Türkiye’nin birinci önceliği Rusya ve İran ile masada bu meseleyi çözüme kavuşturmak. Çünkü artık Türkiye biliyor ki, Amerika’nın sözüne güvenilmez. Tabiî bu durumda Türkiye masaya zayıf bir elle oturuyor ve karşılıklı anlaşmadan ziyade, “ne buyurursunuz efendim” gibi bir manzara hâsıl oluyor. İkinci seçenek ise TSK’nin İdlib’e girmesi ve El-Nusra’yı oradan söküp atması. Bu seçenek de birçok bakımdan sıkıntılı. Bir kere Fırat Kalkan Operasyonunda olduğu gibi Suriye’deki milis kuvvetlerden müteşekkil güçlü bir destek artık yanında yok. Bununla beraber içeride iktidara muhalefet edebilmek adına leş kargası gibi şehit cenazeleri bekleyen dış destekli ciddî bir güruh var. Yine El-Nusra’ya karşı yapılacak bir operasyonun Müslüman Anadolu İnsanı tarafından nasıl karşılanacağı da, Türkiye’nin aklını kurcalayan sorulardan bir diğeri; neticede iktidarın yanında 15 Temmuz gecesi de görüldüğü gibi yalnız Müslüman Anadolu İnsanı kalmış vaziyette ve bu birlik gerçekten de çok önemli.

***

Bilhassa siyaset ve savaş sahnesinde bir grubun, kesimin ve milletin Müslüman Anadolu İnsanı nezdinde kıymetini tayin eden ölçüt, onun İslâm’a hizmet etmek noktasında ortaya koyduğu iş ve eserdir. IŞİD ve El Nusra gibi Vehhabî örgütlerin, Suriye direnişinin başladığı günden beri kime hizmet ettikleri ise son derece açıktır. Adeta Suriye’nin kâhir çoğunluğunu meydana getiren Ehl-i Sünnet Vel Cemaat ahalinin yok edilip halkın selefîlik adı altında harici zihniyetli bir hale dönüşmesi için çalışan her iki yapının Suriye’de ne İslâm’a ve ne de Müslümanlara bugüne kadar bir hayrı dokunmamıştır. Bu iki örgütün faaliyetleri neticesinde yapılan dış destekli operasyon ve ağır bombardımanlar neticesinde Suriye’nin Ehl-i Sünnet olan demografik dokusu tahrib edilmiştir. Tabiî hemen akla şu suâl de geliyor; bunlar gerçekten şuurlu hain mi, yoksa “saf ve temiz” ahmaklar mı? Açık konuşmak gerekirse, birincisi mi daha kötü yoksa ikincisi mi bilemedik. Her halükârda Türkiye’nin İdlib’te El-Nusra’ya yönelik olarak bir operasyon gerçekleştirmek suretiyle İdlib’i yeniden ÖSO’nun hâkimiyetine bırakmasında bir beis yok. Fakat, Suriye özeli başta olmak üzere dış politikada herhangi bir ölçütü olmayan Türkiye’nin, bundan sonraki hamlesi ne olacak? Hadi diyelim ki İdlib meselesi çözüldü; görünen o ki hemen akabinde benzer başka sorunlar da ortaya çıkacak ve Türkiye her seferinde önüne çıkacak yeni meseleler için palyatif çözümler üretmekten öte bir adım atamayacak mı? Şimdi, bu kafayla İdlib’e operasyon düzenlenecek olursa, biz biliyoruz ki, bu operasyon da tıpkı Fırat Kalkanı’nda olduğu gibi akim kalacak. Çünkü Türkiye’nin Suriye ile alâkalı bütün bir politikası yok. Çünkü Türkiye’nin Suriye için alternatifleriyle beraber hazırlamış olduğu, adım adım kurgulanmış bir stratejisi yok.

***

Hâsılı kelâm, bir günü daha kurtarmak adına İdlib’e operasyon yapılmasında, Ehl-i Sünnet Vel Cemaatin zarar görmesine vesile teşkil eden IŞİD gibi El-Nusra’nın da dehlenmesinde bir beis yok. Asıl mesele ise ondan sonraki adımın ne olacağı.

Amerika, yalnız güney sınırımızda PKK/PYD’ye destek vererek değil, Bulgaristan ve Gürcistan sınırlarına da yığınak yapmak suretiyle niyetini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Türkiye ise hâlen salağa yatma politikasını sürdürmekte ısrar ediyor. Bu ısrar neticesinde elde edilebilecek bir şey yok. Anadolu öyle veya böyle sıradaki hedef olacak. Dolayısıyla Türkiye’nin Suriye’de geçer akçe olan bütün dengeleri alt üst edecek bir adım atması gerekiyor ki, karşı taraf kafa konforunu yeniden sağlayana kadar geçecek zaman zarfında biz de nefeslenmeye fırsat bulalım.

Yazının tamamı için TIKLA