Eski Yunan mitolojisinde sağlık ve hekimlik tanrısı olan Asklepios, Apollon’un oğludur. Mitolojik anlatımlarda, Teselya Kralı Phlegias’ın kızı Koronis(1), tanrı Apollon ile sevişir ve ondan gebe kalır. Koronis, tanrının dölünü karnında taşırken Arkadya’dan(2) gelen bir yabancıyı da yatağına alır.

Apollon’un bembeyaz kuşu kuzgun (karga), olayı görüp Apollon’a haber verir. Apollon bu kara haber karşısında öyle bir kızar ki, bembeyaz karga bir anda simsiyah olur. Aldatıldığını öğrenen Apollon, Koronis’in bir odun yığınının üstünde dipdiri yakılmasına karar verir. Koronis tam alevler içinde ölmekte iken, Apollon Koronis’in karnını yararak, kendi kanından olan çocuğunu kurtarır. Çocuğu büyütmesi ve yetiştirmesi için at adam Kheiron’a(3) teslim eder.

Yine eski Yunan Mitolojisinde, tabiatın içinde yaşayan, tabiatın sırrına ermiş, güneşin altında şifalı sulardan ve otlardan yararlanma yollarını bilen bir varlık olarak bilinen Kherion, Asklepios’a hekimlik sanatını öğretir. Kherion’un rahle-i tedrisinden geçen Asklepios, iyi bir hekim olarak yetişir; hekimliğin ve cerrahlığın bütün bilgilerini edinir. Bu arada hemen şunu da söylemek gerekir ki, yine Mitolojik anlatımlarda, Asklepios’dan sonra hekimlik sanatı, Asklepios’un kızı Hijye (günümüz tıb dünyasında Hijyen kavramı olarak yer eden Hygieia Yunanca sağlık anlamına gelir) ve oğlu Asklepiades tarafından sıkı bir lonca düzeni içinde devam ettirilmiştir.

Not: Eski Yunan kültüründe hekimlerin tanrı soyundan geldiğine inanılırdı. Bu hekimlerin, sağlık ve şifa tanrıları adına yapılan tapınaklarda mesleklerini icra etmeleri sağlanırdı. Bu tür tapınakların en bilineni Aesculapius’dur. M.Ö. 1200’lerde yaşadığı sanılan Aesculapius, sonradan tanrı statüsünde değerlendirilerek sağlık tanrısı olarak kabul edilmiştir.

Asklepios’un yetiştirdiği hekimler, onun sanatını sürdürüp, onun adına tapınaklar, diğer bir ifadeyle de şifahaneler (Asklepeion) açmışlardır. Antik Yunanda en önemli üç Asklepeion vardı ve bunlar; Epidor, İstanköy (Kos) adası ve Bergama’da (Batı Anadolu) bulunuyorlardı.(4)

Not: “Buraya ölüm giremez!” Bu söz, binlerce yıl önce şifa merkezi olarak kullanılan Bergama (Pergamon) Asklepeionu’nun giriş kapısında yazılıdır. Pausanias’a göre Bergama’da ilk Asklepios Tapınağı M.Ö 4.yy’ın ilk yarısında kurulmuştu.

Not: Asklepion adı, eski Yunan’ın ve Roma’nın sağlık tanrısı olan Asklepios’dan gelmektedir, şifa yurdu anlamına gelir.

Asklepion’lar birer sağlık yurdu, şifa merkezi, külliye ve tapınak kompleksidir. Buralarda hasta kabul ve bekleme yerleri, bakım odaları, gimnasiumlar, gezi alanları, banyolar ve havuzlar vardır. Mistik işlemlerden geçirilen hastalara uyku seansları yapılması ve görülen rüyaların yorumlanması, suyla arınma, terleme, müshillerle ve kusma ile iç temizliğin sağlanması, perhiz ve oruç gibi uygulamalar, su ve çamur banyoları, masajlar, şifalı otlarla yara bakımı, bu otların kaynatılıp içirilmesi, kremlerle yağlanmalar ve telkin gibi çeşitli tedaviler uygulanırdı.

Asklepionlara ağır hastalar ve hamile kadınlar alınmaz sadece iyileşme ihtimali olan hastalar kabul edilirdi. Ölümün tanrıların gücünü azalttığı inancından dolayı, kapısında “ölümün girmesi yasaktır” yazısı bulundurulan Asklepionlarda, ölüm döşeğinde olan hastalar içeri alınmaz, içeride tedavi görenlerden ölmek üzere olanlar ise dışarı çıkarılarak dışarıda ölmeleri sağlanırdı.

Bergama Asklepionu kentin batı kesiminde, denizden 108 metre yükseklikte ve rüzgârlardan korunabilir bir yerde konuşlandırılmıştır. Bergamalı ünlü hekim Galen, Bergama Asklepionunun Misi Dağları’nın (Geyikli) ayaklarında, hava akımlarından korunmuş, temiz havası ve suyu olan uygun bir yerde kurulduğunu söyler. Ozan ve tarihçi Horas ise “oraya sıcaklar sıtma götürmez, orada vasiyetnameler açılmaz” diyerek yerin uygunluğunu belirtir.

Not: Batı Anadolu’da, meselâ Bergama’da konuşlandırılan Asklepionlar, bugün hava ve oksijen zengini olarak bilinen Kaz Dağı eteklerinde konuşlandırılmış olması, aslında dönemin sağlık ilmi hakkında çok önemli bilgiler vermektedir.

Günümüz Bergama’sında yer alan antik Bergama (Pergamon) sağlık yurdu Asklepionun kuruluşu MÖ IV.  yüzyıla uzanır. Bergama Asklepionu’nda kutsal su akan çeşmeler, kuyu ve havuzlar, uyku odaları, kutsal geçit, tedavi odaları, toprak gezinti alanları, spor alanı (gymnasium), tiyatro ve kütüphane yer almaktadır. Kutsal kuyudan alınan su, çeşitli kaplarla çekilerek yıkanma ve özellikle içme suyu olarak kullanılıyormuş. Göz hastalıkları olanlar, bu suyla göz banyosu yaparak, göğüs hastalıkları ve astımdan yakınanlar, romatizmal ağrıları olanlar suyu içerek şifaya kavuşuyormuş. Kutsal kuyu’nun hemen güneybatısında uyku odaları yer alır. Ne ilginçtir ki, uyku odasına girmeden önce hastalar yıkanıp beyaz giysiler giyer, kuşak ya da yüzüğünü çıkarır ve bir de Asklepios’a bir kurban adar. Hastalar uyandığında ya iyileşmiş olurlar ya da rahiplere anlatacağı bir rüya görmüş olurlar. Görülen rüya yoruma tabi tutulur ve buna göre de rahipler, tedavi yollarını hastalarıyla paylaşırlar. Hastalara uygulanan tedavinin üç temel özelliği vardır: Perhiz, sıcak ve soğuk banyo, beden hareketleri, diğer bir ifadeyle de riyazet, yani idman veya jimnastik.

Not: Asklepionlarda tedavi olan hastalar tapınaktan çıkmadan önce paranın yanı sıra kendi adını taşıyan, hastalık ve tedavinin kayıtlı olduğu adak niteliğindeki bir tableti tapınağa bırakırlardı. Bu tabletler tapınağın duvarlarına asılır ve böylece tapınağa yeni gelecek kişilerin güven duymaları sağlanırdı. Tedavi olan hastalar mali durumuna göre adakta bulunurlardı. En fakir olanlar ayakkabılarını veya şarapla tatlandırılmış yulaflı keklerini verirken, zengin olanlar ise domuz veya koyun adarlardı. En kabul gören adak ise horozdu. Tedaisi, Sokrates’in horoz borcu!

Bergama Asklepionu tam bin yıl boyunca dünyanın her yanından gelen hastaları iyileştiren, özellikle de ruh hastalarının tedavisinde öne çıkan bir merkez olarak bilinirdi.(5)

Not: Eski Yunan tanrıları arasında ününü en uzun sürdürenlerden biri de Asklepios’dur. Asklepios, Ortaçağ Avrupası’nda da karşımıza çıkar. Dönemin hekimleri, Asklepiades adında bir lonca etrafında bir araya gelerek Asklepios’u yâd ederlerdi. Vakti zamanında Kos (İstanköy) adasında yaşayan Hippokrat’ın da bu geleneğin bir üyesi olduğu rivayet edilir. Bu arada hemen şunu da söylemekte fayda vardır. Bugün hekimliğin sembolü olarak kabul edilen kadüse, sağlık ve hekimlik tanrısı olarak kabul edilen Asklepios ile doğrudan ilişkilidir.(6)

Evet; Asklepios’un bakıcısı ve hekimlik alanında yetiştiricisi, Kentaurların en meşhuru, en bilgini, en akıllısı olan Kherion, Kronos ile Philyra’nın oğludur. Yarı insan, yarı tanrı olduğu için ölümsüz olduğuna inanılan Kherion, doğanın sırlarına ermiş bir varlık olarak nam salmıştır. Açık havada, güneşin altında, şifalı sulardan ve otlardan faydalanma yollarını iyi biliyor ve tüm bildiklerini Asklepios’a da öğretiyordu. Onun dünyanın en iyi hekimi olarak yetiştirilmesini sağlıyordu.

Asklepios böylece usta bir hekim olarak yetişir, hekimliğin ve cerrahlığın tüm bilgilerini edinir. Daha öteye giderek, ölüleri bile diriltmeye cur’et eder. Bu mevzuun Mitolojideki hikâyesi ise şu şekildedir: Tanrıça Athena(7), Gorgo canavarı(8) öldüğü zaman bedeninden akan kanı toplamış ve Asklepios’a vermiştir. Gorgo’nun sağ tarafındaki damarlarda zehirli, sol tarafındaki damarlarda ise şifalı kan bulunurmuş. Asklepios bu şifalı kanla ölüleri diriltmeye başlar. Amma velakin, Kronos’un(9) diğer oğlu ve Ölüm Tanrısı olarak bilinen Hades’in(10) bu işe canı çok sıkılır. Haklıdır da, çünkü; cehennemlerin, karanlık âlemlerin ve ölüler diyarının tanrısı olarak işine karışıldığını düşünmektedir. Zeus’a gider ve; “Senin torun Asklepios var ya, senin ölüm emri verdiğin ve benim de öldürmeye çalıştığım insanları yaşatarak sana karşı geliyor.” Bunun üzerine Tanrı Zeus, doğal düzeni bozan hekimin, yâni Asklepios’un üzerine bir yıldırım salar ve onu öldürür.

Not: Gorgo canavarı ve onun sağ ve sol damarlarında bulunan zehirli ve şifalı (panzehir) kan! Akabinde üç kızkardeş olan Gorgo canavarlarının şaçlarının yılan suretinde olması. Ve; kadüsede, asanın etrafında dolanan iki yılandan birinin zehir, diğerinin ise panzehir (ruh ve nefs!) sembolizmine yol vermesi!

Not: “Kan, “ruh, hayat ve nur”un Heba yönünden tab’ıdır; görünen âlemin madde ve mânâda kanadı… Alak: Kan. Kızıl veya koyu uyuşuk kan. Yapışkan ve ilişken nesne. Bir işe başlayıp devamda olmak. Bir şeye ilişip tutunmak. Aşk ve muhabbet eylemek… Alâka: İlişik, rabıta. Gönül bağlama. Sevgi. Taalluk. Münasebet. Malikiyet. İrtibat. Tasarruf. Hisse… Alâka, edebiyatta, bir kelimenin hakiki mânâsından, kasdedilen bir hakikate köprü olarak “mecaz” kullanımıdır.”(11)

Horoz Borcu mevzuu içerisinde Arş horozu açılımına benzer bir zenginlikte olan bu mevzuya devam edeceğiz.
 
1-Koronis, tıbbın ve sağlığın tanrısı Asklepios’un annesidir. Apollon’dan gebe kaldıktan sonra onu aldatır ve bunu öğrenen Apollon, Koronis’i cezalandırmak için Artemis’ten yardım ister. Artemis Koronis’i diri diri yanması için odun yığınının üzerine atar, ölmek üzere olan Koronis’in karnından Apollon çocuğu Asklepios’u alır.

2-Arkadya, eski Yunanistan’da Mora Yarımadası’nın (Peloponnesos) orta kesiminde dağlık bir bölgenin adıdır. Adını bir mitolojik karakter olan Arcas’tan alır.

3-Kheiron, Kronos ile Philyra’nın oğludur. Efsaneye göre, Philyra’yı elde etmeyi aklına koymuş olan Kronos, karısı Rheia’nın kıskançlıklarından korunup yakalanmamak için bir at kılığına girerek Philyra ile birlikte olur. Bu birliktelikten at adam Kheiron dünyaya gelir. Kheiron bütün kentaurosların en akıllısı ve bilgesidir. Adı "El" anlamına gelen “Kheir”den gelir. Çünkü eli her işe yatkındır. Çok iyi hekim, cerrah, müzisyen olmasının yanı sıra, av ve savaş oyunlarında ustadır. Mitolojinin ünlü kahramanları Theseus, Akhilleus, Askleipos ve İason’u eğitip yetiştirmiştir. Çok yetenekli gördüğü Asklepios’a hekimliğin tüm ayrıntılarını öğretir. Öğrencisini o kadar iyi yetiştirir ki, Asklepios gün gelir hekimlik ve cerrahlıkta Kheiron’u geçer. Öte yandan Kheiron’a her türlü desteği esirgemeyen tanrılar vardır. Athena bir gün ona gorgonların en ünlüsü olan Medusa’nın kanını verir. Medusa’nın kardeşleri Stheino, Euryale ölümsüz olmalarına karşın, Medusa ölümlü idi. Medusa’nın bedeninin sol tarafındaki damardan akan kanın çok şiddetli bir zehir içermesine karşın, sağ taraftaki damar ise adeta bu kuvvetli zehrin panzehir özelliğini taşır. İşte, Athena’nın iki ayrı kapta Askleipos’a verdiği bu zehir ve panzehir sayesinde Askleipos, çok güçlü ilaçlar yapar ve ölümcül pek çok hastalığı iyileştirir, hastayı hayata döndürür. Hatta efsaneye göre Kheiron’la birlikte bu ilaçlarla ölmüş kişileri bile hayata döndürürler.

4-http://www.girgin.org/yazilarim/asklepios.htm

5-https://argoscelik.blogspot.com.tr/2012/02/olumun-yasaklandg-vasiyetnamelerin.html

6-http://yunanmitolojisi.blogspot.com.tr/2007/10/asklepios-aesculapios.html

7-Athena, Yunan mitolojisinde akıl, sanat, strateji, barış ve savaşın tanrıçasıdır. Roma mitolojisinde Minerva diye anılır. Babası Tanrıların başı Zeus, annesi ise Zeus’un ilk karısı olan Hikmet Tanrıçası (bilgelik ve zekâ sahibi bir titan) Metis’tir. Sembolleri, kalkan, mızrak, zeytin dalı ve baykuştur. Mızrak savaşı, zeytin dalı barışı, baykuş da bilgeliği temsil eder. Athena, Atina kentinin baş tanrıçası ve koruyucusudur, kent ismini de ondan almıştır. Athena ve sembolize ettiği karakterler birçok kültürde benzer formlarda bulunur. Athena ayrıca Troya savaşında Akhaların yardımına koşup tahta atın yapılmasına yardım etmiştir. Athena özel bir kalkan taşır. Bu kalkan Aegis olarak isimlendirilmiştir. Kalkanın üzerinde, değişik süslemelerle birlikte medusa’nın başının resmi bulunur. Bu kalkanın önünde en güçlü ordular bile bozguna uğrar.

  8-Yunan mitolojisinde Sthenno, Euryale ve Medusa adlı üç kızkardeşin her birine Gorgon veya Gorgo denilir. Gorgonlar, kimi zaman kanatlı, yılan saçlı, korkunç suratlı dişi yaratıklar olarak düşünülmüştür. Yunan mitolojisinde Gorgonlar başlığı altında genellikle Medusa ve kızkardeşleri yer alır. Ancak Yunanca’da “Gorgon” kelimesi, “korkunç, dehşet verici”  anlamındaki “gorgos” kelimesinden türemiştir. Gorgonların bakışlarının, karşılarındaki kişinin taş kesilmesine neden olacak denli etkili olduğuna inanıldığı içindir ki korunmak istenen nesne veya binalara bir Gorgon sureti iliştirmek, antik Yunan medeniyetinde bir adet haline gelmiştir. Gorgonlar, denizin her türlü tehlikelerini temsil eder. Deniz canavarlarının atası Phorkys ile Keto’dan türemişlerdir. Ayrıca kız kardeşlerden Euryale’nin ismi “tuzlu denizden gelen” gibi bir anlam taşımaktadır… Medusa Yunan Mitolojisinin en korkunç, en çirkin, en trajik kahramanıdır. Medusa efsanesi çağlara ve yörelere göre değişiklikler gösterir. Değişmeyen iki şey vardır: Yılanlanmış saçlarının çevirdiği taş edici bakışları ve Persesus (Babası Zeus annesi ise Akrisios kızı Danae’dir) tarafından öldürülmesi… Yunan mitolojisinde Medusa, saçları yılandan oluşan, gözlerine bakanları taşa çeviren yaratıktır. Yunan Mitolojisinde dişidir, bazı kültürlerde erkek ve hatta sakallı da tasvir edilmiştir. Medusa’nın hayatı hakkında mitolojide birkaç değişik rivayet bulunmaktadır. Erken Devir anlatımlarında Medusa’nın doğuştan canavar olduğuna inanılırken, geç dönemlerde önceleri güzel bir kız olarak hikâyeleştirilir. Genel olarak masum olup tecavüze uğradığı belirtilirse de Athena’nın onu kıskandığı da göz önüne alınırsa, hatta savunma amaçlı sembol olarak kullanıldığı dikkate alınırsa onunla rekabetinden dolayı cezalandırılması söz konusu olabilir! Efsanenin bu noktası karanlıktadır. Medusa Efsanesinin karanlıkta kalan bir başka yön ise Gorgon kardeşlerden tek ölümlü olanın o olmasıdır. Bu yüzden insanların kahramanı Perseus tarafından öldürülebilmiştir. Bir rivayete göre Medusa siyah gözleri, uzun saçları ve güzel vücudu ile kendini çok beğenen bir kızdır. Medusa, Tanrı Zeus’un oğlu Perseus’a âşıktır. Tanrıça Athena da Perseus’a âşıktır ve Medusa’yı çok kıskanmaktadır. Bu kıskançlıktan dolayı, Athena Medusa’nın yüzünü ölü yüzü gibi çirkinleştirir, saçlarını korkunç yılanlar biçimine sokar ve onun kimse ile ilişki kurmamasını sağlamak için gözlerine bakanı taş kestirir. Medusa’nın gözlerine bakan kişi anında taş kesilir. Erken Devir rivayetlerine göre; genç ve güzel bir kız olan Medusa’nın tanrıça Athena’nın tapınağında rahibelik yapmaktadır. Deniz tanrısı Poseidon ile ilişkiye girdiği için Athena tarafından bir canavara dönüştürülmek suretiyle cezalandırılır. Cinsel ilişkinin tecavüz yoluyla gerçekleştiği genel kabul gören rivayettir. Tecavüzden dolayı mağdur olmasına rağmen cezalandırılması da ona masum ve dramatik bir kişilik kazandırmaktadır. Medusa, Çirkinlikleri ve uğursuzlukları ile ünlü Gorgonların (mitolojik canavarların çoğu gibi Phorkys ile Keto’dan türemiş üç kızından biridir. Sthenno, Euryale ve Medusa adlı canavar kız kardeşler arasında ölümlü olan tek Gorgon Medusa’dır! Gorgonlar Phorcys tarafından yay ve ok ile kutsanmışlardı. Yaylar yeraltına aitti ve lanet getirdiklerine inanılmıştı. Medusa güzelliğinden dolayı lanetlendiğinde yayını onu lanetleyenlerden intikam almak ve eski güzelliğine sahip olabilmek için kullanacaktı. Medusanın lanetlendikten sonra yılanlardan ok yaptığına inanılır. Bakışları taşa çevirirken okları da hedefi yok ederdi. Medusa yayı sağ eliyle tutarsa lanet getirir sol eliyle tutarsa bakışları ile taşa çevirirdi…

9-Uranos ve Gaia’nın son oğlu olan Kronos titanlar soyundandır ve babası Uranos’u erkeklikten yoksun etmekle birinci kuşak tanrıların egemenliğine son vermiş, ikinci kuşağı başa geçirmiştir. Bu özelliği ile mitolojide önemli bir yeri vardır. Beş erkek titan ve altı kız titanın doğuşundan sonra Kronos’un dünyaya gelişini Hesiodos şu şekilde anlatır: “Bunlardan sonra Kronos geldi dünyaya, o art düşünceli tanrı, en belalısı Toprak oğullarının. Ve Kronos diş biledi yıldızlı babasına.” Kronos’tan sonra Toprak Ana (Gaia) Kyklopları ve Hekatonkheir’leri doğurduğu halde, Uranos hepsini çıkar çıkmaz Gaia’nın karnına geri tıkmakta, ve böylece onu inletmektedir. Gaia bir düzen kurar ve o düzeni oğlu Kronos eliyle gerçekleştirir.

10-Hades, Yunan mitolojisinde ölülere hükmeden yeraltı tanrısıdır. Zeus, yeryüzünün hâkimiyetini kardeşleri arasında paylaşırken Zeus’a gökyüzü, Poseidon’a denizler ve Hades’e yeraltı düşer. O artık ölüler ülkesi tanrısıdır; ancak kötü değildir.

11-Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası B-Yedi, -Matla’ Beyitler-, İBDA Yayınları, İstanbul, 2014, sh. 515-516..

Baran Dergisi 582. Sayı