Health Psychology dergisinde yayınlanan bir makaleye göre iyilik yapmak insana iyi geliyor. Araştırmacılar, iyilik için başkalarına para vermek (ya da “prososyal harcama”) ile kardiyovasküler sağlığın basit bir ölçüsü olan tansiyon arasındaki ilişkiyi incelediler. Yüksek tansiyon teşhisi konulmuş 186 yetişkinden, hayır işleri ve benzeri sebeplere ne kadar para harcadıklarını belirlemeleri istendi ve bu kişiler sonraki iki yıl boyunca takip edildiler. Sürenin sonunda, başlangıçta bu tür nedenlerle daha çok para harcayan katılımcıların, daha az harcayan katılımcılardan daha düşük tansiyona sahip oldukları görüldü.
University of British Columbia’da doktor adayı ve araştırmanın başyazarı olan Ashley Whillans, başkaları için harcamanın, stresin olumsuz sağlık etkilerini düşürme konusunda da işe yarayabileceğini belirtiyor.
Columbia Üniversitesi’nde 2011'de yapılan bir araştırmaya göre iyilik yapmak kişinin kendisini çok daha fazla mutlu ediyor. Kendi istekleri doğrultusunda, kendilerine 20 ila 100 dolar arasında harcama yapan kişiler ile aynı miktarı başkalarına iyilik/yardım veya hediye için harcayan iki grup arasında bariz bir mutluluk farkı saptanmış. Ayrıca başkalarına iyilik yapan insanlarda, bu mutluluk sonucunda döngü oluşuyor ve iyilik yapmaktan haz alan kişiler sürekli bu hazzı tekrarlamak istiyor.

İslâm Ahlakında Zaten İyilik Yapmak Var
İyilik yapmak üzerine uzun yıllardır araştırmalar, deneyler, anketler yapılıyor. Bilim adamları iyilik yapmanın insan sağlığına özellikle kalbe iyi geldiğini ve psikolojisini düzelttiğini kanıtladı. Selçuklu ve Osmanlı’da karşılıksız iyilik yapmak için kurulan vakıflar vardı. İslam medeniyeti iyilik yapmanın ruha ve sağlığa iyi geldiğini asırlar evvelinden keşfetmişti. İyilikseverlik; insanın fıtratına uygun olarak İslam’daki yardımlaşmadır. Bunun canlı misali de toplumun her kesimine sirayet eden ve toplumu iyileştiren vakıflardır.

İyilik Yapmak İnsanileşmenin Bir Gereği
Bu minvalde Baran Dergisi yazarı Abdullah Kiracı “Vakıf ve Ahlâk” isimli mevzuunda vâkıfın; esasen, insanîleşmenin bir gereği olan iyilik yapma gayesinin müessese planında vardığı zirve noktası olduğunu, bir kişinin kendi malını veya kendisinin olması mümkün bir malı, kendi faydasının hilafına olarak hür iradesiyle ebediyen kendisinin ve zürriyetinden gelenlerin tasarrufu dışına çıkarması olduğunu dile getiriyor.
Abdullah Kiracı, vakıf benzeri hiçbir dünyevî menfaat ummadan iyilik yapmanın hakikate gönüllü esir olduğunu bunun da gerçek hürriyet olduğunu belirtiyor. İnandığı hakikati uygulamanın sonrasında ise ahlakın tezahür ettiğini ifade ediyor.

Hürriyet, Hakikate Haklarını Teslim Etmektir
Kiracı: “Hürriyet ve ahlâkî bir kaide olarak dürüstlük, insanın inandığı bir hakikat uğruna her türlü engeli aşmayı göze almasını gerektirir; kısacası hürriyet, inandığı hakikate insanın tüm haklarını teslim etmesidir. Ahlâk, özde, kişilerin kalben inandıkları ve uymak için hür bir şekilde hürriyetlerinden feragat ettikleri kaidelerdir. İyilik yapma, kendisi aleyhine olsa bile haklarının bir kısmı veya tamamından feragat etme, işte bu aşkınlığa inancın gereği olarak insanoğlu arasında müşterekliğini korumuştur. Muhatabı kim olursa olsun birilerine veya herhangi bir canlıya iyilik yapmak ve bu sayede fıtratına uygun davranış sergilemek, modern zamanların bilim adamlarınca da kabul edildiği üzere, insana neşe vermekte ve hayat sevinci aşılamaktadır. Başkalarına eziyet etmemek, onların hukukunu korumak, gerçekten de hemen hemen tüm dinlerde karşılığı olan ve teşvik edilen davranışlardır. Vakıf kurumu da, diğer her medenî kurum gibi Peygamber menşeilidir ve ilk vakfı kuran da, kim olduğunu bilmesek bile, mutlaka bir peygamberdir. Ama şekli ne olursa olsun, yazımızın başında da ifade ettiğimiz üzere, iyilik yapma gayesinin müessese planında vardığı zirve noktası olarak vakıf ve vakıf benzeri kurumlar, insandaki iyilik yapmak ortak keyfiyeti gereği, tarih boyunca kendilerine uygulama sahası bulmuşlardır. Günümüze kadar ulaşmış tarihî vesikalarda bunların yüzlerce örneğini görebilmekteyiz. Bu kurumun en mükemmel biçimi, diğer her medenî teşekkül gibi, İslâm'da hayat bulmuş olsa da, Doğu'da, Batı'da birçok medeniyette izlerini görebilmekteyiz. Neticede, dediğimiz gibi, insan olma keyfiyetinde müşterekiz.”

Yazının tamamını okumak için TIKLA