İçel milletvekili Hamdullah Suphi Tanrıöver TBMM'de kürsüye çıktı, Amerikan gemisi Missuri’nin Türkiye ziyaretinden sonra milletvekillerine hitap şöyle etti:

“Aziz arkadaşlarım, bir silah yardımı, onun nereden geldiğini gördük. Sonra bir şefkat yardımı, onun da en fazla nereden geldiğini gördük. Amerika bize yalnız bunu mu veriyor? Harbin silahlı kısmı bitti. Arzın üzerinde karanlıklar var, milletler hala yarına endişe ile bakıyor. Işık nereden geliyor? Bu ışığın bir membaı var. Yine Amerika. Ümit nereden geliyor? Amerika’dan.” *

Tabiî o öyle diyecek. Amerika o zamanlar devleti yönetenlerin baş eğdiği büyük güç!

Celal Bayar’ın, bu ülkeyi ziyareti, Türkiye basınında “Cumhurbaşkanımız Beyaz Saray’ın kutsal merdivenlerinde!” diye takdim edildi. Cumhuriyet Gazetesi kurucusu Nadir Nadi, -daha önce Baran’da da yer verdiğimiz gibi- dönemin ABD başkanına yazdığı mektupta onlara olan sadakatini ispat sadedinde, “Peygamber” sıfatını layık görmedi mi?

Olan olur ve Türkiye -bütün dünyada olduğu gibi- İngilizlerin yetki devri ile birlikte, Amerikalıların hegemonyasına girdi. Çünkü 2. Dünya Savaşı’nın galibi onlardı. Kore’de ödediğimiz büyük bedel neticesinde NATO şemsiyesi altına girdik. Sonra sınırlarımız, Rus emperyalizmine ve Kominizm tehlikesine karşı(!) “Amerikan güvencesi” altında!

Haliyle Amerika’nın bu iyiliğinin bir bedeli olmalı. O bedel her ne ise, hiç mi hiç bitmiyor! O zamandan bu zamana Amerikan üsleri yerli yerinde duruyor. Yersek onların stratejik ortağı ve müttefikiyiz. 

Bu müttefik Türkiye’de yapılan her darbenin baş sorumlusu. Darbeciler de “onların çocukları” 

Niçin?
ABD, Truman Doktrini ve ardından Marshall Plânı ile hurdaya çıkmış askeri malzemeleri, kredileri ile göz boyadı. Sık sık limanlarımızda boy gösteren donanması, köy muhtarlıklarından MİT’e, TBMM’ye kadar her yerde cirit atan binlerce “uzman”ı ve üsleriyle Türkiye’de kendine yer edindi ve böylece varlığını meşrulaştırdı.

Amerikalı gazeteci Walter Lippman’ın da belirttiği gibi, “Türkiye ABD’nin ileri karakolu olarak konumlandırıldı”.

İleri karakolun başındakiler, üslerinin talimatlarına aykırı hareket etme şansına sahip değillerdi.

Türkiye'de rejim kurulduğundan bu yana iktidar ve muhalefet aynı merkez tarafından idare ediliyor, yönetiliyordu. 

Tahterevalli misali. İndiler bindiler, halkımızı hep ezdiler, büzdüler! 

Amerikan ordusunun el kitaplarından “U.S Army, FM 3-07 Stability Operations”taki bilgilere göre, “Bir ülke güçlü ise, kural olarak Amerika’nın büyük maliyetli stratejik askeri yatırım yapmasına uygun değildir… Ayrıca ülkenin zayıf bir ekonomiye sahip olması gerekir. İhtiyaç sahibi ve ele geçirilebilir olmalı… İşbirlikçi kitlesini geliştirebilecek bağlantılar da gereklidir…”

Bu talimatlar aynen uygulanmış, “işbirlikçi kitlesini geliştirecek bağlantılar” çok sağlam temeller üzerine inşa edilmiştir. 

ABD, İran ile harbe girdiğinde Türkiye’deki Amerikan-NATO üsleri kimin işine yarayacak?

Tabiî ki onların.
“Propaganda yapmanın en iyi yolu hiç yapmıyormuş gibi yapmaktır” felsefesinden hareketle CIA her alanda kimseye çaktırmadan(!) faaliyet yapıyor. 

Bir yandan PKK’yı besler, öbür yandan onlarla mücadele eden devlet güçlerini denetler(di). İran’a karşı imiş gibi yapar, Kasım Süleymani gibi canilerin sırtını sıvazlardı.
Strateji şuydu: “Eğer istediğim şeyi istemeni sağlayabilirsem, o zaman seni yapmak istemediğin şeyi yapmaya zorlamaya gerek kalmaz...” Böylece nasıl olsa onların istediği sonuç elde ediliyor… Mühim olan da bu!..

İran, 1979 Şiî devriminden bu yana hep onların istediği şeyi istedi ve yaptı. Adına “İslâm Cumhuriyeti” dedikleri devlet, her ne hikmetse her yerde Müslümanları imha etti... İsrail’i “düşman” gösterdiler, bunun üzerinden kâr yaptılar.

Irak, Yemen ve Suriye’de Şam şeytanları ile birlikte yaptıklarına bakmak, İran’ı anlamak açısından yeterli!

Şimdi başka bir şey oldu. Amerika, İran generali Kasım Süleymani celladını öldürdü.

“İran misilleme yapacak” derken yaptı.

Kendi ülkesinden kalkan yolcu uçağını vurdu!.. Balistik füzelerle Amerikan üslerine yaptığı saldırı anlaşmalı bir tiyatro gösterisi gibiydi. Amerika ile kapışmış görünüyor. Emperyalizme karşı bir mücadele vermiyor. Bütün alanlarda Şia’yı yayma peşinde... Bize göre Amerikan ordusuna vurulacak her darbe insanlığın kurtuluşuna doğru atılmış bir adımdır. Türkiye, İslâm dünyasının ve insanlığın çıkış yolunu belirlemekte doğru bir usul ve strateji takip ederse kazanan ülke olacaktır. Baş düşman İsrail-ABD ve onların uzantıları! Libya ve Suriye'de olduğu gibi dışta yapılacak hamleler ise bu kurtuluşun yapı taşları olacaktır. 

Mazlumların ümidi hâline gelen Türkiye, onları madden doyurduğu gibi manen de doyuracak; doğru fikirler sahada ve masada tatbik edilirse, emperyalist domuzlar her alanda yenilecektir.

O fikirlerin membaı sadece İBDA’dır. Oradan hareketle çözülemeyecek bir problem yoktur. Türkiye adım adım bu misyona uygun stratejik hamlelerle bütün dünyada adından bahsedilecek tek ülke haline gelecektir... “İçerideki Amerika”yı da unutmamak lâzım... Onlar da yok edilmeli!

*TBMM, Tutanak Dergisi, VII. Dönem Zabıtları.


Baran Dergisi 679. Sayı