Selam ile...

Türkiye’de akamete uğratılan 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra, gerek memleketimizde gerekse de dünyada gözler yeniden Ortadoğu ve Suriye meselesine çevrildi. Türkiye ile Rusya arasındaki buzların erimesi ve Cerablus’a başlatılan operasyonla beraber dengeler yeniden kurulmaya başlandı.

Bugün dünyada Ortadoğu olarak anılan İslâm coğrafyasından bahsedildiğinde akla ilk gelen husus savaşlar oluyor. I. Dünya Savaşı’ndan sonra savaşların, kan ve gözyaşının eksik olmadığı bir coğrafya haline geldi burası. Mağdurlar da nedense hep Müslümanlar. O dönemde İngiliz oyunlarıyla bölge insanları birbirine düşman edilmişti, bugün de aynı oyun ABD ve İngiliz ortaklığıyla sergileniyor. Zira ABD, bayrağı İngiltere’den devralmış, dünyada hâkimiyet sağlamış ve bu coğrafyada da yaşanan her kargaşanın altına imzasını atmıştır. Hem İngilizler hem de Amerikalılar hegemonya kurdukları dönemde Siyonizm’in menfaatlerine hizmet etmişlerdir.

1990’dan sonra, SSCB’nin dağılması ve Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle bölgede taşlar yerinden oynadı. Bu yeni dönemi mottosu “böl, parçala, yönet”ten “böl, parçala, yok et”e dönüşmüştür. Bu süreçte ABD tüm imkânlarıyla Müslümanların üzerine gelmeye başlamıştır. ABD, Afganistan ve Irak’ın işgalinin getirdiği külfetin ağırlığını çekemez duruma gelince, İngilizlerin 19. Asrın ikinci yarısından I. Dünya Savaşı sonuna kadar kullandığı sapkın vahhabi kolları devreye almıştır. Ehl-i Sünnet yolunun tıkanması için ne gerekiyorsa yapılmıştır ve yapılacaktır.

Afganistan ve Irak’tan sonra Arap Baharı ile beraber yeni bir parçalama dalgası için düğmeye basılmış, bu dalgada Sudan ikiye bölünmüş, Mısır bir darbe ile ele geçirilmiş, Libya ve Suriye iç savaşa sürüklenmiştir. Şimdi sırada Türkiye vardır; hemen arkasından da Vehhabî sapkınlığını bütün Ortadoğu coğrafyasına yayması için dürtüklediği Suud gelecektir.

15 Temmuz’da yaşananlar da bu planın bir parçasıydı; fakat Türkiye’yi bölmek için giriştikleri harekâtta bir halk direnişiyle bozguna uğradılar. Çok uzun süredir her fırsatta dile getirdiğimiz üzere büyük bir oyun, şeytanî bir plan hayata geçirilmeye çalışılıyor, üçüncü dünya savaşının hazırlığı yapılıyor. Nitekim ABD’nin İsrail’e yaptığı askerî yardımın miktarını devasa boyutlara getirmesi bunu gösteriyor. Bu savaş öncesinde İsrail’in geleceği için tehdit oluşturabilecek tüm devletler ya parçalanmış, ya iç savaşa sürüklenmiş yahut da zayıflatılmaya çalışılmıştır.

Büyük hesaplaşma öncesinde bu oyunu bozmanın dışardaki ilk adımı, Suriye meselesini çözmekten geçmektedir. Suriye meselesinin çözüme kavuşturulması için olmazsa olmaz unsur Türkiye’dir. Türkiye, Suriye’de hadiseler başladığında düştüğü hatadan dış politikadaki revizyonlarla kurtulmaya çalışırken, Cerablus’a düzenlediği operasyon ile de dengelerin değişmesini sağladı. Şimdi ise sıra meseleyi kökten çözmekte...

Son dört yıldır ısrarla ve defaetle ifade ettiğimiz üzere, Suriye’de çözüm, bu topraklarda hiç bir zaman yeri olmamasına mukabil gücünü kullanarak hâkimiyet kurmaya çalışan ABD’yi bölgeden söküp atmaktır. Böylece çıbanbaşı İsrail’in ve Siyonizm’in hesapları da bozulacaktır. Bunun için Türkiye’nin Rusya ve Suriye ile masaya oturarak, iç savaşın sona erdirilmesi ve yeni bir dönemin başlatılmasını sağlaması gerekir.

Kapağımızda bu meseleyi ele aldık ve “Ortadoğu’da ABD’nin Yeri Yok!” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe, “Suriye’de Amerika’nın Yeri Yok” başlıklı yazısında işledi.

Kâzım Albay, “Batı Mamûlü Kemalizm, FETÖ ve Mezhepsizliğe Dâir” bir yazı kaleme aldı.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), içinde bulunduğumuz süreçte yaşanan ve Güney Amerika’dan Ortadoğu’ya “Sınır Tanımayan Dünya Savaşı”ndan bahsediyor.

Bu hafta Star Gazetesi Yazarı İlhami Işık ile Kürt meselesi ve Suriye üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Işık, Türkiye’nin 15 Temmuz sonrasında her şeyi çekinmeden yapabileceğini belirtti.

Fahri Özcan, sağlık problemleri sebebiyle ara verdiği yazılarına “Darbe Üstüne Darbe, Benim Darbem Kalbim Üstüne” başlıklı yazısıyla devam ediyor. Bu vesileyle yazarımıza geçmiş olsun diyoruz.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dergimizde tefrika edilen eseri Ölüm Odası B-Yedi, 331. bölüm ve “Zaman (Olmak İçin Olana)” alt başlığı ile her zamanki sayfasında...

Kubilay Akın Gürel, “15 Temmuz’un Hatırlattıkları” başlıklı yazısıyla dergimizde.

Abdullah Kiracı’nın her hafta düzenli olarak dergimizde yayınladığımız vakıf meselesi etrafındaki yazı dizisi “Evladiyelik ve İrsâdî Vakıflarla Alakalı Bazı Hususlar” başlığıyla devam etmekte.

Gülçin Şenel, “Bazı Yazarlar Niçin Tutuklu?” sorusuna cevap veriyor.

Ömer Faruk Yürek, dergimizde yayınlanan “19 Şubat 1807’den 15 Temmuz 2016’ya Bir Direnişin Hikâyesi” başlıklı ilk yazısında 1807’de İngilizlerin İstanbul’u işgal girişimine karşı halkın sergilediği direnişle 15 Temmuz sürecinde sergilenen direnişin benzer hikâyesini anlatıyor. Tabii o zaman işgalciler doğrudan İngiliz gâvuruydu, içimizdeki gâvur zihniyetli Kemalist Fetö’cü ajanlar değildi.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...