“Ramazan Müjdesi” Horoz Borcu-XIII
Arş Horozu ve Telegram (2)


Hazret-i İsa Aleyhisselâmı ihbar eden hainin adı Yuda’dır. Yuda (Yehuda) ismi İbranicedir. Yehuda isminin harf sayısı 6, numerolojik olarak (ebced) değeri (28+ 6+ 10+ 25+ 5+ 1= 75), cinsiyeti erkek, rengi ise mavidir. Daha önceki bölümlerde “Mavi Işık” ve “Mavi Işık Projesi” hatırda! 

Not: Yuda, Hz. İsa’nın (A.S.) havarilerindendi, fakat daha sonra Hazret-i İsâ Aleyhisselamı ihbar edip ona ihanet etmiştir. Yehuda veya Yuda Şem’un da denir. 

Şiir: “Ol hangi acib sır ki, çıkar göklere İsâ / Kimdir çekilen çarmıha, kimdir yine Yuda.”

Yehuda: 75.

Hayvan: 75… Tedaisi, Nefs!

Milad: Doğum günü. Hazret-i İsa’nın doğum günü kabul edilen yılbaşı: 75.

Acb: Kuyruk sokumu. Fatiha-i hilkat olan küçük kemik, “us’us” da denir. Her şeyin kuyruk dibi, nihayeti:75. 
Hüneyhe: Saat. Kıyamet: 1075.

M. Salih Mirzabeyoğlu: 62+ 691+ 322= 1075. 

Yukarıda işaret edilen us’us üzerinde biraz duralım. Daha evvel Baran Dergisi’nde yayımlanan “Acb-üz-zeneb’in Peşinde” isimli yazı dizimizde üzerinde durduğumuz veçhile, us’us, Türkçe lügatte paldım, Arapça lügatte acb-üz-zeneb, Latince lügatte ise koksiks (coccyx) denilen bir kemiktir. Acb-üz-zeneb veya us’us, lûgatte “ölümden sonra dirilişin tohumu sayılan madde” mânâsınadır ve bu madde veya kemik, hadîs ile sabit olduğu üzere, toprakta bedenin varlığına kıyamete kadar şahidlik eden, edecek olan tek uzuv veya unsurdur. Yani toprakta çürümeyen tek organdır… Kıyamete kadar bâki olan!.. Aynı zamanda, “ölümden sonra dirilme”nin de başlangıç noktası!.. Üstad Necip Fazıl’ın Çile isimli şiirinde geçen “uçsuz madde” tabirine dikkat: 

“Açıl susam açıl! Açıldı kapı; / Atlas sedirinde mâverâ dede. / Yandı sırça saray, ilâhî yapı, / Binbir âvizeyle uçsuz maddede.”

Not: Arş, Allah’ın yarattığı en büyük varlıktır. Mecazî anlamda, ilahî hükümranlık tahtı demektir. Yedi kat göklerin ve Kürsi’nin üstünde olup madde âleminin sonu maddesizlik âleminin başlangıcıdır.

Us’us- Kuyruk sokumu: 320: Mülkgir- Padişah, hükümdar…

Us- (çoğulu İsâs) Büyük kadeh: 130: Nigin- Yüzük. Mühür. Hatem… 

Tedaisi, Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin üç kaşlı yüzüğü / mührü, Hazret-i Süleyman Aleyhisselâmın dört kaşlı yüzüğü / mührü ve İBD Mimarı’nın Derviş Muhammed 332 mührü!

Not: İsâs.. İsâ ve S(in)… “Sin; iki kişi demektir”… Tedaisi, Büyük Doğu ve İBDA: İnsan!.. İsâ ve Büyük Doğu-İBDA… İnsan ve Ruh!

Kefel- Dip, ard, kıç: 130: Ayn- Göz. Pınar, kaynak, çeşme. Tıpkısı, tâ kendisi. Zât. Eşyanın hakikati. Kavmin şereflisi. Diz. Altun. Nazar değme. Casus. Her şeyin en iyisi. Muayene etmek.

Eş anlamlısı akıl olan Us, lûgatte olaylar ya da kavramlar arasında zorunlu bağıntılar kurma, bu bağıntıları algılama ve kavrama, anlama ve düşünme yetisi mânâsınadır.

Us’us… İBDA Mimarı, Kur’ân’da geçen ayırma işaretlerinin seven-sevilen arasındaki şifrelere işaret ettiğini söyler… Us’us kelimesinin ifade ettiği mânâya bu çerçeveden bakıldığında çok derin ve anlamlı bir noktaya doğru yol alınacağı muhakkak. Şöyle ki; Us’us, diğer bir ifadeyle de anatomi ilminde adına acb-uz-zeneb veya koksiks denilen kuyruk sokumu kemiği, embriyoloji ilminde insan oluşumunun “başlangıç çizgisi” olarak kabul edilmekle birlikte, daha evvel de söylendiği üzere, lûgatte “ölümden sonra dirilişin tohumu sayılan madde” mânâsınadır ve bu madde veya kemik, hadîs ile sabit olduğu üzere, toprakta bedenin varlığına kıyamete kadar şahidlik eden, edecek olan tek uzuv veya unsurdur. Yani toprakta çürümeyen tek organdır. Demek istemem o ki, bir yönüyle dünyaya, diğer bir yönüyle de ahirete bakan iki yönünün olması hasebiyle seven-sevilen ilişkisi daha bir aşikâr olmaktadır.
Not: Arş horozunun başı arşı kaplıyor, ayakları ise yerin yedi kat altında bilgisi hatırda! 

Us’us… Tedaisi, biri içe, diğeri dışa bakan iki yön!

Us’us… Tedaisi, birbirini seven iki akıl, iki insan, iki ruh, iki kaf, iki yüz!.. Tedaisi, Nesif- İki kişi arasındaki sır: 200: Saduk-  Çok sadık... Tedaisi, Sevr mağarası ve “mağara dostluğu” üzerinden “Nakşi sırrıdır kavgam!” sözü ve “Ebu Süleyman: Horoz: 200” terkibi! 

Us’us… Tedaisi, “Bir ayniyetin iki kanadı hâlinde Büyük Doğu ve İBDA!”

Us’us… İki akıl, iki insan, iki ruh, iki yüz… Bolu F Tipi’ndeyken (2002-2004 yılları arası), Yağmurcu ile ilgili görülen bir rüyada akılda kalan bir cümle: “Kumandan, yazılarında RE harfine çok dikkat ediyor” diyorum… İBDA Mimarı’nın “Ölüm Odası”ndan: “RE harfi. (İbrahim Hakkı Hazretleri’nin “Marifetnâme” isimli eserinin “Rüya Tabirleri” faslında: “Talihli olmak”… Talih: Baht. Kut… Kut-Kutlu, kaderli: 506: Vakt-Kaya oyuğunda biriken yağmur suyu, rahmet… Erdiş: 506: Nakşbend-Nakış yapan, resim çizen… Re harfi, Allah’ın “Musavvir-Suret veren, resim çizen, tasvir eden” ismi, 5. Sema mertebesi, Kamer menzillerinden “Gafr-Örtü, örten” ismine işaret eder… Arnavutça, Gaffure: Yengeç… Gaffar: Günahları örten, affeden Allah): 200: EBU SÜLEYMAN-Halid bin Velid ve oğlu Süleyman bin Hâlid’in, “Horoz-Kabadayı” namı. (Süryanice, Kendez-Horoz: 83: Kübas-Başı büyük erkek. “Üstadım’ın Bahriye mektebindeki namı; Koca kafa”… Yengeç: 1082= 83: Mehdî Salih Mirzabeyoğlu… Süryanice, Gjel-Horoz: 1037: Ezel… Boşnak dilinde, Pijevaz-Horoz. Yelkovan: 30: Key-Hükümdar)…

RE harfi: 200: Ebu Süleyman: Horoz. 

Hurus-Horoz: 866: Husrev-Hükümdar, şâh... Tedaisi, “Salih Mirzabeyoğlu hükümdardır.”

Us’us: Kuyruk sokumu…

Dünb(e)-Kuyruk: 61: Bedene- Kurbanlık deve… Tedaisi, kurbanlık nefs! 

Tekrardan Hazret-i İsâ Aleyhisselâm ve ona hainlik eden Yuda mevzuuna geri dönelim ve “Beyin kontrol(ü): 854: Çarmıh” terkibi üzerinde biraz daha yoğunlaşalım! 

Başın başında şu: “İsrail oğullarının ulvî gerçeğini kaybeden, ruhunu yitirdiği bir takım kalıpların tekerlemecisi, içi çürük ve dışı müdafaasız, kara takkeli ve cübbeli Yahudi tipi”, hiç şüphesiz ki, İsrailoğulları gibi “münezzeh bir soyun” menfi kutbunu temsil eder. Romalı muktedirlerin ayakları altında pespaye bir vaziyette ömür tüketen Yahudi, Üstad Necip Fazıl’ın yüksek ifadeleriyle, “bütün ümidini, kendisi için hayal, fakat insanlık adına gerçek bir rüyaya bağlamıştır: 

“Mesih, kurtarıcı!.. O gelecek ve Allah’ın seçkin milleti Yahudiyi kurtaracaktır!” 

Üstad Necip Fazıl’ın İhtilâl isimli eserinden özetle: “Evet, o gelecek, hem de Yahudilerin içinden geleceği hâlde, İsrail oğullarına nisbetle Yahudiliğin ne demek olduğunu büsbütün belli edecek, Yahudiler tarafından kabul edilmeyecek, yalanlanacak, hattâ zina mahsulü olmakla suçlandırılacak; ve Yahudilere, o gün bu gün, gizli (virüs)ler gibi ayrı ayrı milletlerin kan damarlarında karargâh kurmak ve bir türlü birleşememek, yekpâreleşememek, milletleşememek nasibinden başka bir şey düşmeyecektir. Fakat her milletin ciğerinde mikrop torbaları hâline getireceği tohumunu bütün hususiyetleriyle korumak, üretmek ve yekpâre bir hedef teşkil edip kolayca avlanma tehlikesinden uzak yaşamak ustalığını gösterecektir.”

“Ve işte şimdi gelen, mukaddes tevhid sancağını, doğrudan doğruya asıl sahibine, Kurtarıcılar Kurtarıcısına teslime memur, teslimcilerin sonuncusu ve resûllerin derecede dördüncüsü, babasız hak Peygamber Hazret-i İsâ…”
Mevzuun tafsilatını merak edenler, Üstad Necip Fazıl’ın İhtilâl isimli eserine müracaat edebilirler. Ancak, biz burada Hazret-i İsâ Aleyhisselâm’ın çarmıha gerilmek istenmesiyle ilgileniyoruz. Yine Üstad Necip Fazıl’ın İhtilâl isimli eserinden özetle:

“Hazret-i İsâ, beşerî kemâl yanında melekî kemâlde üstün yaradılışı gereğince, hep o eritici soluğunu üfledi, hastaları tek temasiyle sağlığa kavuşturdu, körlerin gözünü açtı, ölüleri diriltti, su üzerinde yürüdü ve daha nice mucize gösterdi ama kendisine, biri hain, 12 kişiden başka kimse inanmadı.”

Not: “Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, havariler diye adlandırdığı, aralarında kendisine sonradan ihanet eden ve çarmıha gerdirilip öldürülen Yehuda’nın da bulunduğu oniki kişi seçti. Adları: Balıkçı iki kardeş Andreas ve Simun (Petrus), vergi mültezimi Matta ve bu kitabı yazan Barnabas, Zebedi’nin oğulları Yuhanna ve Yakup, Tomas (Taddeus) ve Yehuda, Bartolomeus ve Filipus, Yakup ve hain Yehuda İskariyot. Bunlara her zaman ilâhî sırları açıklardı; fakat, zekatları (toplayıp) dağıtmakla görevlendirdiği Yehuda İskariyot her şeyin onda birini çalardı.”

Üstad Necip Fazıl, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın çevresinde bulunan üç tipe dikkat çeker. Bunlardan birincisi, “onikilerin başında (Petros- Piyer) ve sonradan (Pavlus- Pol) vardır. Şu, Hıristiyanların (Sen Piyer) ve (Sen Pol) dedikleri…” İkincisi, “Hele (Saul) isimli, yüzünün bir tarafı felçli, korkunç ve mecburi bir sırıtış sahibi (Pil), Kâinatın Efendisine kadar hak ve münezzeh İsâ dininin ilk tahrifçisi olmak ve Hazret-i İsâ’yı Allah’a ortak koşarcasına büyütmek, Allah’ın oğlu saymak gibi bir şüphe altında öyle bir Yahudi tipidir ki” (…) “…büyük bir ihtimalle, arkadaşı (Sen Piyer)le beraber, Hazret-i İsâ’nın münezzeh olduğu (Katolisizm- Katoliklik) mezhebinin bütün abeslerini getiren insandır”… Ücüncüsü ise, “havariler arasında görünüp Yahudilik adına casusluk ve tuzak kuruculuk rolündeki, gaye ve dava haini (Yuda)dır… İsmi, her nerede ve ne şekilde olursa olsun mücerred hiyanet ve ihanete ve topyekûn Yahudi milletine “âlem-işaret” teşkil eden denaet ve şenaat remzi bu adam, “insanoğlu alçalınca nereye kadar alçalabilir?” sualine cevap teşkil edebilecek, tarihte üç beş adamdan biridir ve doğrudan doğruya Yahudinin, Yahudiliğin ruh kumaşına misaldir.” 

Arş horozu, dolayısıyla da muktedirlik makamı ile doğrudan ilişkisine gelince, o da şu: “Bir masa… Etrafında 12 havarî… Ortada Hazret-i İsâ… Gece… Duvarda çıralı meşaleler yanıyor. Hazret-i İsâ mukaddes başının etrafında (Rönesans) ressamlarının hayal ettiği gibi değil de, göze görünmez İlâhî nurdan bir hâle, konuşuyor:

“Bu gece, sabaha doğru, horoz ötmeden, aranızdan biri beni ele verecektir! Beni inkâr edecek ve küçük bir menfaate satacak!..”

“Öyle de oldu. (Yuda), Romalı vâliye giderek, harıl harıl aranmakta olan Resûlün yerini haber verdi. Yanlışlıkla bir başkası tutulmasın diye de şöyle bir yol gösterdi:

“Meclislerine girdiğim zaman kime doğru ilerler, onu kucaklar ve öpersem İsâ odur!”

“Zifirî karanlıkta, önlerinde Yuda, kargılı Roma askerleri İsâ Peygamberi tutmaya gidiyorlar… (Yuda) içeri girip, tevekkülle kaderin tecellisini bekleyen Hazret-i İsâ’ya sarılıyor, onu öpüyor ve Romalı askerler içeriye dalınca, şu yüzden veya bu yüzden, doğrusu Allah’ın, kulu ve Resûlü Hazret-i İsâ’yı saklaması yüzünden, (Yuda)yı tutuyorlar… (Yuda) avaz avaz çırpına çırpına “ben o değilim!” diye çığlığı basıyorsa da aldıran olmuyor. Gece, birtakım cânilerin üstlerine gerilmesi için hazırlanmış olan çarmıhların yanına İsâ diye (Yuda)yı sürüyorlar, çarmıha geriyorlar ve ellerinden ve ayaklarından çiviliyorlar… Böylece (Yuda), İsâ Peygamberi tanıtmakta bir yanlışlık olmasın derken, İlâhî ferman asıl yanlışlığı onda gösteriyor ve herkes yüzü gözü kan içinde ve tanınmaz biçimde (Yuda) yerine Hazret-i İsâ’nın asıldığını sanıyor.”  

Ayet meâli: “Ve: “Biz, Allah’ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa’yı gerçekten öldürdük.” demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.” (Nisa Suresi, 157. ayet)

“Allah’ın sadece kulu ve Resûlü Hazret-i İsâ’yı, İdris Peygamber misali, göğe kaldırılmış ve haklarında asla “İsevî” tabirinin kullanılmaması gereken Hıristiyanlara, onun, kendisini insanlığa feda ve kurban ettiği şeklinde bir masal bırakılmıştır. İnsanlığı kurtarmaya gelen bir resûlün, hastayı tedaviye koşan bir doktor gibi, nefsini feda ve kurban etmeye ihtiyacı yoktur. Böyle bir zan, Allah tarafından teyidli bir Resûl’e, başka bir çare bulamadığı ve kurtarıcılık kudretine gücü yetmediği bir zaaf ve eksiklik isnadı olur ve çıksa çıksa Resûlü ve resûllük şanını inkâra çıkar.”
“Mutlak inkılâb yolunda, nefesi için harekete geçen ve tenzihçi havarîlerinin aynı usûlle gidişini ve bu gidiş sonunda koca bir imparatorluğu devirişini gerektiren Hazret-İsâ’yı böyle anlamak lâzımdır.” 

Not: Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, Filistin’de ilahî tebliğe başladığında kendisine putperest Romalılardan ziyade Yahudiler karşı çıkmıştır. Hazret-i İsâ Aleyhisselâm zamanında Filistin, Roma İmparatorluğu’nun kontrolündeydi. Bet-Makdis’de (Mescid-i Aksâ’da) tefecilik yapan Yahudilere müdahale eden Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, Filistin’deki Roma Vâlisi Pontius Platus’a, “Yahudi Kralı” olmak istiyor şeklinde şikâyet edilince, ok yaydan çıkıyor ve Hazret-i İsâ Aleyhisselâm hakkında çarmıha gerdirme teşebbüsüne varan adlî kovuşturma macerası böylece başlamış oluyor.

Günümüz dünyasında, dünkü Roma İmparatorluğu’nun muadilinin Amerika olduğu söylenebilir. Gerek Amerika ve gerekse 2. Dünya Savaşı (1945) sonrası Amerika’nın tasarrufunda sığıntı olarak varlık gösteren pek çok devlet veya devletciğin derinden güdücüsünün aslında Yahudi olduğu malûmdur. 1948 yılında kendisini aşikâr eden Yahudi, bugün daha bir azgınlaşmış ve Arz-ı Mevud iddiasını alenen dillendirmektedir. Bu iddiasını gerçekleştirmek uğruna, Allah’ın kıyamet öncesi bir vaadi olan “İstikbâl İslâmındır” mânâsını olabildiğince engellemek istemektedir. Bu bilgiler ışığında, Roma İmparatorluğu zamanından olanlarla, bugünkü Amerika’nın hükümranlığı zamanında olanlara analojik bir çerçeveden bakıldığında çok enteresan bir manzara ile karşılaşmak mümkündür. Bu manzaranın göbeğinde “Beyin Kontrol(ü): 854: Çarmıh” terkibini görmemek mümkün değildir.   

Not: İmam-ı Şafii Hazretleri, “Fitne zamanında hakkı tutanları nasıl anlarız?” sualine karşı verdikleri cevab: “Düşman oklarını takib ediniz, o sizi Hak ehline götürür.” 

Telegram ekseninde söylersek, düşman oklarını takib edenler “öpülenin” Kim olduğunu da görürler!

Bu mevzuya devam edeceğiz.

Baran Dergisi 569. Sayı