Selâm ile…
Amerikan Başkanı Donald Trump’ın en çok tartışılan seçim vaatlerinden birisi de, Amerika’nın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmesiydi. Trump, bu vaadini geçtiğimiz hafta yerine getirdi. Bu mevzu Müslüman idareciler tarafından teessürle (!) karşılanırken, Müslüman halklar arasında infiale sebeb oldu, büyük eylemler gerçekleştirildi. Bu eylemlere mukabil ABD ve İsrail geri adım atmayacaklarını duyurdular.

Malûmunuz bir süredir,  Suudi Arabistan’ın başını çektiği bazı Arap rejimleri ile ABD-İsrail cephesi arasında bir takım gelişmeler yaşanmakta, İslâm dünyası Suud üzerinden yeni bir operasyona maruz bırakılmaktaydı. Bu mevzuyu da bu operasyona ilişik olarak değerlendirmek gerekir.

Tüm bunlar bir tarafa, takribî 2 milyarlık nüfusa mukabil siyaseten bölük pörçük vaziyetteki İslâm dünyasının bağrında bir hançer misali duran İsrail, Müslümanların bu “başsız” halinden de faydalanarak, bâtıl inançları doğrultusunda hareket ediyor ve sınırlarını her gün daha da genişletiyor. Osmanlı Devleti’nin çöküş sürecinde başlayan Yahudi göçlerinin, II. Dünya Savaşı sırasında zirveye ulaşmasının ardından Filistin’de Yahudilerin yaptığı Müslüman kıyımı neticesinde 1948 yılında bir oldubittiyle İsrail işgal devleti kuruldu. İşgalciler, önce Batı Kudüs’ü, 1967’de ise Doğu Kudüs’ü zapt ettiler. Mescid-i Aksa’yı yıkıp Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa etmek için zulümlerini sürdürdüler. Bu zaman zarfında kuduz köpek misali, Müslümanlara pervasızca saldırarak katliamlara imza attılar. Yaptığı Müslüman kıyımı ile İsrail, Filistin’de nüfus üstünlüğünü de ele geçirdi. Buna mukabil Müslümanlar ise yarım asrı geçen süre boyunca İsrail’i bu topraklardan kazıyıp atma cesaretini gösteremedi.

Sözde demokrasi ve insan hakları savunucusu Batı ise İsrail’in bu yaptıklarına ya ses etmedi yahut da sadece kınamakla yetindi; görünürde bunu yaparken de İsrail’e el altından her türlü desteği vermekten imtina etmedi. Yine vaziyet, geçmiştekinden farklı değil ve bugün, nihaî hedeflerine erişmek adına yeni bir adım daha atıyorlar.

Ümid ediyoruz ki, bu vesileyle Müslümanlar, kâfirin bâtıl olan davasına sahip çıktığı kadar kendi hak davalarına sahip çıkma şuuruna ererler. Zira Üstad Necip Fazıl, “Yahudi’yi yenmenin yolu, onu dış himayelerden tecrit ve sonra tepesine çullanmaktan başka bir şey olamaz” der ve ekler “Yahudiyi yenmek, ancak İslâmda yenilenmekle kabildir”.

Bu meseleyi kapağımızda değerlendirdik ve “Bâtıl da olsa dininin yol gösterdiği İsrail” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe, “Düşmanının Silahıyla Silahlan Yani İnan” başlıklı yazısında işledi.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Trump İsrail’i Köşeye Sıkıştırdı” başlıklı yazısında ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasının müsbet neticeler doğuracağını söylüyor.
Mustafa Özcan, Ahmed Varol ve Musa Biçkioğlu Kudüs meselesini Baran okurları için değerlendirdi.

Baran Demir, “Rusların SSCB Dönemindeki Filistin Politikası Üzerine” bir yazı kaleme aldı.

Abdullah Kiracı, “İktisad ve Siyaset” ilişkisinden bahsediyor.
Nabız Haber Genel Yayın Yönetmeni Şükrü Sak’ın, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu ile “Ölüm Odası Etrafında Temel Meseleler” üzerine yaptığı röportajın bir bölümünü sizler için iktibas ettik. Röportajın devamını gelecek sayımızda yayımlayacağız.
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun her hafta dergimizde tefrika edilen, dünya ve kâinat plânını farklı bir veçheden ele aldığı eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin bu haftaki alt başlığı “Tarihçi Emin (Rehber-i İttihad Mektebi)”…

Osman Temiz, “Arş Horozu ve Telegram” bahsinin üçüncü bölümü ile dergimizde.

Gülçin Şenel’in, Semih Kaplanoğlu’nun Buğday filmi hakkında kaleme aldığı yazısının başlığı “Sinemada Yeni Bir Nefes”…
Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…