Selâm ile…

2016, son zamanların en kanlı senelerinden birisi olarak tarihe karışmak üzere… Ortadoğu’daki pus ve sisten Türkiye de nasibini aldı. Âdeta dünya kaynayan bir kazan ve Anadolu da o kazanda pişecek aşın ana malzemesi...
15 Temmuz gibi ehemmiyeti bugün tam olarak idrak edilemeyen bir hâdiseyi yaşadığımız bu senede Türkiye, 56 farklı bombalı ve silahlı saldırıyla da karşı karşıya kaldı. Bunun yanı sıra özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sıcak çatışmalar yaşandı. Son olarak, İstanbul Dolmabahçe’de ve Kayseri’de bombalı saldırılar gerçekleştirilirken, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi uğradığı silahlı bir saldırı sonucu öldürüldü.

2000’li yılların ikinci onluk diliminde, bilhassa Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun cezaevinden tahliye edilmesinden sonra, Batı’dan uzaklaşma emareleri gösteren Türkiye’nin baskılara maruz kalması son derece tabii. Türkiye’nin aslına avdet etmesi süreci diyebileceğimiz bu dönemde dünya da farklı bir mecraya doğru kıvrılıyor. Bu merhalede Türkiye içerisindeki ajan yapılanmalar ve bunların ülkedeki tüm uzantıları bir bir devreye sokuluyorlar. Maksad belli: İlk etapta bu uzaklaşmanın önünü almak, akabinde ise oluşturulması planlanan yeni düzende kendisine biçilen yeni payeye itiraz edemez bir Türkiye oluşturmak. Her saldırının ardından Türkiye millîleşmek için bir adım daha attı. 2010’ların ortasında iyice artan tazyik, gitgide kördüğüme dönüştü. Nihayet 15 Temmuz’da milletin tonlarca ağırlıktaki tankları ezip geçmesiyle kördüğüm çözüldü ve Türkiye’nin hizaya çekilemeyeceği anlaşılınca operasyonun hedefi Türkiye’nin mevcut halini ortadan kaldırma istikametine döndü. Bu süre zarfında Anadolu’nun etrafı tam bir ateş çemberi halini almıştı; çember her geçen gün daralmayı sürdürüyor.

Memleketimize gerçekleştirilen saldırıların neredeyse tamamında içerideki işbirlikçiler rol aldığından engellenmesi de zorlaşıyor. Yaklaşık bir asırdır bu memleketin idarecilerinin yuları Batı’nın ellerinde ve yine bir asırdır devletin tüm kritik müesseselerinde vatanın ve milletin selâmeti için çalışmakla memur olanlar, Batı’nın menfaatlerini koruyup kollamanın derdinde… İçine girdiğimiz “millîleşme” sürecini baltalamak maksadıyla Hak ve halk düşmanı örgütlerin yanı sıra FETÖ’cü ya da Kemalist devlet bürokrasisinin yoğun gayretleri var. Biz tüm bunların tasfiyesi için yoğun bir çaba harcanıyor sanırken, her yeni hâdise durumun hiç de öyle olmadığını gösteriyor. Nitekim Pazartesi günü Rusya’nın Ankara Büyükelçisi’ne FETÖ’cü olduğu tahmin edilen bir polis tarafından gerçekleştirilen suikast buna misal.

20. Yüzyıl itibariyle Batı’nın üçüncü dünya ülkelerine biçtiği parya modeline tâbi olan Türkiye’de, Soğuk Savaş’ın başlamasından itibaren Gladyovâri yapılanmalar devletin kılcal damarlarına sirayet ederken CIA ve MOSSAD başta olmak üzere birçok Batılı istihbarat örgütü devlet içinde cirit atmaya başlamıştır. Bu hâl bugün de devam etmektedir. Tabiî ki yüzyıllık bir ifrazatın bir anda bünyeden atılması beklenemez; fakat son yaşananlarla birlikte bu temizliğin tasfiyelerle de gerçekleştirilemeyeceğini anlamış bulunuyoruz. Yepyeni bir sistem ve buna uygun kadroların istihadmı artık her zamankinden elzemdir.

Ankara’da Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’un ölümüyle sonuçlanan saldırı Türkiye içinde yaşanan savaşı uluslararası bir mecraya doğru çekmiştir. Savaş her geçen gün daha da kızışmakta ve cihanşümul bir savaş hâlini almaktadır. Nitekim Dolmabahçe ve Kayseri saldırılarının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın millî seferberlikten bahsetmesi savaşın ciddiyetini ve Türkiye’ye karşı uluslararası tezgâhın derinleştirildiğini gösteriyor. Bu savaşta muvaffak olabilmenin yolu ise biraz önce ve her fırsatta dile getirdiğimiz üzere, içte kökten ve toptan bir değişim yapmaktan geçmektedir.

Kapağımızda bu meseleyi işlerken “Millî İstihbarat, Millî Ordu, Millî Devlet! Temizlik Şart!” manşetini attık. Kapak mevzumuzu, Ömer Emre Akcebe “Düğüm Anadolu’da Çözülecek” başlıklı yazısında kaleme aldı.

Bu hafta yazarımız Vehbi Kara, “Denizcinin Günlüğü” başlığıyla bir yazı dizisine başlıyor. Aynı zamanda bir gemi kaptanı olan Doktor Vehbi Kara’nın seyyahlığında neler anlatacağını hep beraber göreceğiz.

Carlos (Salim Muhammed)’un, yazısının başlığı “2017 Mart’ında Niçin Yargılanacağım”...

Bu hafta Gazeteci-Yazar Zeynep Karataş ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşimizin ana mevzuu ümmet ve milletimizin başına devamlı musallat olan İran’dır. İran’ın, Suriye’de yaptığı mezalimden Türkiye içindeki kötü tesirlerine kadar birçok meseleyi konuştuk; verimli bir söyleşi olduğuna inanıyoruz...

Osman Temiz geçen haftanın da mevzuu olan İran ve Şiilerden yola çıkarak “Dur Demeli Bu Gidişe” isimli bir yazı kaleme aldı...

Genç yazarlarımızdan Baran Demir yeni bir yazı dizisiyle dergimizde... Yazı dizisinde Sahabe-i Kiram’ın büyüklerinden Hz. Muaviye (RA)’nın hayatı, bazı hususiyetleri ele alınmaya, anlatılmaya çalışılıyor.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dünya ve kâinat plânını ele aldığı ve her hafta dergimizde tefrika edilen eseri “Ölüm Odası B-Yedi”nin alt başlığı, “Küçük Mühür (Tag-ı Sagir)...

Abdullah Kiracı’nın İktisad üzerine kaleme aldığı yazı dizisi “İktisad Tabiri” ile devam ediyor.

Gülçin Şenel, “Akademya Derneği Konya İl Başkanlığı Açılışı Vesilesiyle: Düşünmek ve Başarı Bulaşıcı mı?” başlıklı yazısıyla dergimizde...

Ayrıca dergimizde sizler için derleyip, yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Yedi düvelin, dört bir yandan memleketimizin üzerine geldiği bu günlerde Cenab-ı Hakk’tan hakkımızda hayırlısını diliyoruz.

İntikam hissiniz daim olsun, Allah’a emanet olun...