Anadolu’da idareyi yeniden ele alacağı ihtilâlin en ehemmiyetli safhalarından birisi olan 15 Temmuz’un birinci sene-i devriyesini bu hafta idrak ediyoruz. Her şeyden evvel şunu belirtelim ki; 15 Temmuz’da 100 yıl aradan sonra İslâm’a karşı girişilen en büyük saldırıyı püskürttük. İnsanlar, henüz daha bunun farkında değiller; ilerleyen zamanlarda bu hakikat net bir şekilde ortaya çıkacaktır. 15 Temmuz sıradan bir darbe teşebbüsü değil, sonrasında emperyalistlerin Anadolu’yu tarumar edip parçalara bölmeyi plânladığı şeytanî bir oyunun ehemmiyetli bir safhası idi. Allah’ın yardımları, şehidlerin bereketiyle bu plân terse çevrildi ve Müslüman Anadolu halkının Anadolu’da yeniden hâkimiyeti tesis etmesini sağlayacak bir hadise hüviyetine dönüştü. Tabir-i caizse Müslüman milletimiz, sadece Anadolu’nun değil, tüm İslâm âleminin üzerine topyekûn çullanmayı plânlayan emperyalistlerin boğazında kaldı; Allah’ın yardımıyla tarihin seyrini değiştirdi.



15 Temmuz Bir Son Değil

Esasında 15 Temmuz, bir son değil, aksine 200 yıldır süren savaşta, Müslümanların emperyalistlerce vurulan prangalardan kurtulmasını sağlayacak olan ihtilâl sürecinde önemli eşiklerden biridir. İnsanın içtimâî planda, genişliğine oluşturduğu en büyük ve girift müessese olan devlet, milletiyle yekvücut olamadığı takdirde devlet olma vasfını kaybeder. Batı desteğiyle, halkına yabancı elitist bir darbe ile kurulan laik rejim, ilk andan bugüne bu vasfı hiçbir zaman elde edememiştir; geçtiğimiz hafta belirttiğimiz üzere bu durum, Müslümanlar nezdinde, Hak ile Batıl arasında ilk insandan beri süregelen hâkimiyet savaşını geçici olarak kaybettiği bir muharebenin nişanesi mesabesindedir. Batıcı-seküler bir çete tarafından yönetilen Türkiye’de, toplumu Batılılaştırarak Batıcı hâkimiyeti müdafaa etmek için birçok içtimaî mühendislik yapılmış; darbeler tertiplenmiştir. Buna rağmen Müslüman Anadolu insanı her fırsatta, bu topraklarda sahibi olduğu iktidarı geri alabilmek için hem Batılılarla, hem de onların içerideki uzantısı olan Batıcılarla mücadeleyi sürdürmüştür. İslâm ihtilâl ve inkılâbı uğruna, milletin öz değerlerini iktidara getirmek ve devlete hâkim kılmak adına verilen mücadelede psikolojik üstünlük 15 Temmuz ile Müslümanların eline geçmiştir.



İktidarın Mücadelesi Hâlâ Mihrak Bir Fikre, Bir İdeale Oturtulamamış

Kıymeti harbiyesi son derece yüksek olan 15 Temmuz’un üzerinden geçen bir seneye baktığımızda ise gördüğümüz manzara, bizim açımızdan son derece müsbet olsa da, iktidar adına pek de iç açıcı değil. Müslüman Anadolu halkının iradesinin tecellisi olmak iddiasında bulunanlar bu ihtilâl sürecinde halkın maalesef gerisinde kalmıştır. 16 Nisan referandumu ile yönetim şeklinin de değişmesine karşın mücadele hâlâ mihrak bir fikre, bir ideale oturtulamamış, dolayısıyla menfaat merkezli düzen tarumar edilememiştir. Buna mukabil, biz biliyoruz ki, Üstad Necip Fazıl’ın açtığı, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun genişlettiği surdaki gedik 15 Temmuz’da bir daha onarılamayacak hâle gelmiştir. Anadolu’da harlanan ihtilâl ateşi cihanşümul bir hâl almaya çoktan başlamıştır. Baran Dergisi olarak 548. sayımızın kapağını bu minvalde yaptık ve “Tüm Versiyonlarıyla Kemalizm’e Yumruğunu İndiren Bu Millet Çetenizi Dağıtmasını da Bilir” manşetini attık.