Anadolu’da, Amerika ve avenesine hizmet edecek; çapulcu, savcı, asker, polis, gazeteci, sanatçı vesaire kimlikli hain kalmadığı, daha doğrusu biraz da “hayvan terli olduğu için” tutuklu yargılanan papaz/istihbaratçı Andrew Brunson’un tahliye edilmesi ve Amerika’ya iade edilmesi meselesiyle bizzat Amerikan Başkanı Donald Trump ve Başkan Yardımcı Mike Pence alâkadar oluyor.

Buna karşılık Türkiye ise konunun yargıya intikâl etmişbir mesele olduğunu ve her hukuk devletinde olduğu gibi Türkiye’de de iktidarın yargının işine karışmasının mümkün olmadığını söylüyor. Amerikan Başkanı ve yardımcısı ise Türkiye’yi, siyasî iktidar yargının işine karışmaz ve Brunson’u Amerika’ya teslim etmezse çeşitli yaptırım ve ambargo ile tehdit ediyor.

Diğer taraftan Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğalgaz daha çıkartılmadan bölgenin hararetini arttırmaya yetti. Mısır, Yahudi kucağındaki durumuna bakmaksızın küstahça Türkiye’yi silah kullanmakla tehdit ediyor. Yunanistan, İngiltere ve ABD ise onu bu intihar girişiminde cesaretlendirmek için alkıştufanı kopartıyor.

Amerikan Trajedisi
Tehditler, diplomasi, milletlerarası münasebetler, papaz, istihbarat elemanı, yargı, iktidar, başkanlar, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, başkan yardımcısı falan bir kenara bırakalım. Çünkü tüm bunlar, arka planında yaşanan Amerikan trajedisine perde teşkil ediyor. Perdeyi kaldıralım da, “tüllenen gözler”imizin gördüğü kadarıyla şu büyük trajediyle artık yüzleşelim.

Tek Dünya Devleti, Süper Güç, Dünyanın Jandarması, Tarihin Sonu, Tek Kutuplu Dünya, Amerikan Hükümranlığı falan beklerken, daha bu söylemlerin üzerinden 20-30 sene geçmemişken, düne kadar üçüncü dünya ülkesi diye yaftalanan Türkiye gibi bir ülkeden istihbaratçısını bile geri almayı beceremeyen Amerika Birleşik Devleti’ne çıkan süreç. O Türkiye ki, 2015 senesine kadar bütün müesseseleri Amerika adına gönüllü ajanlık faaliyeti içinde olan Kemalistler ile FETÖ tarafından işletiliyor olsun. 

Biri sahneye çıksa ve teatral bir anlatımla Amerika Birleşik Devletleri’nin son 20-30 senedir imza attığı ahmaklıkları tasvire kalksa, sahnelenen bu eserin adı mutlaka ama mutlaka “Amerikan Trajedisi” olurdu. 

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra tek kutuplu dünyada; Körfez Savaşı, İkiz Kuleleri hedef alan şehadet eylemleri, Afganistan ve Irak’ın işgâlleri, Arab Baharı, PKK-PYD ittifakı, Türkiye’de gerçekleştirilmek istenen sivil, yargı ve ordu darbeleri derken, işin sonunda bir istihbaratçısını bile Türkiye’den geri alamayan Amerika Birleşik Devletleri. Suriye’de kiminle ne iştutacağını şaşıran, İran’a karşı ne yapacağını bilemediğinden bocalayan Amerika. 

Bir durup düşünün. Dünya çapında hâkimiyet iddiasında olan bir devletin bugün İsrail, Suudî Arabistan ve Birleşik Arab Emirlikleri’nden başka güvenilir müttefiki kalmamışvaziyette. Amerikalıların, benzer ahmaklıklar yapmalarına mani olmak üzere planlama işini devrettikleriİngilizler, Brexit referandumunun kabul gördüğü günden beri, bırakın başkasının sıkıntısıyla uğraşmayı, kendi paçasını kurtarmanın derdine düşmüşvaziyette. Eski müttefiklerden Fransa’nın başındaki ergen Macron, Amerikan Başkanı’nı nasıl da idare ettiğini denk geldiği her lidere ballandıra ballandıra anlatıyordur herhâlde. Almanya ise senelerdir Amerika’nın Avrupa’daki ileri karakolu olmaktan artık çok sıkılmışvaziyette.

Şu anki Amerika, babadan kalan mirası har vurup harman savurduktan sonra maddî ve manevî sefâlete gark olan gençlere ne kadar çok benziyor. Yahut piyangodan parayı vurup, kısa bir dönem zenginlik sürdükten sonra elindeki serveti nereye ve nasıl kullanacağını bilemediği için tez vakitte eskisinden de beter bir fakirliğe düşen “talihli”ye… 

Süper Güç sıfatını taşımaya haiz bir devleti 20-30 senede bu vaziyete düşürmek, neresinden bakarsanız bakın süper bir iş!

Bay Trump’a Teşekkür
Türkiye’de sağlanması en güç şeylerden biri de içtimâî mutabakattır. Bırakın farklı olanları, aynı dünya görüşüne mensub ferdler bile bir çok konuda aynı fikirde olmak yerine tartışmayı tercih ederler. Buna mukabil, Amerikan Başkanı Donald Trumpve Başkan Yardımcısı Mike Pence’in, Pastör Andrew Brunson’un serbest bırakılması için Türkiye’yi tehdit eder mahiyette yapmışolduğu açıklamalar, gerçekleşmesi son derece güç olan içtimâî mutabakatın sağlanmasına vesile teşkil etti. Türkiye’deki bir çok farklı dünya görüşü mensubu, papazın iade edilmemesi gerektiği hakkında hemfikir oldu. 
Bu vesileyle Amerikan Başkanı Donald Trump’a, Türkiye’de sağlanması en güç şey olan içtimâî mutabakatın bir kez daha tesis edilmesi noktasındaki katkılarından dolayı teşekkürü bir borç biliriz. 

Amerika Mı Yoksa Yahudi Devleti Mi?
Aslına bakacak olursak, Amerika’nın 2008 senesinde yaşanan ekonomik krizin maliyetini karşılayacak finansmanı sağlamak ve benzer krizlerin gerçekleşmesine mani olmaktan başka bir maksadı yok. Buna karşılık, ahmak fil Amerika’nın feyyali Yahudi’nin çeşitli maksatları var ve ahmak fili de bu sıralar onlar güdüyor.

Bölgede cereyan eden, Arab Baharı başta olmak üzere tüm hadiselerin arkasındaki merkezin Yahudi devleti olduğuna bu sayfalarda çokça dikkat çektik. Yine daha evvel kaleme aldığımız hususlardan hatırlatacak olursak; Yahudi kabalistlerin Tevrat üzerinden yaptıkları hesaba göre 2020-2021 senesine kadar kendilerine vaadedildiğine inandıkları topraklarda hâkimiyet tesis edemezlerse tarihten silinip gidecekler. Kudüs’ün Amerika Birleşik Devletleri tarafından İsrail’in başkenti olarak kabul edilmesi bu sebeble önemliydi. Yahudilerin Mısır ile anlaşmak suretiyle bütün Filistinlileri topraklarından sürüp, Sina Çölü’ne kurulması planlanan şehirlere yerleştirme planı bu sebeble önemli. Yahudi’nin, bir taraftan Amerika ile anlaşıp Kudüs’ü başkent ilân ederken, diğer taraftan Rusya ile masaya oturup Suriye toprakları üzerinde pazarlığa girişmişolması bu sebeble önemli. IŞİD, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü bu plana hizmet etmek üzere bölmeye çalışıyordu. Hendek siyasetiyle Türkiye’nin bölünmeye çalışılması da bu plana hizmet ediyordu. O tutmayınca sahnelenen askerî darbe girişiminin maksadı da bununla mutabık olarak Büyük Yahudi Devleti’ne yer açmaktan ibaretti.

Güdülen Amerika’ya bakarken hadiselerin arkasındaki asıl merkezi hiçbir zaman gözden kaçırmamak gerekiyor.

Doğu Akdeniz Bir Kez Daha Isınıyor
Geçtiğimiz hafta Güney Kıbrıs’ın Limasol şehrinde gerçekleşen bir toplantıda Türkiye tartışıldı. Mısır, İsrail, ABD, Yunanistan ve İngiltere Büyükelçilerinin katıldığı toplantıda, İsrail ve Mısır Büyükelçileri Türkiye’ye karşı askerî seçeneğin kullanılabileceğini hatırlattı, ABD ve İngiliz elçiler de bu sözlere destek vererek Türkiye’yi hedef aldı.

Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde görev yapan büyükelçiler, ‘Yurt dışında yaşayan Kıbrıslılar’ konferansında konuştu. İsrail BüyükelçisiSammy RevelRumların yanında olduklarını ifade ederek, “Kıbrıs’ın doğal kaynaklarını araştırıp kullanma hakkı bulunuyor. Bu kesin bir görüş. Sorunları askeri müdahaleler olmadan çözmeyi umuyoruz.” dedi.

Mısır’ın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Büyükelçisi Mai Taha Mohamedise Güney Kıbrıs’tan Mısır’a gaz taşınmasının yolunu açacak devletler arası işbirliği anlaşmasına yakın olunduğunu söyledi. Türkiye’nin Akdeniz’deki doğalgaz adımlarını kınadıklarını söyleyen Mohamed, Rumların doğalgaz arama çalışmalarını ise desteklediklerini belirtti. Mısırlı Büyükelçi, “Umarız bölgede askeri güç kullanacak noktaya gelmeyiz. Bu durumda Güney Kıbrıs´a her türlü yardımda bulunacağız.” diye konuştu.

ABD Büyükelçisi Kathleen Dohertyise Kıbrıs´ın coğrafi konumunun hem bir avantaj, hem de bir sıkıntı olduğuna işaret etti. Doherty, ABD’nin Exxon Mobil şirketinin bu yılsonunda Akdeniz’de sondaja başlayacağını kaydetti. ABD Büyükelçisi, Türkiye´nin bu konudaki tavrının kabul edilemez olduğunu ileri sürdü.

Yunanistan Büyükelçisi Elias Photopoulos, “Rumlar Akdeniz’de her türlü hakka sahip.” derken, Birleşik Krallık Yüksek Komiseri VekiliIan Whiting ise ülkesinin Türkiye’nin Güney Kıbrıs’ın sözde Münhasır Ekonomik Bölgesi´ndeki faaliyetlerinden endişe duyduğunu söyledi.

Dikkat ediyorsanız yine başrolde İsrail… Doğu Akdeniz’de Filistinlilere ait olan gaz yataklarının üzerine çöktüğü yetmezmişgibi bir de Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesindeki gaz yataklarına göz diktiler. Aslına bakacak olursanız yine aynı kadro, yalnız bu sefer Suudları, onlara ücret karşılığında köpeklik eden Sisi rejiminin büyükelçisi temsil ediyor.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı sözcüsü HamiAksoy’un, kendisine bu konu hakkında sorulan sorulara vermişolduğu cevab ise şu şekilde:

‘‘Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde geçtiğimiz günlerde düzenlenen bir toplantıda, bazı Büyükelçilerin, Rum Yönetimi’nin Doğu Akdeniz’de tek taraflı olarak sürdüregeldiği hidrokarbon faaliyetleri konusundaki destek beyan eden ifadelerini yersiz buluyoruz. Söz konusu ülkelerin temsilcilerine hadlerini aşmamalarını tavsiye ediyoruz. Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir çözümün henüz tesis edilmemiş olduğu bir ortamda, Kıbrıs Rum tarafının Ada’nın yegâne sahibi gibi davranmakta ısrar ederek tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerine devam etmesi kabul edilemez bir durumdur. Söz konusu faaliyetlerle Rum tarafı, Ada’nın ortak sahibi olan Kıbrıs Türklerinin doğal kaynaklar üzerindeki asli haklarını hiçe saymaktadır. Rum Yönetimi’nin bu uzlaşma ruhundan uzak tutumu, Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye’nin ulaşmak için yoğun çaba sarfedegeldiği olası çözümle Ada’da ve Doğu Akdeniz’de ortaya çıkabilecek kazan-kazan temelli ekonomik işbirliği potansiyelini henüz idrak edemediğini göstermektedir.

GKRY’nin bu sorumsuz adımlarına karşı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamları ve Türkiye gerekli uyarıları en başından bu yana yapmış, haklı kaygı ve infialini dile getirmiştir. Bu çerçevede evvelce de defaatle ifade ettiğimiz üzere, ülkemiz, Kıbrıslı Türklerin hak ve menfaatlerini savunmakta ve Kıbrıs Türk tarafına desteğini sürdürmekte kararlıdır.

Nitekim Sayın Bakanımız, son olarak 23-24 Temmuz tarihlerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı ile yaptığı ortak basın toplantısında, Kıbrıs Türk halkının hakkını koruyacağımıza dair kararlılığımızı bir kere daha açıkça vurgulamıştır’’.

Papaz
Brunson, üzerinde atılı suçları işlerken çok rahattı. Çünkü Amerikalılar senelerdir Türkiye’de suç işlemekteydi ve herhangi bir bedel de ödememekteydi. Misallendirecek olursak: 5 Kasım 1959 tarihinde Amerikalı Yarbay Morrison, Çankaya’daki Amerikan Kulübü’nden sarhoşbir vaziyette çıkarak arabasına binmişve farlarının zayıf oluşu yüzünden toplu hâlde yürüyen erleri zamanında göremeyerek onlara çarpmışve bazıları ağır olmak üzere onbir eri çiğneyerek yaralanmalarına sebebiyet vermişti. Ekim 1992’de, NATO Kararlılık Gösterisi 2 tatbikatı... Tatbikatın ana safhası sona erip, gemilerin tümü uyku pozisyonuna geçtiğinde, Amerikan uçak gemisi Saratoga’dan iki tane güdümlü füze ateşlenir ve Muavenet adlı gemimiz vurulur. Kaptan dahil 5 askerimiz bu saldırıda hayatını kaybeder ve Amerika bu olayı da kuru bir özür ile geçiştirir. 4 Nisan 1994’te, içinde Türk subaylarının da bulunduğu 2 ABD helikopteri Çekiç Güç’de görevli ABD uçakları tarafından vurularak düşürüldü. Olay günü 2 Türk helikopteri görevlendirilmişancak teknik sorunlar nedeniyle görev Amerikan helikopterine devredilmişti. ABD’li pilotlara sabah verilen brifingde helikopterlerin Türk helikopteri olduğu bildirilmişpilotlar değişiklikten haberdar edilmemişti. ABD’li pilotlar anılan helikopterleri Türk helikopteri olduğunu zannederek ve bilerek vurdu. 4 Temmuz 2003 günü Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde karargâh kurmuşbulunan (bir binbaşı komutasında) 11 Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun ve Türkmen mihmandarlarının Irak’taki işgal kuvvetlerinin bir parçası olan Amerikan 173. Hava İndirme Tugayı’na bağlı askerlerce ve yanlarında peşmergelerin de bulunduğu bir ortamda, sürpriz bir baskın sonucu derdest edilmeleri ve başlarına çuval geçirilmek suretiyle götürülüp 60 saat süresince alıkonularak sorguya çekilmeleri de yaşanan hadiselerin devamı mahiyetindedir. Ve şimdi de ajan Brunson

Yazımızın başından beri bahsetttiklerimiz içinde Brunsonmeselesi belki de en önemsiz görüneni; fakat eğer ki Türkiye boyun eğecek olursa, 15 Temmuz’dan sonra elde ettiği en mühim kazanç olan şahsiyetinden olacaktır. Pazartesi günü gerçekleştirilen Millî Güvenlik Kurulu toplantısının ardından yayınlanan bildiride sergilenen kararlılığın aynı şekilde sürdürülmesi, Türkiye için bir ölüm kalım meselesidir. Şu saatten sonra bilinmesi gerekir, eğer ki papazı verecek olursak, onunla beraber şahsiyetimiz, istikbalimiz ve hürriyetimiz de bir kez daha Amerika’ya iade edilmişolacaktır. 

Son Kale Anadolu
Arab Baharı sürecinde Müslümanların yüzlerini döndüğü mihrakların bir bir yıkılışına şahitlik ettik. Düşürmek için yapılan onlarca operasyona rağmen geriye kala kala bir tek Anadolu kaldı. Bu sebeble de bütün Müslümanlar, yüzünü dönmüşTürkiye’den meded umuyorlar. Bu da tabiî olarak Türkiye’ye büyük bir mesuliyet yüklemişoluyor. 

Bölgede birinci dereceden hasmımız Yahudi Devleti. Çünkü onların planlarını gerçekleştirmeleri önündeki son engel biziz ve bu sebeble de bizi hedef alan bütün saldırıların arkasındaki merkez İsrail. Onları, kurmuşoldukları düşlerinde boğmak zorundayız, ki biz hayatta kalabilelim.

Görünen o ki, er ya da geç, Yahudi Devleti, onun oynattığı kuklalar ve güttüğü hayvanlar ile toslaşmak zorunda kalacağız. Bu sebeble bize düşen şimdiden böylesi bir kapışmanın maddî manevî hazırlıklarını tamamlamaktır. 

Baran Dergisi 603. Sayı