Salih Mirzabeyoğlu'nun soyu, Mutki Aşireti Reisi Hacı Musa Bey, onun oğlu İzzet Bey, onun oğlu Hacı Muammer Bey, onun oğlu Salih Mirzabeyoğlu… Büyük sahabî «Seyf-ül İslâm-İslâmın kılıcı» lâkablı Halid bin Velid Hazretlerine kadar bir secere gidiyor.

Salih Mirzabeyoğlu babasını ise şöyle anlatıyor: “Muhammed Şerif… Babamın ismi böyle koyuluyor… Hikâyesi şu: Said-i Nursi Hazretlerinin kucağında, onun okuduğu ezan ve kulağına bu ismi seslenmesinden, yani ismi konulduktan sonra, iş nüfus memuru safhasına geldiğinde, o zamanın şartları icabı nüfus memuru bu ismin verilemeyeceğini, yasak olduğunu söylüyor ve Muhammed ismini “Muammer” olarak değiştiriyor… “Kafakağıdı”nda: Muammer Şerif… Künyesi “Salih Bin Muhammed” olan ben de kaderin bir cilvesi olarak bundan payımı alıyorum: Salih Bin Muammer Şerif.”

“Babaannem, rahmetli Hanife Süphandağı… (…) Rahmetli Babaannemin annesi, Hazret-i Ebu Bekir soyundan…Ve Babaannemin süt annesi de -aynı zamanda Babasının diğer eşi olur-, Abdulhakîm Arvasî Hazretlerinin kız kardeşi… Yani Abdülhakîm Arvasî Hazretleri, Babaannemin dayısı olur!.. Hazret-i Ebu Bekir soyundan gelenlerin, öldükleri zaman ayaklarının tabanında, mühür gibi bir siyahlık olurmuş… Mağara izi… Babaannem, “acaba benim tabanımda da o mühür çıkacak mı?” diye merak eder ve “ben ölünce tabanıma bakın!” derdi… Ve onun tabanında da söz konusu mühür!..”

Salih Mirzabeyoğlu 1950 yılında Erzincan’da doğdu.  

Mirzabeyoğlu daha 15 yaşında, Eskişehir’de lise öğrencisi iken Necip Fazıl’la tanıştı. Üstad Necip Fazıl’ın hem eserlerini okudu hem de birebir onunla görüşerek onu dinledi. Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi’nde Hukuk eğitimi gördü… 1975'ten itibaren eserleri yayınlanmaya başladı… 1979-1980 yıllarında, Necip Fazıl’ın Rapor isimli dergilerinde ideolojik-politik perspektiflerini yazdı.

Necip Fazıl’ın vefatından sonra, 1984 yılında Necip Fazıl’ın Büyük Doğu anlayışı üzerinden İBDA sistemini kurdu ve 1999 yılına kadar kırktan fazla eseri olan Mirzabeyoğlu’nun 2010 yılına gelindiğinde eserleri elli altıya ulaşarak İbda Külliyatı’nı oluşturdu… 59 esere sahip olan Kumandanın çıkacak 60. eseri ise yolda...

Çocuğunu okuldan almaya giderken tutuklanıp tam 17 sene içeride tutulan Mütefekkir'in aynı zamanda annesinin ve babasının da cenazesine gitmesine izin verilmemişti. 28 Şubat sürecinden sonra 1999'da tutuklanan ve 17 yıldır Bolu F Tipi Cezaevinde tutulan Salih Mirzabeyoğlu 22 Temmuz 2014 tarihinde serbest bırakıldı.

“Terörist” yaftasıyla iftira atılıp fikir adamını 17 sene zindana mahkûm eden 28 Şubat rejimi "Telegram" işkenceleri ve tecrit hapsiyle de yıldırmaya çalıştı. 17. yılına giren esaret hayatı onu yine ümitsiz kılmamış ve dopdolu genç bir heyecanla eserlerine, fikirlerine, davasına devam ettirmiştir. Her gün durmuyor, yazıyor ve her hafta yayınlanmak üzere Baran Dergisi’nde yazıları tefrika ediliyor.

***

Salih Mirzabeyoğlu; şair ve mütefekkir!.. Necip Fazıl’dan devraldığı “Büyük Doğu” fikir sistemini, “İbda” keyfiyetiyle yaşatan “genç adam”... Üstad, onun âleminde, varlık ve fikir dünyasına açılan “ana pencere”...

İbda fikir sisteminin mimarı olan Mirzabeyoğlu, 1950 doğumlu. Hayatı, Üstad’ı tanıdığından beri, bir avuç ateş!.. Temel hedefi, “zıtlar arası muvazene sistemi” olan İslam’ı hâkim kılmak!.. Kuşkusuz, bu dâvâda olduğunu iddia eden pek çok kişi var. Ama Mirzabeyoğlu’nun usulü farklı. Bir kere, en üstte “Ehli sünnet” kimliği var. Ve tabiî “Evliyâ kelâmı”... Şeriat, –küllî istikametlendiricilik vasfıyla iç içe– yamukluk nerede olursa olsun düzelten, öpülesi kılıçtır onda!..

İbda Fikir Sistemi ise varlığı ve hayatı teferruatıyla ele alan bir usûl aslında. Usûl diyoruz, zira kökler, ana kaynaklar, âlim ve velîlerin sözleri, tüm bunlar kütüphanelere dizili kitaplarda “mestûr” lâkin, neye nasıl varılacağı ve nisbetlerinin ne olduğu o derece mühim ki, “usûlsüz” dalış yapmak, “boğulmakla eşanlamlı” olup çıkıvermez mi?..

Mirzabeyoğlu’nun hayatı, fikir ve eylemin birbiriyle iç içe geçtiği bir yumak... Şöyle: önce en doğrusunu tasarlayış ve eksiksiz bir şekilde belirtiş... Sonra hareket!.. Ve hareket içinde güzelliği ve cevvalliği artan fikir... Artık, eylem ve fikir, öyle sıkı sarılır ki birbirine, öylesine mezcolur ki, “bu adam ne diyorsa yapar” yahut “ne yapıyorsa mutlaka söylemiş ve düşünmüştür” dersiniz Mirzabeyoğlu için.

Onun sisteminde, tasavvufun derin kelimelerinden bir “kıyam ve inkılâb” usûlü, bir diğer tâbirle, bu işin ideolojisi üretilmiştir. Şunun da bilinmesi elzemdir ki: O, direnmek için direnmez. Güce sahip olduktan sonra, ne yapacağını ve nasıl yapacağını da belirtir. Hem de, TEFERRUATIYLA belirtilen bir alternatif!..

Kitaplarında Platon’a, Hegel’e ve Sartre’a rastlayabilirsiniz. Fakat, asla kuru ve kabul edip geçici tarzda değil!.. Mevzu edilen fikrin can damarını yakalayıp, mümkün olan en büyük faydayı teminden sonra posayı kenara atıştır onunki. Ve Batı tefekkürünü incelerken, İslam tasavvufunun derin ölçüleri vardır elinde!..

Üslûbu, kimi zaman “giyotin” kadar keskin, kimi zamansa “bulut” gibi; yağmur dolu ve yumuşacık... Asla, “kuru örgütçü” değil!.. Şair, lâkin şiir anlayışı farklı; şiiri “sır avcılığı” onun.

Kitapları “ortalama” değil, iyi bir zihin eğitimi görmüş insanlara bile ağır gelebiliyor. Yalnız bu “ağırlık”, şişirme olmayıp bilakis, ele aldığı mevzuların derinliğinden kaynaklanıyor. Nasıl “ağır” olmasın ki? Toplumu, tarihi, varlığı ve insan ruhunu ele almakla kalmayıp, teferruatı da belirterek, hepsinin tek tek “ana prensiplerle” ilişkisini işaretliyor. Dolayısıyla, sürekli bir “gel-git” var eserlerinde. Üstelik üslûbu, gerektiğinde çok açık...

“Normal” ve “sıradan” biri değil... Kızgın bir dâhi!.. Bu yüzden, hakkında birbirinden farklı sözler duyabilirsiniz: “Çok sert”, “Çok yumuşak ve merhametli”, “Şiiri sır gibi”, “Destan şairi mi ne; çekinmese ‘kesin boyunlarını’ diyecek!”, “Sözleri muğlak, genel kitle için faydasız”, “Cümleleri slogan gibi, gayet açık!”, “Bak, bak; Hegel’i nasıl da kullanıyor!”, “Bu adam derviş yahu; her yerde menkıbe”, “Adamın ölüm-kalım endişesi yok herhâl”, “Güce karşı ne kadar da ihtiraslı!”, “Şuna bak; nefs cihadından bahsediyor!”, “Bu sayılar da neyin nesi?”... Uzayıp gidiyor. Bu cümleler, kurgulama değil, sevenlerinin veya muhaliflerinin de duyup bildiği üzere, onun hakkında –bilhassa entelektüel ilgi sahibi çevrede– yapılan değerlendirmelerden aynen naklettiğimiz birkaçı. Herkes kendi aynasından bakar ya!..

Onun düşüncesinde, sonu gelmez bir hareket –ve dinamizm– var. Sürekli canlılık! Ve İbda Sistemi, teferruat konusunda hâlâ oluşum içinde; devam ediyor. Çünkü mimarı yaşıyor. Şayet öğrencileri de gerekli cehdi gösterebilirse, bu gelenek, sürekli yenilenen ve özünü paslanmaktan koruyan bir “mektep” olmaya devam edecek!..

Hemen söyleyelim; fikirleri öyle yaygın, “moda” kavramlarla pek uyuşmaz. Zira şu –sönüp giden– ısmarlama akımların yaşattığı gibi, kullanılıp atılan “zamana uymayı” değil, Mutlak’ın peşinde, öteleri hedefler. Alternatifini sunarak, çağı değiştirmek ister!..

Edebî eserlerinde, kaosla düzenin birbirine yaslandığı görülür. Uzaktan bakan için Tilki Günlüğü, gerçek bir kar fırtınasıdır. Oysa usûlünü bilme cehdine girenlerin ellerinden düşüremediği bir “kâinat kitabı” olur ki, işte o ân okuyucu, o uğultulu fırtınadaki her kar tanesinin, birbirinden farklı bir desen taşıdığını görür. Kimileri için “rüya tâbiri”, kimileri için “içte kopan” fırtınalar, kimileri için “lûgat kitabı”, kimileri içinse “sihir”... Bu kitabı anlamak için –galiba en başta–, “yazandan önce yazdırana bakmak” ilkesi geçerli!..

İbda Sisteminde “akıl”, hakkı yenemez bir âlet. Ama yalnızca âlet!.. “Kalp” ve “sır idraki” ise asıl. Sonsuza açılan penceresini, böylece muhatabına gösterir İbda!..

Kısaca, hayat ve kâinat, nerede ne kadar karmaşık veya zor anlaşılır bir renge bürünmüşse, İbda Sistemi de işte orada “zor anlaşılır” bir üslûba sahip. Ve yine nerede bir mânâyı bedihî olarak anlıyorsanız, işte orada “bedihî” olarak anlaşılır İbda. Muhteşem bir Kaos ve Muhteşem bir Düzen!..

Mirzabeyoğlu'nun Eserleri:

1. Bütün Fikrin Gerekliliği -İktidar Siyaset Hareket- /Fikir

2. Aydınlık Savaşçıları -Moro Destanı- /Destan

3. İdeolocya ve İhtilâl -Kavganın İçinden- /Fikir

4. Yaşamayı Deneme /Roman

5. Önsöz /Şiir

6. Tarihten Bir Yaprak /Fikir

7. Kültür Davamız -Temel Meseleler- /Fikir

8. Damlaya Damlaya -Yılanlı Kuyudan Notlar- /Fikir

9. Anafor /Şiir

10. Necip Fazıl’la Başbaşa -İntıbâ ve İlhâm- /Fikir

11. Müjdelerin Müjdesi /Hikayeler

12. İslâma Muhatap Anlayış -Teorik Dil Alanı- /Fikir

13. Kayan Yıldız Sırrı -Şâh Eser Şâheser- /Şiir

14. İstikbâl İslâmındır -Denenmemiş Tek Nizam- /Fikir

15. Gölgeler -Yaşadigimız Günler- /Roman

16. İbda Diyalektiği -Kurtuluş Yolu- /Fikir

17. Dil ve Anlayış -Dil ve Diyalektik- /Fikir

18. Kökler -Necip Fazıl’dan Esseyyid Abdülhakîm Arvasî’ye- /Menakıb

19. Marifetname -Süzgeç ve Şekil- /Fikir

20. Kavgam l -Necip Fazıl- /Fikir

21. Kavgam ll -Necip Fazıl- /Fikir

22. İktisat ve Ahlâk -İktisada Giriş- /Fikir

23. Hikemiyat -Tefekkür ve Hikmet- /Fikir

24. Şiir ve Sanat Hikemiyati -Estetik ve Ahlâk- /Fikir

25. Hukuk Edebiyatı -Nizam ve İdare Ruhu- /Fikir

26. İşkence -Hukuk ve Hûk- /Gözlem

27. Tilki Günlüğü l -Ufuk ile Hafiye- /Ruhî Roman

28. Tilki Günlüğü ll -Ufuk ile Hafiye- /Ruhî Roman

29. Tilki Günlüğü lll -Ufuk ile Hafiye- /Ruhî Roman

30. Tilki Günlüğü lV -Ufuk ile Hafiye- /Ruhî Roman

31. Tilki Günlüğü V -Ufuk ile Hafiye- /Ruhî Roman

32. Tilki Günlüğü Vl -Ufuk ile Hafiye- /Ruhî Roman

33. Hakikat-i Ferdiyye -Çöle İnen Nur- /Fikir

34. Sahâbîlerin Rolü ve Mânâsı -Peygamber Halkası- /Fikir

35. Başyücelik Devleti -Yeni Dünya Düzeni- /Fikir

36. Yağmurcu -Gerçekliğin Peşinde- /Fikir

37. Üç Işık -Sohbet Konferans- /Fikir

38. Adımlar -1984′den 1996′ya- /Fikir

39. Parakutâ’ -Para’nın Romanı- /Fikir

40. Hırka-i Tecrîd -Risâle-i Üçışık- /Fikir

41. Büyük Muztaribler I

42. Sefine

43. Telegram

44. Büyük Muztaribler II

45. Elif

46. Büyük Muztaribler III

47. Furkan

48. Berzah

49. Büyük Muztaribler IV

50. Erkam

51. Madde Nedir?

52. İman ve Tefekkür

53. İnsan (Erkek ve Kadın)

54.- 55. İnsan (Büyük Doğu-İBDA) I – II

56. Esatir ve mitoloji

57. Ölüm Odası b-yedi I

58. Ölüm Odası b-yedi II

59. Ölüm Odası b-yedi III

60. Ölüm Odası b-yedi IV

61. Ölüm Odası b-yedi V

Yazı: Said Aykut