Dünya nüfusu günümüzde, tarihte hiç olmadığı kadar hızlı-hatta katlanarak ilerliyor. Bireylerin daha sivri bir dil ile görüşlerini ifade ettiği günümüz düşünce sisteminde, herhangi bir ülkenin herhangi bir rejiminin temsilcisi, lideri olmak gerçekten zor. Bu kral ya da padişah ya da başkan ya da cumhurbaşkanı olabilir, hiç fark etmez.

Türkiye’den başlayarak ele alacak olursak, 80 milyon nüfuslu bir ülkenin bireylerinin her birinin zihnini, düşünce dünyasını, isteklerini, beklentilerini bütünüyle tatmin etmek, doyurmak imkânsız. Bunun tersini iddia etmek ise saçmalık olacaktır. Genelde bizler burada demokrasiyi eleştiririz. Yani çok sesliliğin revaçta olduğu, herkesin farklı görüşlerine açık olan ve çoğunluğun dediğini -ki çoğunluk her zaman doğruyu söylemeyebilir ya da tercih etmeyebilir- bu minvalde doğurduğu sonuçlardan dolayı eleştiririz. Hatta “artistik” bir lafımız vardır: “Demokrasi halkın kendi kendini yönettiğini sanmasıdır.” Kısmen doğru bence. Lakin; mevzu sadece demokrasi değil. Bugün hangi yönetim biçimi ve rejimi olursa olsun, böyle bir kalabalık nüfusu bütünüyle tatmin etmek imkânsız.

Ortaya meşhur bir rakam simgemiz olan “6” ya da tersi ile “9” olarak okunan şekli çizecek olursak, bir ucuna düşünme kabiliyeti olan, diğer ucuna da başka bir düşünme kabiliyeti olan iki insan koyarsak biri “9” diğeri ise bu simgenin “6”yı temsil ettiğini ifade edecektir. Bu, aslında her iki kişinin de durduğu yerden bakınca haklı olduğunu ispatlar niteliktedir. Yani; her birey toplum içinde bulunduğu şartlar dâhilinde kendi açısından haklı olduğu bir takım tercihler yapar, düşünceler üretir ya da var olan bir düşüncenin ardından gider. İki kişinin bile bir rakamı kendi açısından okuması, ama rakamın doğruluğunun ancak onun tarafından bakanlarca doğru kabul edilmesi örneğini, günümüz dünyasının görüşlerin çorba gibi olduğu kaotik ortamında insanlara mutlak doğruyu anlatmanın, kolayca anlamasını beklemenin çok zor olduğunu göstermek için verdik.

Diyebilirsiniz ki: “Bu iki insanın arasına “8” çizsek mevzu kapanmaz mı?” Aslına bakacak olursanız insanlık tarihi boyunca ortaya çıkan her görüşün amacı zaten “8” çizmekti. Lâkin aynı insanlık tarihi henüz böyle mükemmel bir birliğe varamadı. Tüm cihanda bir fikir birliğine pratikte ulaşılamayacağına göre, herkesin kabul edeceği “8”i çizmek imkânsızdır. Lâkin; imkânsız olması kötü bir şey değildir. Ya da sizin “8” çizemiyor oluşunuz da davanızın başarısız olduğu mânâsına gelmiyor.

İki kişinin dahi tamamıyla aynı görüşte olmadığı bir düzende, meselenin muhatabı insanları fikir olarak kuşatamamak, bu birliği sağlayamamak, elbette insanın doğasında mündemiç, tabii bir kanun ve sosyolojik bir gerçektir. Bu minvalde “farklılığın” toplulukların doğasında olduğunu mutlak bir gerçek olarak kabul edebiliriz. Her alanda farklılığın olduğu ve bireylerin bu farklılıkta en haklı olarak yer aldığı bir sistemde, ülkenin yönetilme biçimini, bu kendince özürsüz olan bireylere bıraktığımızda, haklılar topluluğunun en çok kabul gördüğü olguyu başa koymak zorundayız. Kısacası: “çoğunluk ne derse o!” mantığını...

Elbette bu önerme de kabul görebilir. Kulağa romantik ve iddialı geldiği de açık. Ama toplumun içindeki çoğunluğun her zaman doğru ve kârlı olanı seçtiği görüşü, hele ki toplumun algıları yönlendiriliyorsa ve algılarıyla oynamak basit ise, pek doğru bir önerme olmayacaktır. Ve bu minvalde yarı bağımsız toplumlar için “demokrasi halkın kendi kendini yönettiğini sanmasıdır” söylemi, pekâlâ pejoratif bir söylem değildir.
Toplumları kısır bir döngünün içine iten ve romantik demokrasi algısından kurtulmak, fikir ışığında, içinde bulunduğu çağa ve dile hitap eden yönetim şekillerini tartışmak, ideal sahibi ya da ideal sahibi toplum olabilme yolunda büyük bir adım olacaktır. Buna ister bir başkan öncülüğünde olan, hemen altında başkan tayin etme yetkisine sahip, toplumun önde gelen fikir adamlarının olduğu, altında ise bakanların ve vekillerin yer aldığı fikir merkezli bir yönetim biçimini tartışmak diyelim, istersek başka bir şey… Ama ne olursa olsun, zamanın ruhuna ve toplumun ideallerine hitap eden fikir merkezli bir modeli konuşmaya kesinlikle ihtiyacımız var!
Baran Dergisi 569. Sayı