Selâm ile…

Uzunca bir süredir meşakkatli bir yolda, mesafe kat etmeye çalışıyoruz. Bağımsızlığa giden bu süreçte birçok engelle karşı karşıya kalmaktayız; kalmaya da devam edeceğiz. Allah, cefası çekilmeyen hiçbir şeyin mükâfatını vermez. Bu sürecin sancısız geçmeyeceği hepimizin zaten malûmuydu… Zira Müslüman Anadolu halkı her şeyin farkında olduğunu ve mücadele edeceğini 15 Temmuz’da kanı-canı pahasına tankların önüne yatarak, mermilerin üzerine yürüyerek göstermişti. Millet mücadeleye hazır; lakin devlet, millet kadar kararlı bir vaziyete bir türlü gelemiyor.
***
2008 senesinden beri yaşanan ekonomik krizin tesirleri dünya genelinde tam mânâsıyla atlatılamadı; bu kriz Türkiye’yi “teğet geçmişti”. Kriz riskine mukabil sermaye odaklarının elindeki gücün törpülenmesi ve üretim çeşitliliğinin artırılmasına yönelik neredeyse hiçbir adım atılmadı. Sermaye odaklarının zahmetsiz ve maliyetsiz kazanç elde ettiği montaj sanayiinin yerine millî bir sanayi oluşturulamadı. Üretim olmayınca, sorunu çözmek yerine arazi vs. satarak tüketim odaklı bir ekonomik büyüme modeli benimsendi. Bu bağımlı ekonomi modelinin sürdürülemez olduğunu; millî bir sanayi oluşturulmasının zarureti, sermaye odaklarının devlet ve ekonomi üzerindeki tahakkümünün kaldırılması ve gelir dağılımı adaletsizliğinin ortadan kaldırılamıyorsa dahî asgarî düzeye indirilmesi gerektiği hususunda defalarca ikazda bulunduk. Bunlar yapılmadığı takdirde manipülasyonların ve dışa bağımlılığın önüne geçilemeyeceğini belirttik. Bugün gelinen noktada, devletin yap(a)madıklarının faturasını millet ödüyor.

Farklı enstrümanların bir arada kullanıldığı üçüncü dünya savaşı sürecinde, ekonomi önemli silahlardan birisi... Türkiye’de, bombalı saldırılar sebebiyle oluşan güvensizlik ortamında, küresel sermayenin içerideki gölgeleri olan Tüsiad’çılar vasıtasıyla yapılan manipülasyonlar, döviz kurlarının yükselmesine sebep oluyor. İthalata dayalı ekonomik sistemden dolayı, iç piyasada alım gücü her geçen gün daha fazla düşüyor. Vatandaş borçlarını ödeyemiyor, küçük esnaf kepenk kapatıyor, işsizlik her geçen gün artıyor.

Hâsılı millet, devletin hatalarının ceremesini çekerken sermayedarlar keyif sürmeye devam ediyor. Doların yükselişini dizginlemek için vatandaşa bozdurulan dolarları piyasadan düşük fiyattan topluyor ve servetlerine servet katıyor. Ve halen bunlar ELLERİNİ KOLLARINI  SALLAYA SALLAYA, BIRAKIN SALLAMAYI MİLLETE POSTA KOYMAYA devam ediyorlar.

524. sayımızın kapağında, memleketin içine düştüğü bu darboğazı mesele edindik ve “Dikkat! Asıl Ekonomide OHAL Lâzım!” manşetini attık. Ömer Emre Akcebe, iktisadî sıkıntının niçin yaşandığını ve bu sıkıntıyı atlatmak için neler yapılması gerektiğini “Ekonomide Acilen OHAL İlân Edilmeli” başlıklı yazısında işledi.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Trump Sonrası Dünya”nın nasıl bir yöne doğru ilerleyeceğini anlattı.

Baran Demir, “Halül Mü’minin” başlıklı yazısında dördüncü bölümünde Hazret-i Ali dönemini ele alıyor.

Vehbi Kara, “Denizcinin Günlüğü” başlıklı yazı dizisinin üçüncü bölümüyle dergimizde. Bu hafta Süveyş Kanalı ve Kızıldeniz’den bahsediyor.

Stratejist Abdullah Çiftçi ile Trump sonrası Amerikan dış politikası, hâlihazırda devam eden dünya savaşı ve dünya düzeni üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Çiftçi, Batı’nın ilahlık iddiasında olduğunu ve artık tek alternatifin İslâm medeniyeti olduğunu belirtiyor. Bu söyleşiyi alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dünya ve kâinat planını farklı bir veçheden ele aldığı eseri “Ölüm Odası B-Yedi”nin 349. bölümünün altbaşlığı “Asıl Boya (Saklı Düzen’den)”…

Abdullah Kiracı, iktisadın ehemmiyetli mefhumlarından “İhtiyaçlar” meselesini işlemeye devam ediyor.

Gülçin Şenel, “Bir Garip ‘Ebced’ Düşmanı” başlıklı yazısında Kemalist kadronun önde gelen isimlerinden Aka Gündüz’ü anlatıyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…

Allah’a emanet olun.