Bugün (2 Eylül 2017), Rusya’nın kapatılması gündemde olan San Francisco Konsolosluğu’ndan siyah dumanlar yükseldi. Rusya Federasyonu ile ABD arasında tansiyon yüksek ve açık bir çatışma yaşanıyor. Esasında II. Dünya Savaşı sonrasına baktığımızda iki ülke arasında iyi ilişkiler vardı. ABD birden, Rusya’ya karşı sert bir tutum sergilemeye başladı ve çatışma süreci Soğuk Savaş’ın sonuna kadar devam etti. İki devletin ilişkileri Soğuk Savaş boyunca hiç iyi olmadı. Fakat Soğuk Savaş sonrasında tansiyon düştü ve daha sonra da hiç bugünkü kadar yükselmedi. ABD yine aniden Ruslara karşı sert bir politika izlemeye başladı.
Söz konusu olan konsolosluğun kapatılması önemli bir mesele; önemli bir diplomatik saldırı. Şunu asla unutmamalıyız ki Rusya hafife alınacak bir devlet değil ve diplomatik gücü malûm. Yakın bir dönemde iki devletin birbirine sınırı olan Alaska ve Sibirya ile alâkalı problemlerle karşılaşmak kaçınılmaz gibi görünüyor, ki Alaska esasında Sibirya’nın en Doğu ucudur ve tarihî olarak da iki devletin ilişkileri açısından önemli bir bölgedir.
Amerika’nın böyle sert bir tutum sergilenmesi ise oldukça enteresan... Trump’ın Amerikan başkanı seçilmesinden önce ve sonra Rusya’nın kendisini desteklediği ve seçimlere müdahil olduğu yönündeki iddiaları biliyoruz. Trump koyu bir Hıristiyan. Esasında bu adamın yanlış bir şey yapabileceğini düşünmüyordum. Mesela İran konusundaki çıkışları da anlamsız geliyor; çünkü bugün İran, ABD ve NATO’nun düşmanlarına karşı savaşan bir devlet. Ama şunu söylememek de haksızlık olur, dünyadaki tek bağımsız “Müslüman” devlet İran’dır. Bir takım itirazlar olabilir; fakat Türkiye devleti bağımsız bir devlet değildir. Erdoğan bağımsız bir adam, gerçek bir vatansever ve Müslüman; fakat devletinin bağımsız olduğunu söyleyemem. Onlar NATO kuvvetleri tarafından kuşatılmış ve işgal edilmiş durumda. Her neyse, İran’a nükleer meselesi gibi saçma sebepler yüzünden saldırılmasını şaşkınlıkla karşılıyor ve bunun arkasında kesinlikle bir şey olduğunu düşünüyorum. Çünkü Trump kaçık bir adam değil, bir deli değil ki durup dururken bunu yapsın.
Amerika’nın sergilemiş olduğu bu tutarsız ve anlamsız davranışın arkasında ABD senatosu olabilir. Bu hususta ABD anayasasının önemi bir kez daha görülüyor; ABD anayasa üzerinde duran bir devlet. Mesela Vietnam’da da benzer bir durum olmuştu; başkanlar müdahale etmek istemese de Amerikan senatosu ve devletin kendisi bunu yaptı, çatışmaya girdi. Demokratik bir rejime sahip olan Amerika’nın son derece özel bir seçim sistemi var. Trump ise kendisine yapılan tüm muhalefete rağmen bu sistemde başkan seçildi. Hem de Amerika’yı idare eden güçlerin desteklediği Clinton’a karşı idareyi ele geçirdi. Her ne olursa olsun, bu bizim açımızdan iyi bir sonuçtu. Açıkçası bugün Amerika’nın Rusya’ya karşı takındığı marjinal tavır Amerikan rejiminin lehine değildir, bu bakımdan bizim açımızdan da sorun arz etmez. Şu şartlar altında “Putin ile ilişkileri en iyi şekilde yönetmesi beklenen başkan” olan Trump’ın döneminde tansiyonun bu kadar yükselmiş olması ise insanı neler olduğu hususunda düşünmeye sevkediyor.
Peki, niçin tekrar İran’a karşı söylemler geliştirmeye başladılar? Unutmamamız gereken bir husus var, İran devleti ve halkı anti-Amerikancı değildir; bunun yanı sıra Arapların büyük bir kısmı da değildir. Zamanında Fransız ve İngiliz sömürgeciliğine maruz kaldılar; ama bu anti Amerikancılığın yükselmesine sebep olmadı. Her ne olursa olsun Amerika ve İran arasında yapılan müzakerelerin neticesinde iyi bir anlaşma doğmuştu. Bu anlaşma bozuldu. Buna karşı Amerika, İran ile asla savaşmayacaktır. İran’ın Rusya’ya çok yakın durmasını da istemez. Sorumuz şu: Peki Amerika’nın bu tavrının sebebi ne? Semitikler, İran’dan nefret ettikleri kadar kimseden nefret etmezler; çünkü devlet olarak İran’dan çekiniyorlar. Trump’ın ise İsrail’e yakın tutumu malûm. Sorunun cevabı burada olmalı.
Öte yandan bir DAİŞ tehdidi var. Yeni denilebilecek bir yapılanma olmalarına mukabil herkes onlarla savaşıyor ve “İslâm Devleti” şu an sınırları olmayan, bütün dünyaya yayılmış bir görüntü arz ediyor. Rakka örneğinde olduğu gibi şehirleri işgal edip ellerinde tutabiliyor, Amerika’da, Kanada’da, Avrupa’nın muhtelif yerlerinde, önemli şehirlerde ve başkentlerde eylemler düzenleyebiliyorlar, Afrika’da ve hatta Latin Amerika’da dahi aktifler. Amerikan emperyalizmine karşı savaştıklarını ve anti-siyonist olduklarını söylüyorlar. Değer verdikleri şeyler için savaşıyorlar, Allah’a inanıyor ve onun uğrunda canlarını feda etmekten çekinmiyorlar, para için değil ilkeleri için savaşıyorlar. İran ve Irak rejimleri de yani Şiiler emperyalistlerle birlikte “İslâm devleti”ne karşı savaş veriyor. Suriye ve Irak’ta yapılan tüm operasyonlara rağmen DAİŞ’i bozguna uğratamayacaklarını düşünüyorum, çünkü sınırlara hapsolmuş değiller.
Biliyorsunuz, kâğıt üzerinde Amerika’nın bölgedeki tek müttefiki, bir NATO üyesi olan Türkiye ve Marksist-Leninist yapılar da bu sebeple emperyalistler ve Siyonistlerle mutabık bir şekilde Türkiye’ye karşı hareket ediyor. Bu karmaşada, objektif bir şekilde şunu söylemek zorundayız, Gönüldaş Erdoğan gerçekten Türkiye’nin bağımsızlığını kazanmasını istiyor ve bunun için mücadele ediyorsa, tüm vatansever unsurları bu mücadele için bir araya getirmeyi başarmalıdır. Türkiye mutlaka bağımsızlığını kazanmalıdır.
Amerika’nın saldırganlığı sebebiyle Rusya ve İran’la olan tüm bu çatışmalar devam ederken Amerikan insanına acımamak da elde değil. Mesela Çin insanı çok çalışkandır, başkentleri fabrikalarla doludur ve hepsi bu fabrikalarda bir arada çalışırlar, iç içedirler, bu özellikleriyle tanınırlar. Amerikan insanı da çalışkandır, birçoğu Tanrı’ya inanırlar ve yine birçoğu Hıristiyan’dır; fakat toplumsal bağları zayıftır. Bilhassa fakir bölgelerde yaşayanlar, her türlü manipülasyona çok açıktır; internette ve televizyonda gördükleri her şeye inanabilirler. Trump da bugünlerde bunu kullanarak Hıristiyan fanatikleri provoke ediyor. Bunu yaparken de Siyonistlere iyice yaklaşıyor, İsrail’e tavizler veriyor. Aşırı uçlardaki Hıristiyanlar da bunu hoş karşılıyor. Amerikan devleti tek elden idare edilen bir devlet değil, lobilerin ve ekonomik güçlerin müthiş bir tesiri var ve bu şartlar altında San Francisco Konsolosluğu meselesini değerlendirirken, her şeyi hesaba katmalıyız.
Şunu asla unutmamalıyız ki, Sovyetler Birliği asla Müslümanların düşmanı olmamıştır. Marksist ve Leninist gelenek hiçbir zaman Müslümanlara karşı cephelenmemiştir. Rusya, Sovyet geleneği üzerine kurulmuş bir devlet ve şu anda Rusya’nın başında herkesin saygı duyduğu bir lider var.
Bölgede iç savaşa doğru gitmesi muhtemel tüm müdahaleleri engelleyebilecek tek toplayıcı güç ise Türkiye. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın herkesi kucaklayıcı bir rota izlemesi zarurî.
 
Allahû Ekber
02.09.2017
Tercüme: Faruk Hanedar
 
Baran Dergisi 556. Sayı