15 Mart Cuma günü sabah saatlerinde bir telefon vesilesiyle aldığımız haber hepimizi dehşete düşürdü. Derhal teyit etmek için internet vs. kanallarına başvurduk. Seyrettiğimiz görüntüler karşısında kanımız dondu. Birbirimizin yüzüne bakamıyor, sanki şehid olan Müslümanların tüm sorumluluğu bizim üzerimizdeymiş gibi birbirimizden utanıyorduk.

Terörist, öldürdüğü her Müslümanı Türk sayıyor ve dünyanın diğer ucundaki Yeni Zelanda’dan Türkiye’ye:

“Ayasofya’yı minarelerden kurtaracağız, Konstantinopolis’e gelecek ve bütün camiler ile minareleri yıkacağız, İstanbul bir kez daha Hristiyan toprağı olacak.” mesajları veriyor. Buna karşılık yapılan terör eylemi, birtakım siyasîler tarafından kınanıyor, kınanıyor, kınanıyor…

Henüz üzerimizdeki donukluğu atamamışken bir telefon sesiyle irkildik. Telefonun ucundaki arkadaşımız bizi Yeni Zelanda’da şehid olan Müslüman kardeşlerimiz için Ayasofya önünde gıyabî cenaze namazı kılmaya ve basın açıklaması yapmaya davet etti. O an yanımızdakilerle göz teması kurduk ve gelen teklifi düşünmeden kabul ettik.

Eylem Anadolu Akıncıları’nın çağrısıyla organize edilirken sosyal medyada gazetecilerin ve halkın, bu terör eylemine verilecek en güzel cevabın Ayasofya’da gıyabî cenaze namazı kılmak olacağını ifade ettiklerini görmemiz bizi daha da heyecanlandırdı. Anadolu Akıncıları tarafından sosyal medyada çok yoğun bir şekilde yapılan propaganda vesilesiyle Alperen Ocakları, Serdengeçtiler, Ehli Sünnet Muhafızları, Müdafaa-i İslam Hareketi, Hak Bir Sen, AHRAR, Sadem Eğitim Merkezi ve Aczimendiler de organizasyona dâhil oldular. Fakat şu meşhur ve mukaddesatçı olarak bilinen “önemli” dernekler organizasyona iştirak etmediler ve daha sonra kendilerinin ayrıca bir basın açıklaması yapacaklarını bildirdiler. Bunu öğrendikten sonra epeyce muzdarib olduk. Yenidünya düzeninin kendisinden başlayarak kurulmasını temenni ettiğimiz Anadolu’nun basiretli insanının, bir eylem vesilesiyle dahî birlik olamadığını, yan yana gelemediğini, saf tutamadığını gördük. Aslında Anadolu’nun basiretli insanının, bir araya gelmesine, parsa derdinde olan üç beş çapulcu manî oluyor. Ne diyelim? Üzüldük!

Gece boyunca sosyal medya propagandası yoğun bir şekilde devam etti. Organizasyonun tüm haçlı dünyasına bir mesaj mahiyeti taşıyacağının şuurunda olarak yüksek katılımlı ve iyi tertiplenmiş bir eylem olması için gerekli pankart, açıklama ve slogan çalışmaları yapıldı...

Halk eyleme büyük bir teveccüh gösterdi.

16 Mart Cumartesi günü görev dağılımını yapıp eylemi organize etmek için Ayasofya Meydanı’na gittiğimizde Anadolu halkının Ayasofya’ya akın ettiğini gördük. Halk eyleme büyük bir teveccüh göstermişti ve saat geldiğinde binlerce kişi pankartlar ve bayraklar eşliğinde tekbirler getiriyordu.

Saat 14:53’e kadar böyle devam edildi. Saat tam 14:53’ü gösterdiğinde ise gıyabî cenaze namazı kılmak için “Allahu Ekber” denildi.

Eylem sonrasında ise (Eylemde pörsümüş İslâmcılarının ölü sloganlarının havası değil baştan sona bir ihtilal edası ve ruhu vardı. Keyfiyetin doruk noktası, Muntakîm ismi üzerine ellerini kaldırtıp, tüm Müslümanlara yemin ettirmenizdi gibi) olumlu tepkilerle karşılaştık.

Namazdan sonra yapılan basın açıklaması esnasında, yukarıda davet edildiği belirtilen fakat davete icabet etmeyip kendi organizasyonlarını yapacaklarını söyleyen 30-35 kişilik küçük bir grup, bayrak ve pankartlarla meydana geldi ve sözcüleri kendi basın açıklamalarını okumaya başladı. Tabi bu yaptıkları doğal olarak, halkın haklı tepkisiyle karşılaşmalarına sebep oldu. Ne diyelim? Yine üzüldük.

Müslüman kardeşlerimizin şehid edilmesi üzerinden dahî kendilerine pay çıkarmaya, kendi piarlarını yapmaya ve parsa kapmaya kalkanların samimiyetlerinden şüphe ediyor ve kendilerine “yazıklar olsun” demekten başka söyleyecek bir şey bulamıyoruz.

Hâlimizi ve ızdırabımızı ifade edebilecek yegâne kelâm, Salih Mirzabeyoğlu’nun İBDA Diyalektiği eserinin son cümleleridir:

“-Bizden olmayanlar bize zıttır ve toplanmayanlar dağıtır.-  -Gerisi, ızdırabımızı görmeyen gözün suratına tüküreyim!- demekten ibaret…”

Baran Dergisi 636. Sayı