Hayatta anlaşılmaz zannedilen pek çok şey anlaşılabilir aslında; can çekişen celladına, hayat öpücüğü vermen dışında. 

***

Kemalizm, fert ve toplum meselelerine çözüm getiren küllî-bütüncül bir ideoloji değildir; İslâm’a ve kendi öz milletine düşmanlık etmenin rejimidir. Bu sebeble, dünkü meselelerimizi çözmek yerine derinleştirdiği gibi, bugünkü ve yarınki meselelerimize de çözüm getirmek yerine derinleştirmeye talibdir. Kemalizm isimli küfürden buz dağı eridiği ve meydana gelen bataklık iklimi müsait olduğu için kendisine hayat hakkı bulan Ak Parti, bugün hangi saikle, çürümeye yüz tutmuş bu cesedin yaşarken bile iğrenç olan dudaklarına hayat öpücüğü konduracak kadar şaşırmıştır?

Senelerdir devletin en üst kademelerinde görev yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, nefes verdiği o lanetli zümrenin, ilk olarak kendi nefesini keseceğini bilmez mi? Bilmez mi, senelerdir iktidar koltuğunda oturuyor olmasının sebebi yol, köprü değil, İslâm düşmanlarına karşı Müslüman milletimizin onun şahsında vehmettiği mânâdır? Yine bilmez mi, bu millet senelerdir göz göre göre işlenen onca cürme ve beceriksizliğebile sırf bu sebeble göz yummakta, sabretmektedir? 

Hâl böyle iken, kendisine bilâ kayd ü şart tek bir oy bile vermeyeceği son derece aşikâr olan Kemalistlere ve onların putuna olan bu teveccüh niyedir? 

Geçmişte Kemalistler kendisine oy vermiş sanıyorsa, bir kere bu bilgi yanlıştır. Partinin ilk yıllarında bu cenahtan Ak Parti’ye oy verenler, kendisini liberal diye tarif eden kesimdir ki; Ak Parti şemsiyesi altında onları buluşturan sebeb, Büyük Ortadoğu Projesi ve bu projeden paylarına düşeceğini bekledileri kemiktir. Bugün böyle bir kemik söz konusu olmadığına göre, değil 10 Kasım’da güzellemeler yapmak, önünde secdeye kapansanız dahi bu cenahtan tek bir oy bile alamayacağınız açık değil mi?

***

Bir de medya var tabiî... Bunların içinde “Kemalistlerle ittifak yapılamaz mı?” diyeninden tutun da, “Kemalizme zeytin dalı uzatmaya karşı çıkan, birliğimize kast eden dışarıdan destekli münafıktır.” diyenine kadar, omurgasındaki kıvırma payının ölçüsüne göre renk renk ve desen desen dalkavuklar.

Peki ittifak yapılamaz mı? İttifak, ortak menfaate dayalı ilişkidir. Müşterek bir menfaati ortaya koyar;ittifak yapacağın grubu, kesimi davet edersin. Onlar da bu davete icabet eder yahut etmez. Ama yok bunun yerine onların kutsallarına güzelleme yaparak işe başladığın zaman, onun adı ittifak olmaz. Karşı tarafın elinde tuttuğu tasmayı boynuna geçirmek olur. Böylesi bir siyasetten de menfaati karşı taraf sağlar. Sen de eğilirken cebinden dökülenleri de karşı tarafa bırakır, sonra da ancak havanı alırsın. İnanan için ölüyü dirilten yalnız Allah olduğundan, sunî teneffüsle falan da boşuna yorulmayın. 

***

Bunları söylemekten bile imtina ediyoruz; fakat hatırlatmakta da fayda var: Kemalist zihniyet, bu millete ne vermiştir? Hemen sayalım. Darağacı. Kendi hukukuna bile riayet etmeyen bir “adalet”. Sermayenin belli odaklar elinde paylaşıldığı bir ekonomi. Tekniğin her çeşidinde umutsuz bir geri kalmışlık ve kuru taklitçilik. Milletine ve milletinin ruh köküne düşmanlıktan beslenen bir rejim. Ordusundan istihbaratına kadar yabancılar tarafından ele geçirilmiş bir devlet müessesesi. Ve daha nesi ve nesi... Peki, bu zihniyetten ne bekleniyor?..

***

Daha evvel ikaz etmiş ve demiştik ki; “Hakiki ve açık bir hedef olmadığı için her gün yeni bir şeyin “ulvî gaye” haline getirildiği ülkemizde, bugün nasıl ki referandum “ulvî gaye”yse, yarın da 2019 senesindeki seçimler “ulvi gaye” hâline gelir ki, bu tarz bir başıboşluk ikliminde Türkiye’nin 2019 senesine çıkacağı bile meçhul olur. Bu meseledeki asıl düğüm her idealin bir gaye olması fakat her gayenin bir ideal olmadığıdır; ideali olmayan fert, cemiyet ve devletin dağılması mukadderdir, bizden söylemesi.” Tıpkı her ittifakın ittihad olmadığı gibi. 

***

Çok ciddi bir enflasyon problemi yeniden nüksediyor. Yalaka medya, “ekmek gramajındaki azalmayı, israfın önüne geçmek için” diye haberleştirecek kadar alçalıp, bütün bir milletin zekâsıyla alay ederken, iktidarda olanlar ise bu meseleleri bir çözüme kavuşturmaya çalışmak yerine, 10 Kasım anmaları peşinde gündem değiştirdiklerini zannedip, kendilerini kandırıyorlar. En hafif tabirle ayıp oluyor.

Muvazaa ile günü kurtarma devresini çoktan geçmiş bulunuyoruz. Müesses dünya nizamını elinde tutanlar, diyalektik zıtlık olarak kendilerine çoktan Müslümanları seçtiler ve gayr-ı nizamî şekilde bize karşı bir savaş veriyorlar. Müslümanların yaşadığı ülkeler, bu savaşta ya çöktü yahut teslim alındı. Bir tek Türkiye, Müslüman Anadolu İnsanı’nın 15 Temmuz gecesi göstermiş olduğu direniş ile üzerine gelen saldırıyı bertaraf etmesini bildi. Tabiî bertaraf ettik diye düşman bizi yemekten vazgeçmiş değil. Hattâ diğer pek çok ülkede fişi çekip işi bitirdiği için, belki de bütün bir kadrosuyla beraber bize yöneldi, fırsat kolluyor. Bizim iktidar ise, böyle bir konjonktürde, can bahası, kan bahası savaşanları bir tarafa koyup, sümüklü Kemalistlerle iş tutarak günü kurtarmaya çalışıyor. 

***

Allah herkese tesellisini bir yerden veriyor. Bizim siyasîler de kendilerini illâ ki bir şekilde teselli ediyorlardır; böyle devam edecek olurlarsa, iktidarı kaybettikten sonra da kendilerine bir teselli muhakkak bulurlar.

***

Türkiye’de idarî işler üzerinden siyaset yapma devresi artık geçti. İster istemez sıra köhne rejimin temel dinamiklerine geldi. Rejim gibi köklü bir mesele de, illâki kökten bir şekilde çözüme kavuşur. Geçtiğimiz hafta da dediğimiz gibi, bu iradeyi kim ortaya koyacak yahut kim buna cüret edemediği için sıradanlaşıp kaybolacak, göreceğiz.

***
*

Arabistan’dan da Kapitalist Sisteme Hayat Öpücüğü

Geçen haftaki yazımızdan hatırlayacak olursak: “1944-1973 seneleri arasında Amerikan doları altına endeksliydi ve dünya çapında para sistemi bu denkleme göre kurulmuştu. Amerikan Merkez Bankası, 1970’li yılların başında, yabancı merkez bankaları tarafından arz edilen dolar karşılığında altın ödemesini yapamayacak hâle geldi. Bunun neticesinde dünyada dalgalı kura geçilirken, rezerv para olarak kabul edilmiş ve dünya çapında yaygınlaşmış olan dolar, kendisine değer verecek yeni bir varlık buldu. 1973-1974 petrol şokunu izleyen yıllarda, OPEC ülkeleri ellerindeki büyük dolar fazlasını Avrupa piyasalarına sundu. Avrupa Bankaları, bu dolarları, ödeme dengesi problemi içinde olan petrol ithâl eden ülkelere kullandırdı. Petrol ihraç eden ve ellerinde dolar fazlası olan ülkelerden gelen fonlar, petrol ithâlatçısı ülkelere plase edildi ve böylelikle PETRO-DOLAR piyasası doğdu.”

Kapitalist ekonomi, bütün varlıkları bir huni gibi belli sermaye odaklarının cebine akıtan ve bu hareketi de sanki bir ekonomik büyüklükmüş gibi lanse eden yapısı dolayısıyla, 1973’te başlayan süreç 2008 senesinde yaşanan ekonomik krizle beraber sıkıntıya düştü. Kapitalist sistemi sırtında taşıyan sac ayaklardan bankacılık, finans ve borsa sistemleri bir bir altüst oldu. Bunun neticesinde de balonun cidarını kalınlaştırmak için yeni bir arayışa girildi. 

Suudî Arabistan, 1973-74 senelerinde Avrupa piyasasına dolar pompalayarak hayata bağladığı kapitalizme, bugünlerde Aramco’yu halka arz etmek suretiyle bir hayat öpücüğü daha vererek yeniden yaşatmakla vazifelendirilmiş. Suudî Arabistan Millî Petrol ve Doğalgaz Şirketi olan Aramco, yaklaşık yüzde 5’lik hissesini halka arz edecek. 1970’de millileştirildiğinden bu yana tamamıyla devletin elinde olan Saudi Aramco, en yakın rakibi Exxon Mobil’e göre on kat daha fazla rezerve ve yaklaşık 2 trilyon dolarlık bir piyasa değerine sahip. Aramco’nun %5’lik hissesinin halka arz edilmesinden 100 milyar dolarlık bir gelir beklenirken, şirketin değerinin ise 4 trilyon dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. 2018’de gerçekleşmesi beklenen halka arz sonucunda elde edilecek gelirin, ülkenin varlık fonu olan Suudi Kamu Yatırım Fonu’na aktarılacağı belirtiliyor.

Asıl kavga ise burada başlıyor. Bizim siyasî iktidar ve memleket, Kuzey Kore’de olunca gülmekten kendimizi alamadığımız manzaraları Atatürk büstlerinin önünde ciddi ciddi kendisine yakıştırırken, Londra-New York Hattında, halka arzın hangi borsada yapılacağının kavgası veriliyor. 

Amerikan Başkanı Donald Trump, Aramco’nun halka arzının New-York borsasında yapılacağını tıpkı bir emir gibi buyurmuşsa da, bu arzın Londra’da yapılacağı finans çevreleri arasında kuvvetli bir beklenti hâline dönüşmüş vaziyette. Çünkü New York Borsasının piyasa kurallarından doğan hukukî zorluklar, Suudîlerin beklentilerini karşılamıyor. 

Britanya Finansal Denetim Otoritesi (FCA), Aramco’nun halka arzının Londra Borsa’sında gerçekleşmesi için, Suudî yetkililerin beklentilerini karşılamak üzere çeşitli düzenlemeler hazırlamaya başladı bile. Zira FCA, borsa kayıtlarında devletler tarafından yönetilen firmalar için yeni kategori oluşturulmasını teklif etti. Yani bu teklife göre kamu şirketleriyle onları kontrol eden iktidar güçleri ya da hanedanlar arasındaki işlemler, diğer paydaşların onayına tâbi olmayacak!

***

Bahse konu olan arz, hangi ülkede gerçekleşirse gerçekleşsin, karşılığı dolar üzerinden toplanacağı için her hâl ve kâr da Amerika’nın kazanç hanesine yazılacak. Böylelikle piyasada büyük bir miktardaki karşılıksız para, bir ânda karşılık bulmuş olacak ve sunî ekonomi balonunun cidarında incelen yerlerin bu halka arzdan elde edilen gelir ile kuvvetlendirilmesine çalışılacak. Böylelikle de balon, kaldığı yerden bir kez daha şişirilmeye devam edilecek. Yine buradan elde edilecek olan gelirle; çeşitli devletlere sağlanacak olan krediler yoluyla kim bilir hangi ülkeler hizaya çekilecek, hangi ülkelerde ekonomiler ne şekilde manipüle edilecek ve bundan sonra dengeler nasıl şekillenecek?

Suudî Arabistan, 1973 senesinden sonra ikinci kez kapitalist ekonomik sisteme hayat öpücüğü vererek, belki bir elli yıl daha onu yaşatmak üzere seferber olmuş vaziyette. 1975 senesinde Kral Faysal’ı yeğenine öldürterek petro-dolar piyasasını meydana getirenler, bugün benzer bir şekilde kraliyet ailesi içinde temizlik yaparak, petro-dolara endeksli global ekonomik sistemi yaşatmaya çalışıyorlar. 

***

Türkiye mi? Yukarıda bahsettiğimiz gibi, bir put önünde hizaya geçip, “irtica”yı hortlatmakla meşgul...


Baran Dergisi 566. Sayı