Selâm ile...
Memleketimiz dört bir yandan ve maalesef içeriden, ABD’nin başını çektiği NATO tarafından kuşatılmış vaziyette... Suriye’de PYD-YPG silahlandırılırken Yunanistan, Bulgaristan ve Balkanların diğer muhtelif ülkelerine NATO tarafından askerî yığınak yapılıyor. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin söz söyleme hakkını elinden alabilmek adına kalbur üstü bir çok devlet üsler kuruyor, tatbikatlar tertipliyor. Bu şartlar altında, NATO’nun Atlantik güdümlü işleyen yapısından ötürü tehdit algısı hassaslaşan Türkiye, mevcutta kullandığı NATO kontrollü silah sistemlerine karşı yeni bir savunma sitemini topraklarına taşıyacağını dünyaya ilan etti.
 
Böylelikle Türkiye kendisini cumhuriyet tarihinin hiç bir zamanında rastlanmayan bir bağımsızlık testinin içinde buldu. Esasında ilk kez bağımsızlığa doğru adım atar oldu. Bu vaziyet tüm dünyanın gözlerini Müslümanlar nazarında merkez konumundaki Anadolu’ya çevirmesine sebep oldu.
Rusya’dan alınması plânlanan S-400’ler çerçevesinde yaşanan ABD-Türkiye sürtüşmesi, ABD’nin Türkiye’yi F-35 savaş uçaklarını vermemek ile biz dizi siyasî ve ekonomik yaptırımlarla tehdit etmesi üzerinden devam ediyor. Bu hafta Pentagon’dan Türkiye’ye bir mektup yazılarak bahsettiğimiz çerçevedeki tehditler sürdürüldü.
 
ABD’nin Türkiye’ye F-35’leri vermeyeceğini söylemesi sevinçle karşılanması gerekirken, ABD’yi “stratejik ortak” olarak görmeye devam edenleri sükûtu hayâle uğrattı. Evet, iddiamız, F-35’lerin teslim edilmemesinden zararlı çıkacak olanın Türkiye değil, ABD olduğu. Sebebini kısaca izah edelim. Hâlihazırda Türkiye, silah üretimindeki gelişimle beraber ordu envanterindeki yerlileşmede yüzde 65 gibi bir rakamı yakalamış bulunuyor. F-35’lerin hususiyetlerine göz attığımızda, yazılımların kontrolünü elinde bulunduran ABD’nin, tüm askerî envanterin kontrolünü de ele geçireceği rahatlıkla görülebiliyor. Yani ABD, yazılımlar vasıtasıyla bu silahı satmış olduğu devletlerin askerî hareket kabiliyetini ele geçirebiliyor. Zaten “eser” miktarda olan bağımsızlığımızı elimizden alınması adına muazzam bir tehdit... Ayrıca, II. Dünya Savaşı’nın ardından Amerikan emperyalizminin ileri uç karakolu hâline gelen Türkiye’nin, ABD’ye bu kadar hayatî bir meselede rest çekmesi ve bu restini dirayetli bir şekilde sürdürebilmesi özgürleşmesi ve bağımsızlaşması yolunda ehemmiyetli bir aşamayı teşkil ediyor. Ümid ediyoruz, yakın geçmişteki bazı meselelerde olduğu gibi geri adım atılmaz, zira verilecek en ufak bir taviz varlık-yokluk mücadelesinden menfi bir netice alınmasına sebep olur!

Kapağımızı bu meseleye ayırdık ve “F-35’leriniz Sizin Olsun, Bağımsızlığımız ve Özgürlüğümüz Bizim!” manşetini attık. Kapak mevzumuzu “F-35’i Bu Hâliyle Satın Almak Vatana İhanettir!” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, F-35’lerin ve S-400’lerin özellikleriyle Türkiye’ye yapacakları katkı ve verecekleri zararları ele alırken yukarıda dile getirmiş olduğumuz hususları da açıyor.
 
Yine kapak mevzumuz ile alâkalı olarak Milat Gazetesi Yazarı Eyüp Kılıç ile bir röportaj yaptık. Kılıç, “Türkiye Her Bağımsız Adımında Tehdit Ediliyor!” diyor.
 
Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Oslo’da Venezüella’ya Tuzak Kuruldu” başlıklı yazısında Venezüella hükümetinin Oslo’da muhaliflerle görüşmeyi kabul ederek hata ettiğini belirtiyor.
 
Kerim Bozdağ, “Diğer Eşekler Kimdi?” başlıklı yazısında Münir Hayri Egeli’nin hazırladığı “Atatürk’ün Bilinmeyen Hatıraları” başlıklı kitaptan bir bölümü sizlerle paylaşıyor.
 
Bahattin Yeşiloğlu, “Yönde Kâbe, Önde Sahâbe” başlıklı yazısında sahabilerin ehemmiyetinden ve sahabi efendilerimize dil uzatmak suretiyle dini içten yıkmaya teşebbüs edenlerden bahsediyor.
Kâzım Albay, “Büyük Doğu, Ancak İBDA ile Kemâl Bulabilir” başlıklı yazısında niçin İBDA’sız Büyük Doğu olmayacağını anlatıyor.
 
Oğuz Can Şahin, “Arkadaşlığa Dair Düşünceler” başlıklı deneme yazısıyla dergimizde...
 
Baran’ın 648. sayısında sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...

Allah’a emanet olun.