Selâm ile…

Bizim gibi parya statüsünde görülen ülkelerin kendilerine biçilen rolün dışına çıkmaması ve kontrolde tutulabilmesi adına kurulan mekanizmanın en önemli unsuru, toplumun öz değerlerine düşman ve kendi toplumunun ürettiği her tür maddî değeri efendilerine servis etmeye amade oligarşik yapılardır. Doğrudan işgalin, maliyetinden ötürü, terk edildiği devrede, sömürgecilerin boyunduruğu altındaki Türkiye’de böyle bir üstü örtülü “manda” idaresi kurulmuştur. Bu “manda”, Türkiye’yi Batılı efendileri adına soyup soğana çevirmeye memur “taşeron” burjuvaziye emanet edilmiştir. Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun tabiriyle “T.C. içinde yaşayan 3000 aile; hukuk da bunların çıkarına göre, ekonomi de, siyaset de, ordu da, polis de…”  Devletin her türlü imkânını sanki kendi malıymış gibi kullanan ve devlet mekanizmasını kendi menfaatleri, dolayısıyla da emperyalistlerin menfaatlerine olacak şekilde yönlendiren bu yapı 1971 yılından beri TÜSİAD şemsiyesi altında toplanmıştır.

1971’den bugüne, birçok dönem ve hadisede bu grup siyasete tesir etmiştir. Anadolu’dan İslâm’ı sökmek için bize dayatılan Batılılaşma, laiklik ve demokrasinin bayraktarı, Batıcı hayat tarzının mümessili bu güruhun 28 Şubat’taki tavırları malûm... Dönemin Tüsiad Başkanı Muharrem Kayhan, Refahyol hükümetinin çekilmesi gerektiği, irticanın bir tehdit olduğu ve bu hususta Genelkurmay’dan Çevik Bir’i çağırarak “bilgilendirdiklerini” söyleyerek siyasete nasıl yön verdiklerini itiraf ediyordu. Yeri gelmişken belirtelim, 28 Şubat’ın getirdiği mağduriyetler sürerken, üzerinden henüz 20 yıl geçen darbenin failleri cezalandırılmış değil. Tabiî ki darbenin azmettiricisi Tüsiad’ın hâlâ gücünü korumasından hatta o günden bugüne kazancını daha da artırmasından bunu rahatlıkla anlayabiliriz.

Memleketimizin muhatap olduğu saldırılar silsilesi esnasında, milletin alım gücü düşer ve gelir dağılımı adaletsizliği sebebiyle mevcut refah seviyesi dibi görürken, bu “gayrî millî” unsur zenginleşmeye devam etmektedir. Nitekim geçtiğimiz haftalarda döviz kurlarındaki yükselişten dolayı hükümet tarafından vatandaşa dolar bozdurması telkin edilirken, bu dolarları piyasadan toplayan bir el milletin rızkına tasallut ederek kâr üstüne kâr elde etti.

Elbette Tüsiad’ın kudretli aileleri, bunları yaparken zamanın şartlarını da kollamaktan geri durmamaktalar. Zira geçtiğimiz ayın ortasında gerçekleştirdikleri genel kurulda Tuncay Özilhan’ın millî bir şahsiyetmişçesine yapmış olduğu konuşma ve iki dönemdir başkanlığa üst kademedeki ailelere mensup şahısların geçmeyi kabul etmemesi şartlara göre hareket ettiklerinin ve yaklaşan fırtınanın da habercisi.

Müslüman Anadolu insanının üzerine bir karabasan misâli çöken bu zümrenin bizden çaldıklarının en azından bir kısmı geri alınmadığı takdirde, memleketin içinde bulunduğu vaziyet sebebiyle ekonomik sıkıntılara ses etmeyen milletin sabrı da taşacaktır. Dahilde vaziyetimiz bu raddeye gelince de, ne dışarıya karşı verilen mücadelede muvaffak olunabilir, ne de “ikinci istiklâl savaşı”nda bize yüz yıl önce vurulan prangalardan kurtulabiliriz. “Millîyiz” ayağına yatmalarına kanmadan ve gözlerinin yaşına bakılmadan harekete geçilmelidir: “Bugünkü ekonomik düğüm milletin hakkını gaspeden Tüsiad’ı budamakla çözülür.”

Kapağımızda değerlendirdiğimiz bu meseleyi, Ömer Emre Akcebe, “Kim Ne Kadar Millîymiş Görelim” başlıklı yazısında işledi. Yine aynı mesele üzerine, Kâzım Albay’ın “İdealsiz Kalkınma Mümkün mü?” başlıklı yazısını dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), bu hafta “Filistin Kahramanı Başpiskopos Capucci”den bahsediyor.

Baran Demir, “Halül Mü’minin” başlıklı yazısının beşinci bölümünde Hazret-i Hasan ve Hazret-i Muaviye dönemlerini ele alıyor.

Vehbi Kara’nın “Bir Denizcinin Günlüğü” başlıklı seyahat yazıları dördüncü bölümüyle devam ediyor.

Bu hafta duayen gazeteci Hakkı Öcal ile Amerikan Devleti üzerinde bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu söyleyişi büyük bir alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

Kubilay Akın Gürel, “Çöken Batı, Yükselen Uzak Doğu ve Asyacılık” başlıklı yazısıyla dergimizde.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dünya ve kâinat planını farklı bir veçheden ele aldığı eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin 350. bölümünün alt başlığı “Hilm (En Hakiki Mürşid)”…

Abdullah Kiracı, üretim bahsini “Üretim ve Sermaye” çerçevesinde incelemeyi sürdürüyor.

Gülçin Şenel’in yazısının başlığı “Uluslararası Akademya Konuşmaları Vesilesiyle Anadolu Neresidir?”

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…