Selâm ile…
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu, 2014 yılında Haliç Kongre Merkezi’nde vermiş olduğu “Adalet Mutlak’a” isimli konferansta, şu ifadeleri kullanmıştı: “Şimdi bu evrensel ilkeler palavrasını da bir tarafa bırakalım, ‘evrensel ilkeler’ falan diye bir şey yok, burada hâkim olanın koymuş̧ olduğu kurallar var! Uyarsan uyarsın, uymazsan uydururlar! Bu kuralların mânâsı da budur.”
ABD, I. ve II. cihan harblerinin ardından harabeye dönen atası Avrupa’dan aldığı bayrağı, merkezde bu anlayış olmak suretiyle, Soğuk Savaş döneminde Sovyetleri, Sovyetlerin çöküşünün ardından ise Müslümanları hedef tahtasına oturtarak taşıdı. Soğuk Savaş’ın ardından gücünün zirvesine ulaşırken, dikkatini daha fazla vermeye başladığı İslâm coğrafyasını kan gölüne çevirdi. Kendi menfaatine müteallik oluşturduğu, yeri gelince esnettiği, yerine göre ise değiştirdiği sözde uluslararası hukuk kaideleri çerçevesinde yapmış olduğu hukuksuzlukları ve insanlık dışı faaliyetleri kılıfına uydurdu. Fakat 11 Eylül sonrasında girişilen Afganistan ve Irak işgalleriyle ABD tabir-i caizse bataklığa saplandı ve her geçen gün daha fazla battı. ABD’nin dünya düzeni kendisi ile beraber kökünden çatırdadı ve bugün yıkılmanın eşiğine geldi.

Bu süreçte Türkiye ise 1946’dan itibaren uğradığı Amerikan işgali altında yarım asırdan fazla bir zaman geçirdi. Bu dönemde ruhunu Batı’ya peşkeş çekmiş sözde aydınlar ve idareciler vesilesiyle halka gerçek düşmanın kim olduğu unutturulmaya, “ABD’nin Türkiye’yle müttefik olduğu”, “Türkiye’nin Ortak Pazar’ın bir parçası olduğu” gibi yalanlar yutturulmaya çalışıldı; yalanlar, Müslüman Anadolu halkının zihnine âdeta uyuşturucu bir zehir misali zerkedildi. Hâl böyle iken, ABD arka bahçesine dönen Türkiye’yi menfaatlerine nisbetle istediği gibi şekillendirdi, istediği tarafa yönlendirdi.

Tabiî ki zaman geçerken, şartlar da onunla beraber değişti ve bugün ne Amerika Soğuk Savaş sonrasındaki gücüne sahip bir süper güç, ne Türkiye Amerika’nın her buyurduğuna uyacak emir eri, ne de dünya o eski dünya… Buna mukabil, şartların değiştiğinin idrakinde olmayan ABD, her hadisede ve herkese karşı da olduğu gibi, Türkiye’ye karşı da eski tavrını devam ettiriyor. Artık, Amerikan arzularını bilakaydüşart yerine getirmeyen Türkiye’ye yönelik, tıpkı 60’lar, 70’ler, 80’ler ve 90’larda olduğu gibi, ekonomik kriz çıkarmak, halkı galeyana getirmek için propaganda yapmak, sözde yolsuzluk operasyonlarıyla hükümeti devirmek ve askerî darbeye kalkışmak gibi teşebbüslerde bulundu. Tüm bunlar bir yandan Müslüman Anadolu halkının gerçek düşmanı görmesini engelleyen perdeyi gözlerinin önünden kaldırırken, Üstad Necip Fazıl’ın “ahmak fil” diye nitelendirdiği ABD’yi de çileden çıkartıp gayri siyasi adımlar atmaya itti.
Son olarak ABD, Türkiye’nin, Türk vatandaşı bir Amerikan konsolosluğu çalışanını tutuklamasının ve İdlip operasyonuna girişmesinin ardından, Türkiye’den ABD’ye girişleri engelleme kararı aldı. Türkiye de mütekabiliyet prensibini uygulayarak, ABD’ye dünyanın eski dünya olmadığını ihtar eden bir tokat çaktı. Şunu net bir şekilde söyleyebiliriz ki; Türkiye’nin siyasî, iktisadî ve içtimaî vaziyetine yönelik yapılan hemen hemen tüm operasyonların arkasında ABD vardır. Bugün idarecilerin öncelikli vazifesi başta 15 Temmuz olmak üzere, ABD’nin bu topraklarda yaptığı tüm operasyonları delilleriyle faş etmek, akabinde ise Amerikan işgalini tümüyle sona erdirecek adımları atmaktır. Artık tam bağımsızlığın zamanı gelmiştir. Nitekim Baran Dergisi olarak 15 Temmuz işgal girişiminin, Amerikan işgalinin Türkiye’deki sembolü olan İncirlik Üssü’nden tertiplendiğini belirten bir suç duyurusunda bulunmuş, gereğinin yapılmasını istemiştik; fakat bu başvuru hâlâ savcılıkta bekletilmekte…

Kapağımızda bu meseleyi değerlendirdik ve “Çaresizliğin-Yenilmişliğin Hazin İtirafı… ABD, Türkiye’den Ülkesine Girişleri Yasakladı… Dergimizin İncirlikle Alâkalı Suç Duyurusunun Gereği Yapılsın!” dedik. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe, “Ahmak Fil Dizleri Üzerine Çökerken” başlıklı yazısında işledi.

Kâzım Albay, “Devletin Ekonomideki Rolü” başlıklı yazısında iktisadın ahlâk ile olan ilişkisinden bahsediyor.

Türkiye gibi emperyalizmin kıskacında olan Venezüella devlet başkanı Nicholas Maduro Türkiye’ye resmî bir ziyaret gerçekleştirdi... Bu ziyaretle alâkalı yazısında Çakal Carlos (S. Muhammed), “Türkiye ve Venezüella’nın Birbirlerine İhtiyacı Var” diyor.

Abdullah Kiracı, iktisat mevzuuyla alâkalı yazı dizisine “Faize Dayalı Sömürü Düzeni” başlığıyla devam ediyor...

Genç yazarlarımızdan Emrecan Çetin, tiyatro sezonunun açılma vesilesiyle “Karıncalar-Bir Savaş Vardı” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Bu hafta, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun gençlik yıllarında yakınında olan, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun güdücülüğünü yaptığı Gölge ve Akıncı Güç dergileri olmak üzere Büyük Doğu-İbda davasının çileli günlerine uzun yıllar bizahiti şahidlik eden Kaya Balaban ile bir söyleşi gerçekleştirdik...

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun kâinatı dil üzerinden tahlil eden eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin bu haftaki alt başlığı “Ölüm Odası”...

Osman Temiz, “Ramazan Müjdesi Horoz Borcu” başlıklı yazı dizisine devam ediyor.

Gülçin Şenel, “Seçme Hakkı, Kimi Seçeceğimizi Söyleyenlerin Hakkıdır” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Haftaya görüşmek dileğiyle Allah’a emanet olunuz.