Selim Gürselgil’in geçtiğimiz günlerde yeni bir eseri daha çıktı: “Aklıselimin İcapları”. Henüz çocuk denecek yaşta kalemi eline alan ve bugüne kadar hiç bırakmayan, oldukça velûd bir yazar Gürselgil. Uzun yıllar çeşitli gazete ve dergilerde makalelerini yayınlayan yazar, bu esnada, şiir, felsefe, tarih, roman gibi alanlarda da eserler vermiş biri. Titreme, Oluşum, Büyü ve Dua, Fikrin F’si, Altüst Oluşun Sebepleri, Bir Peri Masalı gibi eserleri var. 

Yeni kitabı “Aklıselimin İcapları” ise, Akademya Dergisi’nde yazdığı makaleleri derlediği bir kitap ama sadece bir derleme değil. Nitekim eserinin önsözünde şöyle altını çiziyor:

- “Bu çalışma esasen, 1996-1999 yılları arasında 12 sayı yayınlanmış “Akademya” dergisinde çeşitli imzalarla çıkmış yazılarımdan oluşuyor. Yâni, eski yazılarımdan oluşuyor. Ama eski bir kitab değil…

Eski yazılarımı derlediğim, topladığım, yeni şuurumun ışığında yeniden gözden geçirdiğim, eksiklerini tamamlayıp fazlalıklarını budadığım ve onları “yeni yazılar” hâline getirdiğim bir kitab… Tıpkı bugünün kafasıyla çocukluk hatıralarını incelemek gibi, mevzular, her ne kadar eski şuur seyahatimi de ele veren hüviyetteyse de, onları ele alışım yeni!”

Aslında kitabın isminin hikâyesi de ilginç. James Joyce’un “Ullyses” isimli eserinde geçen bir kavram “Aklıselimin İcapları”. Gürselgil bu kavramın hakkını vermek ve gereğinin ne olacağını anlayabilmek adına bu kavrama sahip çıktığını söylüyor:

“Aklıselim: İyiyi ve kötüyü fark edip, insana hak ve hakikati, imân ve İslâmiyeti takib ettiren akıl ve düşünüş. Normal ve müsbet düşünce. Teslim olmuş akıl… Tek kelimeyle, İBDA…”

Bu mânâda “Aklıselimin İcapları”nı araştırma ve anlama görevinin sadece yazara âit olmadığını da anlıyoruz. Öyle ya, zamanımızın “Aklıselim”i olan İBDA dünya görüşü, bağlılarından bunu icaplarını, gerekliliklerini de bekler. 

Eser, Büyük Doğu-İBDA fikriyatının temel meselesine el atarak başlıyor: “DİL VE USÛL DAİRESİNDE”… Dil ve Düşünce, Tenkid Şuuru, Dil ve Mesele, Mâledicilik, Teorik Dil, Teorik Düşünce, Hikemiyat gibi bahisler, yazarın akıcı üslûbu sayesinde aktüel meselelerle iç içe işleniyor.

Eserin ikinci bölümü “FİKİR TABLOLARI” başlığını taşıyor. Bu bölümde, tasavvuf, hikemiyat, Batı tefekkürü, bu çerçevede roman, fenomenolojik metod ve fenomenolojik roman, bilgi ve düşünce faaliyeti, İbda Mimarı’nın “Yağmurcu” adlı eseri çerçevesinde ilim ve din meselesi gibi konular, meselelerin “ağırlığına” rağmen kendini dikkatle okutmayı başarıyor.

Eserin üçüncü bölümünün başlığı ise “MÜZİK ÜZERİNE”… Tahmin edileceği gibi, Türk müziği tarihinden Türk müziğinin temel meselelerine, Batı müziğinden müzik zevki ve cihad şuuruna kadar açılan pencerelerden, müziğin fikrî ve ilmî yönleri ele alınıyor.

Dördüncü bölümde Batı Medeniyeti Tarihi, felsefe ve sanat bakımından değerlendirilmeye alınıyor. Burada, yazarın uzmanı olduğu “Antik Yunan”, düşünce dünyasından felsefesine, sanattan hayata bütün yönleri ile tetkik ediliyor.

Beşinci bölüm, Salih Mirzabeyoğlu’nun “Tilki Günlüğü” eserini de kapsayan bir başlık taşıyor: “Batı Edebiyatına Bakış ve Tilki Günlüğü”… Eserin bizce en önemli bölümlerinden biri de bu. Çünkü, ne yazık ki Salih Mirzabeyoğlu’nun “Tilki Günlüğü” isimli 6 ciltlik ruhî romanı, henüz tam anlamıyla değerlendirilebilmiş değil. Belki bu mümkün de değil. Bu eserin, dil, fikir, edebiyat, sanat, ilim, tasavvuf ve hikemiyat gibi pencerelerden değerlendirmelerine muhtacız. Fakat en azından “roman” olması hasebiyle “edebî-fikrî” yönden değerlendirmesine, Gürselgil’in makaleleri sayesinde ulaşabiliyoruz. Gürselgil, geçen yüzyılın “en sıradışı romanı” Ulysses’i incelerken, “Tilki Günlüğü”ne de bir pencere açıyor, “dil” bahsi çerçevesinde iki roman arasında kurulabilecek alâkayı ise, “Ulysses, Tilki Günlüğü yanında sırf bir yelteniş” olarak değerlendiriyor. Bu anlamda bu konuda yazdığı iki makale (aslında konferans metni) ve yine “Dante’nin Yolculuğu” başlıklı makale (aslında konferans metni) ve röportaj, “Tilki Günlüğü” meraklıları için ufuk açıcı olacaktır. 

Eserin son iki bölümü “Çalakalem” ve “Arkabahçe”de ise çeşitli aktüel mevzular ele alınırken, özellikle Arkabahçe bölümünde, Salih Mirzabeyoğlu’nun tutuklanmasının ardından, “1999 Süreci”ne dair yazarın sıcağı sıcağına yazdığı görüşleri yer alıyor.


ESERDEN SEÇMELER

- “İbda Diyalektiği’nin akademik seviyede uygulanışını göstermek, İbdacı gençliğin en mühim görevlerinden olarak istidadlılarını bekliyor. Diyalektiğin çeşitli ilim ve sanat dalları üzerinde pıhtılaşması mânâsına gelecek bu uygulama, aynı zamanda “toplumun genel fikir çerçevesine Büyük Doğu-İbda’yı yerleştirme” aziz misyonuna denk geliyor. Zira akademik seviye, günlük hayatta olduğu tarzda bizzat “pratik” ifadesi içinde olmasa bile, “teknik” vasfıyla vasıflandırılmayı gerektirdiğinden, fikrin pratiğe geçirilmesinde bir merhale, dolayısıyla “pratik”tir. Mücerred fikir, akademik seviyede “pratik” hâline gelmeden günlük hayattan beklediği karşılığı göremez ve “toplumun genel fikir çerçevesine” sindirilemez. Yani akademik seviye, burada, âlimin buluşuyla mühendisin bu buluşu işçisine uygulatışı arasında “aracı” görevi görür ve tabiatiyle, “teori” ile “pratik” arasında “teknik” vasfını taşır.” (s. 22)

- “Tilki Günlüğü “ben kimim?” meselesi merkezinde başlıyor ve ona göz atan her okuyucusunu aynı merkezde düğümlüyor. Âlemi müellifin benliği etrafında bir daire kılmanın ve aynı zamanda ona bakan her benlik için bir ayna olmanın, o aynada kendini aratmanın ve buldurmanın onun kadar tılsımına ermiş bir başka roman olabilir mi? Ondaki hâlden hâle geçişler, dönüşümler, semboller, tedailer, sadece “üst dil-üst mânâ” diyalektiğinden haberdar seçkin bir topluluğa hitab ediyor gibidir; bununla beraber, sadece okuma-yazma bilen herkesin içinde rüyalarını, hayâllerini, eylemlerini, hâsılı kendini görebileceği bir toplum meydanından haber verir. Tilki Günlüğü’nün “ben” ve “âlem” kucaklaşması, İslâm tasavvufunun eşsiz kâinat görüşü ve nefs muhasebesinden haber verir. Hepsinden önemlisi de, Üstad Necib Fazıl ve Kumandan Salih Mirzabeyoğlu gibi iki dev mütefekkirin, zamanüstü bir terkibte buluşmalarının ve bu buluşmanın zaman ve mekâna bürünen yansımalarının hikâyesidir:


Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;

Yollar bir yumaktır, uzun dolaşık.

Her gece rüyamı yazan sihirbaz,

Tutuyor önümde bir mavi ışık.” (s. 249)


- “Muhyiddin-i Arabî Hazretleri, Milâdî 1198 yılında, Fas’ta, 35 yaşında bulundukları bir sırada, MİRAC hâdisesini ele aldıkları “Kitab’ül-İsrâ ve’l Makam’ül-Esrâ” isimli bir risale kaleme alıyorlar. Bu risalede, “rüyalardan doğma” NİZAM adlı bir sevgilinin bahsi geçiyor…

İşte Dante’nin İlâhî Komedya’sı için ilham ve intihal kaynağı olan eser… Demek ki İtalyan şair, oradan okuduğu Miraç hadisesinin o türlü tesiri altında kalıyor ki, 35 yaşını çoktan geçtiği hâlde 35 yaşına dönüyor, Beatrice’ini belki çoktan unuttuğu hâlde NİZAM yerine onu koyuyor ve Mirac taklidi bir eser vücuda getiriyor… Bu temel hakikati bilmek gerekir… Ama bunun hemen yanında şunun da:

Böyle olduğu halde, Dante’nin edebî hünerini ve eserinin kadrini küçültmek ve küçümsemek hakkını kendimizde görmemek gerekir. İlahî Komedya, bir şaheserdir ve özellikle Batı edebiyatı için önemi bakımından onu analiz etmek bir “İslâmcı” görevdir…”  (s. 306)

“Aklıselimin İcapları”, Çarpıcı Kitap’tan çıktı. 

İstemek için: 0553 356 66 66

www.kureselkitap.com


Baran Dergisi 422. Sayısı