvenmemektedir. Yani aile daha baştan güvensizlik üzere kurulmaktadır. Bu gibi evlilik sözleşmelerini imzalamayanları ise yüksek meblağlı tazminatlar beklemektedir. Ve bu yüksek meblağlı tazminatlar hem hâkimler tarafından erkeğe –cins ayrımı yapılarak- gözü kapalı verilmekte hem de pusuda bekleyen boşanma avukatlarınca hazır para, kolay kazanç kapısı olarak görüldüğü için oldukça revaç bulmaktadır.

Boşanma aşamasına gelen kadının duygularını tahrik etmek kolaydır. Nerdeyse mevcut kanunların tamamının cinsiyet ayrımcılığı yapılarak kadın lehine oluşturulması, aile içi infazları yahut farklı tepkileri inanılmaz hızda tetiklemekte ve sudan sebeplerle erkeğin sırtına kendisini yıkarak boşanan kadınların sayısı oldukça fazlalaşmaktadır. Hatta bu türden bir piyasada oluşmuş durumdadır.

Aileler bir vesile ile mahkemelik olduğunda avukatların tahrikleri ve kanuni hatırlatma yapıyorum hesabı muhatapları birbirlerine karşı kışkırtmaları ve bilhassa kadın avukatlarının tazminat oranına kesin gözle baktıklarından eşlerin barışmaması gibi ikiyüzlü çirkef bir politika izledikleri hukuk camiası arasından bilinmeyen bir şey değil. Üstelik birçok iş bulamayan avukat bile, Baro’nun kendisini bir boşanmada avukat olarak görevlendirmesini dört gözle beklemektedir. Nihayetinden hem davanın süreci ve işleyişi kolay hem de çıkacak kararda elde edeceği gelir miktarı yüksek. Uzatmayalım, bir kısmını tenzih ederek söyleyebilirim ki; boşanma avukatları hem aile soyguncusu hem de yuva yıkıcı haramilerdir.

Aile bakanlığı önce cazip gelen sonra ise müthiş bir dullar ülkesi oluşturacak kapıyı aralayan dul maaşı veriyor. Kimi eşinden kimi babasından dolayı bu maaşı almak için yuvasını yıkıyor. Aileler birbirinden koptukça fuhuş tetikleniyor. Çocuklar başıboş ve sıcak bir aile ortamı olmadan büyümeye başlıyor ve güya yurtlarda yetiştiriliyor. Yurtlarda olanlar ise içler acısı; fuhuş, uyuşturucu, dayak ve şiddet. Birçok yerde utançtan saklanıyor. Zina suç olmaktan çıkarıldığı içinde hiçbir yasal takip yapılamıyor ve istatistik tutulamıyor. Aynı şey dul kadın ve dul erkekler içinde geçerli. Aile Bakanlığı’nın çıkardığı bütün kanunlar cambaza bak hesabı sözde ‘aileyi koruma’ üzerine kuruluymuş gibi propaganda edilirken pratikte çok seri ve hızlı çöküşler yaşanıyor. Çünkü boşanma maaşlarla, tazminatlarla, nafakalarla tahrik ediliyor ve cinsiyet ayrımcılığı öylesine korkunç bir hâl alıyor ki, köşeye sıkıştırılmış en masum erkek bile bir cani haline gelebiliyor.

Yazımı internet ortamında paylaşılmış birkaç ay önce vuku bulmuş boşanma avukatı bir ailenin dramı ile noktalamak istiyorum; Kadıköy'de Avukat Fulya Bahçıvanoğlu Güney ölü bulundu. Kadıköy’deki hukuk bürosunda ölü bulunan kadın avukat cinayetinin arkasında boşanma davası çıktı. İddiaya göre boşanmak üzere olduğu eşi Serhat Güney hukuk bürosuna gelerek eşi Avukat Fulya Bahçıvanoğlu Güney’e silahla ateş ederek öldürdü. Ardından kendisine de ateş ederek yaralanan Güney hastaneye kaldırıldı.

Baran Dergisi 404. Sayısı