Bugün İdlib’de Rusya tarafından yönlendirilen ve desteklenen rejim unsurları ile Şiî milisler tarafından Türk askeri bir kez daha hedef alınmıştır. Ân itibariyle 29 şehidimiz ile birçok yaralımızın bulunduğu açıklanmıştır.
 
Bu mübarek günde şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.
 
Bu mücadelede her zaman olduğu gibi memleketimizin ve ordumuzun yanında yer alacağımızı beyan ederiz.

Bugün topyekûn Anadolu’nun, hiç bir aykırı ses çıkmaksızın ordunun ve hükümetin arkasında durması gereken gündür.
 
Allah askerimize güç-kuvvet versin, ordumuzu muzaffer kılsın.
 
Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz hafta “SURİYE KONUSUNDA ACİL OLARAK YAPILMASI GEREKENLER!” başlığıyla altı maddelik bir açıklama yayınlamıştık. Tekrar ilgililerin dikkatine sunuyoruz:
 
***

Yıllardır ikaz ettiğimiz şartlara gelip dayandık.
 
Türkiye’deki büyük bir kesim siyasetçi ve bürokrat ile kamuoyunu yönlendiren köşe yazarı ve televizyon programcısı İdlib’te cereyan eden gerilimin Türkiye için mânâsını kavrayabilmiş değil.
 
Açık ve seçik bir şekilde görüldüğü üzere İdlib, DAEŞ ve PKK/PYD çapulcularına yönelik olarak gerçekleştirilen operasyonlardan farklı bir mahiyet arz etmektedir; çünkü bu kez Türkiye’nin karşısında Rusya, İran ve Esad rejimi bulunmaktadır. Sahada cereyan eden hadiselere bakıldığında görüleceği üzere Türkiye’nin yalnız İdlib’deki misyonu değil, olası bir bozgun hâlinde aynı zamanda Hatay ve kurulmak istenen Kürt Devletiyle beraber Türkiye’nin toprak bütünlüğü tehdit altına girmiş bulunmaktadır.
 
Yine İdlib’de yaşanan hadiseler, Türkiye için kaba bir göç yahut muhaliflerin rejim, İran, Rusya üçlüsü tarafından katledilmesinin ötesine geçmiş bulunmaktadır. Türkiye’nin Afrika ve diğer İslâm ülkelerine yönelik izlediği siyaset neticesinde hasıl olan teveccühün devam edip etmeyeceği, daha doğrusu Türkiye’nin kendisine yönelen bu teveccühe cevab verip veremeyeceği bugün İdlib’te sınanmaktadır.
 
Yâni Türkiye’nin içeride ve dışarıda son 15 senedir elde ettiği bütün kazanımlar tehlike altına girmiştir. Bu yüzden de İdlib, Türkiye için bir hayat memat meselesi hâline dönmüştür.
 
Bu çok zorlu bir süreç olacak ve hükümet dâhil herkesin buna hazır olması gerekmektedir. 
 
Bu saatten sonra masa başı toplantılarla ve Rusya’ya saldırmamayı peşin kabul hâlinde deklare eden bir kurmay kadrosuyla, Türkiye’nin İdlib sorununa bir çözüm bulamayacağı aşikârdır. Askerlerimizi şehid eden Rusya’ya toz kondurmamak için kırk takla atan idarecilerle değil savaş, yarışma bile kazanılmaz. 
 
Türkiye'nin, yukarıda bahsettiğimiz şartlar ve son gelişmeler ışığında, Suriye meselesini en az zararla çözüme kavuşturmak için süratle ve kararlılıkla atması gereken adımlar şunlardır:
  1. Olağanüstü hâl ilân edilsin.
     
  2. Sanki hemen yarın ilân edilecekmiş gibi ciddi bir şekilde seferberlik hazırlığına girişilsin.
     
  3. Memleket içinde iktidara karşı olacağım diye her türlü düşmanla ittifak edenler şiddetle susturulsun ve Anadolu’dan yalnız tek bir ses duyulsun.
     
  4. Gerektiği takdirde Montrö Sözleşmesi’ne dayanarak boğazlar Rus savaş gemilerinin geçişine kapatılsın.
     
  5. TSK kademeleri içindeki kurmay kadro baştan sona gözden geçirilsin ve belli siyasî görüş yahut kaypaklıkları dolayısıyla Müslüman Anadolu İnsanı’nın halet-i ruhiyesine aykırı zihniyette bulunanlar ivedilikle tasfiye edilsin.
     
  6. Son olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan elindeki yetkileri kullanarak iç güvenliği sağlamak için tedbiren ve acilen milis güç teşkil etsin.
Bu memleketin en büyük gücü uçağı ve bombası değil, Müslüman Anadolu İnsanı’dır ve bu millet, eğer ki siyasîler üzerlerine düşeni yerine getirmezlerse, içerideki hâin unsurları bir bütün hâlinde tasfiye etmesini bilecektir. 
 
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun dediği gibi:
 
“Şartlar Türkiye’yi tarihî misyonunu üstlenmeye zorluyor.”