Selefilik-Vehhabilik, Osmanlı’nın son demlerinde İngilizlerin desteğiyle yükselişe geçmiş, Abdülvehhap ile İbn Teymiyye’nin fikirlerinin yeşertilmesiyle fiiliyata dökülmüş, Cemaleddin Afganî ve Muhammed Abduh ile popüler olmuştur. Yine arkalarında İslâm’ın sinsi düşmanı İngilizler vardır ve bu iki zat masondur. 

İngilizlerin Selefî-Vehhabî hareketin arkasında olmasındaki sebeb, Selefîlerin İslâm’ı bölücü rol oynamaları ve moderniteye göre kullanışlı olmalarıdır. Bu açıdan modern Selefîlik, reformculuk anlamına gelmektedir. Eski Selefîler yani ilk Vehhabîler ise haricî zihniyete benzer -donuk- yobazdır. Ve İslâm’ı tahrip edici bir yoldur. Bugünkü IŞİD bu yönünü onlardan almaktadır. İçlerinde saf Müslümanlar olsa da Selefîliğin menşei ve mansabı maalesef hayırlı değildir. Çünkü Selefîler ve günümüzdeki reformcular İslâm’a hiçbir şey kazandırmamışlar, devamlı İslâm tarihini kurcalamış ve akıllarındaki şüphelere delil aramışlardır. Yeni bir anlayış getirememişler, Müslümanlığa güç kuvvet katamamışlar, mevcut Müslümanların akıllarını karıştırmaktan, fitne ve bölücülüğü artırmaktan başka bir şey yapmamışlardır.

Selefîliğin (Vehhabîliğin) itikadî ve amelî özelliklerini ele alalım. Kur’an ve Sünnet’in zahirine göre itikat ve amel etmek ve bu iki temel kaynağın açılımı olan icmâ ve kıyası reddetmek başlıca vasıflarıdır. Hanbelî mezhebinin sünnete bağlılığı ve müteşabih ayetleri yorumlamaması ise Vehhabilik itikadıyla farklıdır. İbn Teymiyye müteşabih ayetleri de zahirine göre kabul edip “Allah’ın eli vardır, kul gibi oturur vs.” derken mücessime görüşlere sapmış ve Hanbelî uleması tarafından yargılanıp hapsedilmiştir. Hanbelî ulema kıyas ve yoruma girmiyor ama zahirini bilemeyiz deyip müteşabih ayetleri olduğu gibi bırakıyorken, İbn Teymiyye’nin tavrı farklıdır. 

Vehhabîler, tamamen zahirî-sathî bir anlayışa sahip olduklarından, ruhu ve ruhaniyeti inkâr etmişler, İslâm’ı dar akıllarına sığdırmaya kalkıp, uymadığı zaman hemen tekfir etmeye girişmişlerdir. Bu açıdan tasavvufu, mürşid ve rabıtayı anlayamamış ve şirk gözüyle görmüşler, türbe ve mezar ziyaretine aynı mantıkla şirk gözüyle bakmışlar, hatta Allah Resûlü’nün mukaddeslikte Kâbe’ye denk Ravza-i Mutahharası’na kadar ruhaniyet yollarını tıkamaya kalkmışlardır. Ruhsuz, aşksız, imansız, kuru ve yobaz (tekfirci) bir anlayışla karşı karşıya olduğumuzu söyleyelim. İcmâ –ümmetin, hassaten Sahabe ve Tâbiûn kadrosunun toplu hükmü- usulüne aykırılık ve bu aykırılığın caiz olduğu hükmü,Hazret-i Ömer ve Hazret-i Ali’ye hücumlar vs. ayrıca sayılabilir. Hülasa, İbn Teymiyye’yi, doğrudan Kur’an üzerinden fikir üretmesi açısından Haricî, Allah’a cisim isnad etmesi açısından Mücessimî, Kur’an ve hadislerin sadece zahirini ele alması bakımından Zahirî diye nitelemek mümkündür. 

İbn Teymiyye, birçok eser meydana getirmesi, saldırgan biri olmasına rağmen, ne dediği belirsiz ve tutarsız, eserleri düzensiz, üslûbu mübalağalı, bir metodu olmayıp sistem bütünlüğü arzetmeyen, neyi yenilediği, hangi bid’ati ayıkladığı belli olmayan bir zattır. Bunların yanı sıra mezar düşmanlığı, Allah’ın sıfatlarını insana benzetmesi gibi konularda ümmette tartışma ve fitneye yol açmış,günümüzdeki reformculara fidelik etmiştir. 

Esasında Selefîlik (Vehhabîlik) Hanbeli mezhebi dairesinde barınamaz. Bir misal; Ahmed bin Hanbel’in aşere-i mübeşşerenin neredeyse tamamından rivayet ettiği bir hadis var: “Boynunda biat halkası olmadan ölen cahiliye üzere ölmüş olur.” Bu hadis Selefîlerin bütün mantığını çürütüyor. Bu sefer Ahmed bin Hanbel için, “doğru değil” derler ve asıl niyetlerini açık ederler. Bugün haricî mantığı taşıyan IŞİD-DAEŞ’in Selefî-Vehhabî çizgide olduğunu belirtelim. Selef-i Salihin tabiri ise, Hadis’te ifadesini bulan, “İslâm’ın ilk yüzyılında yaşayan Müslümanlar”ı kapsar: Ashab-ı Kiram, Tâbiûn ve Tebe-i Tâbiûn neslidir. Bugünkü Selefîler ile karıştırılmaması için bu bilgiyi verdik. Yoksa kimse Selef-i Salihin derecesinde olamaz. Dereceleri bilmek ise had bilmek demektir. İslâm ise hadlere riayettir. Zaten dalalet yolları had bilmezlikten doğmuştur. Bize hadlere riayeti ısrarla hatırlatan (İdeolocya Örgüsü bu demektir) Üstad’dan verelim: Peygamberler, sahabîler, velîler, âlimler.

Kazım Albay - Selefilik ve Reformculuk Üzerine