Geçtiğimiz hafta CNN Türk’te bir tartışma programı yayınlandı. Mevzu “Astroloji Bir Bilim midir?” idi. 3 Astrolog karşısında 3 Bilim adamı... Böyle bir soru sorulduğu anda, Astroloji’nin bir bilim olmadığını anlıyorsunuz, bu maksatla soruluyor zaten. Sorunun cevabı belli olduğuna göre neyin tartışması?

Bilim tarafında yer alan birinci adamın tezi, “Astroloji burçlarının bilimsel yöntemlere göre hiçbir anlamı olmadığı, ölçülebilir olmadığı, ölçülemeyen hiçbir şeyin bilim olamayacağı” idi.

Buna karşılık Astroloji tarafında yer alan birinci adamın tezi kısa ve netti: “Astrolojinin bir bilim olduğunu iddia etmiyoruz zaten, Astroloji bir yorumdur” dedi.

Bu noktadan itibaren tartışmanın son bulması herkesin evlerine dağılması gerekirdi. Ama öyle olmadı. Cevval bilimciler, Astroloji’yi bilim olmadığı için gömmek için mahalle arasında dedikodu yapan teyzeler gibi bir üslupla (hiç bilimsel değildi doğrusu) ellerinden geleni yaptılar.

Astrolojinin bilim olmadığını kabul eden Astrologlar ise bu konuda fazla bir savunma geliştiremeyerek, neredeyse “biz de ekmeğimize bakıyoruz ağbi” noktasına geldiler.

Bilim “mutlak”lık iddiasında mıdır ki Astroloji’yi yargılamaktadır. “Herşey kendi esas ve usulü çerçevesinde değerlendirilir” gibi hemen anlaşılıverecek bir hakikat ortadayken hem de. Rüyaları temel alan psikanaliz, hangi “bilimsel ölçütle” rüyaların varlığını ispatlayabilir ki mesela?

Oxford Sözlüğüne göre astroloji: "Göksel cisimlerin hareketi ile göreceli pozisyonları ve bunların insan hayatı üzerindeki varsayılan etkilerin incelemesidir."

Türk Dil Kurumu'na göre astroloji: "Yıldız falcılığı".

Şimdi bu iki sözlüğün olaya bakışı bile “Astroloji” konusunda neden “fal” noktasında kaldığımızı da açıklıyor.

Astrolojinin bir ilim olduğunu biliyoruz. Hazreti İsa’dan çok önce de, çeşitli kültürlerde bunun izlerini bulmak mümkün. Babil, Yuan, Çin astrolojileri gibi. Üstelik bugünkü Astronomi ve Astrofiziğin temeli Astroloji’dir. Astroloji, insanoğlunun gökteki hareketlerin yerdekileri etkilediğini keşfetmesinin adıdır. Tabii “bilimsel” olarak bunu “ölçemeyiz” fakat bu bir vakıa olarak önümüzdedir.

Bugün şu günlük burç yorumlarının mucidi olan ve hali hazırda Astrologların kullandığı meşhur Batı Astrolojisi de kaynağını Müslümanların astrolojisinden (bilhassa Muhyiddini Arabi’den) alır. 16-17. Yüzyıllarda Batı’da yaygınlaşan Astroloji’yi araştırmacılar bugün “Hermes kültüne” dayandırılmaktadır. Hermes, bildiğiniz üzere İdris Aleyhisselam olarak incelenir Salih Mirzabeyoğlu’nun “Esatir ve Mitoloji” isimli eserinde. (Bkz. s. 54-60)

Mevzuyu “fal” noktasında eleştiren “bilimciler”, o noktada haklıdırlar. Fakat bu Astroloji’nin değil Batı Astrolojisinin suçudur.

Astrolojinin, kozmogoni ve kozmolojiden başlayarak kadim bilgiler ve sembollerle doldurduğu heybesi, insan hakkında, varoluş hakkında, âlem hakkında verdiği bilgiler, bir ilim olarak öğrenilmesi ve öğretilmesi için yeter sebeptir. Astroloji Ay’dan, Güneş’ten, Uranüs’ten, Neptün’den bahsederken, aslında çeşitli sembollerden bahsetmektedir. Yoksa “bilimsel olarak Koç burcu yoktur” demek, komik duruma düşmektir.

Astrolog Öner Döşer şöyle yazıyor:

“Doğu ve batı düşünce dünyasının en büyük âlimlerinden biri olarak kabul edilen Muhyiddin Arabi astrolojiyi “Âlemin sembolik dili” olarak görmekteydi. Titus Burckhardt’ın İbn Arabi’nin Mistik Astrolojisi adlı eserini çeviren Mehmed Temelli, Zodyak dergisinde yayınlanmış makalesinde şöyle diyor: “İbn Arabi’ye göre duyularla algıladığımız evren (zahiri âlem) bir hayaldir. Ancak boş, esası olmayan bir kurgu veya sanrı değildir. Kendinden üstteki bir gerçeklik seviyesine işaret eden, sembolik bir hayaldir. Dolayısı ile bu âlemde bulunan her şey, bir hakikatin sembolüdür veya başka bir açıdan açılımı, dışavurumudur. Dışımızdaki nesnelerin dizilişi, vuku bulan olaylar, hepsi bir hakikati ifade ederler. Ancak bizzat hakikat olmadıkları için de aynı zamanda hakikati örterler. Çıplak gözle algılayabildiğimiz gök cisimleri ve bunların içinde Güneş, Ay, gezegenler be burçlar da bu sembolik fonksiyona sahiptirler. Alemin bu sembolik dilini bilen (arif), nesneleri okuyabilir. Çünkü evren “büyük kitap”tır.”

Bilim adamlarının (astronomi ve astrofizik) kendi “bilimsel” gerçekliklerinin “Astrolojik” gerçeklere uymuyor oluşunu “ölçemiyoruz o halde yoktur” şeklinde reddetmeleri ile bir yere varılamayacağı açık. Popüler Astrologların ise bu işin ilmî kısmından ziyade, “fal ve kehanet” kısmına odaklanmaları ayrı bir problem. Bu iki kesimin “astrolojiyi” tartışmasından hiç bir şey çıkmayacağı da…

Astroloji hakkında Müslümanların da çok bilgili olduklarını sanmayalım. “Ben inanmıyorum” şeklinde Astroloji’yi bir “inanç” meselesi olarak görenler çoğunlukta. Yani Astroloji deyince kafasında sadece “fal” şekillenenler. Bazı ilahiyat “profesörleri” de avamdan farklı düşünmüyor bu konuda.

Meseleye nasıl yaklaşılması gerektiğine dair, Salih Mirzabeyoğlu’ndan bir ölçülendirme ile bitirelim:

“Hakîm, hekim ve kâhin, yaptıkları işin meçhule bakan ve uman yönüyle, tarihte bazen aynı mânâda kullanılmıştır. Lûgat’ta da, hakîm’in bir mânâsı, “hekim”; kâhin’in de âlim. Adem Aleyhisselâm’dan Allah Sevgilisi’ne gelen yekpâre bir mânâ olan İslâm, Allah Sevgilisi’nde en tam ve kâmil olarak nihayetlenmiştir; insanlık tarihinin bu asıl kolu ve ondan katışıklar hâlinde tecelli eden sayısız bâtıl yol… Hepsini birden ifâde edici “dinler tarihi, medeniyetler tarihi, düşünce tarihi, astroloji tarihi, tıb tarihi” vesaire gibi mevzuuna mahsus genel ve toptancı araştırmalarda, sözkonusu ölçülendirme daima göz önünde bulundurulmazsa, mevzuundaki bir hüküm gibi mevzuun kendi de hakiki imân sahiblerinin o devirde imân kutbundan gördükleri ve işledikleri iken, bâtıl kutba atfedilebilir, tevil edilebilir. Bu türlü KANMA HİSSİ’ne karşı, hep sözkonusu ölçülendirme dikkati içinde olmak, “elini küfre bile değdirse şeriat doğar” hikmetinin tatbikini göstericidir.” (Ölüm Odası – B Yedi – Giriş, s. 133)

Baran Dergisi 554. Sayı