Av. Abdullah Özbek: Ergenekon ve Paralel Bir Madalyonun İki Yüzüdür
Geçtiğimiz hafta bir çok hukuksuzluğun yapıldığı Dost Tarikatı davasında Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurular sonucunda yeniden yargılama talebinin kabulü ile Abdüsselam Tutal, Selim Aydın ve Emin Koçhan tahliye edilmişti. Dost Tarikatı davasını, İhsan Güven cinayetini ve bu davada hukuksuz şekilde verilen cezaları davanın avukatlarından ve takipçilerinden Abdullah Özbek’e sorduk. Özbek davada yapılan hukuksuzluklarla alâkalı çarpıcı açıklamalarda bulundu. İşte o röportaj:
 
Dost tarikatı davasındaki tahliye süreci nasıl işledi?
Dosyayı inceledik. Dosyada, tahliye olan üç sanığın 2013’ün Mart ayında bireysel olarak Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yaptığını gördük. 2012’de ceza kesinleşmişti. 2013 yılında Anayasa Mahkemesi’ne yapmış oldukları bu müracaat, 3 Temmuz 2015’te sonuçlandı. Sorgularında avukat bulundurulmaması sebebiyle bu üç arkadaş serbest bırakıldı.
Aynı zamanda yazarımız olan Burak Çileli ve Burhanettin Yalçın’ın son durumları nedir?
25 Mayıs 2015 itibariyle onlar için de bir müracaat da bulunduk. Şu anda süreç devam ediyor, 15-20 gün içerisinde olumlu bir şekilde neticelenmesini bekliyoruz.
“Dost tarikatı kumpası” mevzuunun aslı nedir?
Bu dosya henüz kesinleşmemişken ve süreç devam ederken, Savcı Zekeriya Öz 2007 yılında Ergenekon’la ilgili iddianame hazırlıyordu. Zekeriya Öz, “İhsan Güven cinayetinin, Ergenekon ile bağlantılı olduğunu ve bu cinayetin Ergenekon’un talimatı üzerine işlendiğini” ifade ediyor. Böylece Dost Tarikatı davası ile Ergenekon davası arasında bir bağlantı kurmaya çalışıyorlar. O dönemlerde dosya ile alakalı, “Ergenekon ile dost tarikatı davaları arasında bağlantılar var, siz bu dosyaları birleştirin” şeklinde bir yazı geçiliyor. Asıl mevzu ise şu; “kardanadam111” adlı e-mail adresinden bir ihbar maili geliyor. Bu mailden yola çıkarak Ergenekon ile dost tarikatı arasında bir bağlantı olduğu kanaatine varılıyor. “Kardanadam111” takma adını paralel yapının elemanları kullanıyor. Hatta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda da fişleme mevzusu ortaya çıkmıştı. Bu meselede de “111” ile alakalı meseleler vardı. Burada mesele bu asılsız ihbardan yola çıkarak İbda ile Ergenekon’u bağlantılı hâle getirip, ortak iş yapıyorlarmış gibi göstermeye çalışmaları… Düpedüz bir kumpas… Bu kumpasla bir taşla iki kuş vurma derdindelerdi. Nihayetinde bunu yapamadıkları için Danıştay baskını dosyasına sarıldılar ve bu dosyayı Ergenekon’un içine attılar.
Burak Çileli ile ilgili iddia da çok ilginç; “adres bildirdiği” için müebbet hapis cezası verilmişti. Bunun hukukta yeri var mıdır?
Bu hâdisenin hiçbir hukukta yeri yok. Zaten Burak Çileli, “o tarih itibari ile tadilat işleri ile uğraşıyorum” diyor. Davada sanık pozisyonunda olan beş kişi birbirini tanıyalı daha üç-beş ay anca olmuş. Açıkçası birbirini doğru-dürüst tanımayan bu beş kişi planlı bir şekilde cinayet işlemekten aynı dosyadan ceza alıyor. Salih Mirzabeyoğlu “önce adamı bul sonra delilleri düzeltin” diyor ya, aynen öyle bir dava.
Selim Aydın ile Emin Koçhan’ın o tarihte okulda olduğuna dair belgeler var. Bu konuyla alakalı neler söyleyebilirsiniz?
Evet, okulda olduklarına dair belgeler mevcut. Bu dosyada gerçekten çok fazla hukuksuzluk var. Mesela sanıklardan birisi emniyette işkence altında cebren verdiği ifadesinde “İhsan Güven’e iki el ateş ettim” diyor; ancak otopsi raporunda İhsan Güven’in kafasından bir el ateş edilerek öldüğü ortaya çıkıyor. Sonra sözlerine “yanındaki yardımcısına da sıktım, onu da omzundan vurdum” diyor. Hâlbuki kadın iki göğüs arasından vurulmuş. Yani ifadelerle mevcut otopsi raporu çelişiyor, bu çelişkiler hiçbir şekilde dikkate alınmıyor. Kamera görüntüleri vesaire ortadan kayboluyor, bu sorgulanmıyor. Bu dosya İbda bağlılarına yönelik dosyalar arasında hakikaten en çelişkilerle dolu olanı... Diğer dosyalarda 3-5 tane çelişki veya hukuksuzluk varsa, bu dosyada 30 tane var. Hiçbir çelişki giderilmemiş. Her şey kanıtlanmış gibi sanıkların aleyhine yorumlanmış. Hukukta suçun bir statüsü vardır, silahı çekip vuranla silahı ona verenin yahut azmettirenin statü farkı vardır ve alacakları ceza da farklıdır. Bu kural da göz önüne alınmamış. Kafalarına göre ortaya attıkları azmettirene de, adres gösterene de, silahı sıkana da müebbet hapis cezası vermişler.
Burak Çileli’nin ve Burhanettin Yalçın’ın davası 15 gün içerisinde neticelenir dediniz. Eğer kabul edilirse tahliye süreci ne zaman başlar?
Normalde yeniden yargılama kabul edildiğinde infazın durdurulması gerekiyor; fakat İlhan Doğan’ın dosyasında yeniden yargılamayı kabul edip infazın devamına karar verdiler. Burak Çileli’nin ve Burhanettin Yalçın’ın durumunda da böyle bir riskimiz var. Yeniden yargılamayı reddetmek gibi bir şansları kalmadı artık; ama infaz noktasında soru işaretleri var. Aynı davada, aynı cezayı almış, aynı statüde yargılanmış beş kişiden üçü ifadeleri avukatsız alındığı için serbest bırakılıyorsa diğer ikisinin de ivedilikle serbest bırakılması gerekmektedir ki onların da ifadeleri avukatsız alınmıştır. En azından emsal teşkil edecek durumu var. Dolayısıyla Ağustos ayının ortalarına doğru bir netice bekliyoruz. Eğer netice olumsuz sonuçlanırsa Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapmaktan başka hukuken bir yol kalmıyor. O da sürecin en az iki-üç yıl uzamasına sebep olur. Bu da çok büyük haksızlık olur.
İlhan Doğan’ın da yeniden yargılanmasının kabul edilmesine rağmen tahliye edilmemesinin sebepleri nelerdi?
O dava ile alakalı ortaya çıkan yeni deliller vardı. İlhan Doğan davasındaki hâkim şu anda tutuklu. İddianamesini hazırlayan savcı meslekten ihraç edildi. Anayasa Mahkemesi 2-3 yıldan beri bu yönde kararlar veriyor. Avukat yardımından yararlanmayanların dosyalarını bozup “yeniden yargılansınlar” diye gönderiyor. Biz bunların hepsini tek tek dile getirip talep ettik. Bunun bir neticesini bekliyoruz. Eğer bundan da bir şey çıkmazsa en son çare olarak yine Anayasa Mahkemesi’ne gideceğiz. Bu süreçte Anayasa Mahkemesi’ne giderdik; fakat hem HSYK’nın atamalarını bekledik olası bir karar değişikliği olur diye, hem de yeni çıkan delilleri değerlendirip yeniden taleplerde bulunduk.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Özellikle İhsan Güven davası Ergenekon’la Paralel’in aslında bir madalyonun iki yüzü olduğunu gösteren ve ona işaret eden bir davadır. Bence bu davanın en kıymetli özelliği bu nokta... Ergenekon dediğimiz mevcut statükoyu korumaya çalışan yapıyla “Paralel” dediğimiz yapı birdir-aynıdır. Bu davanın üzerine çok fazla gidilmesi gerekmektedir.
Teşekkür ediyoruz.
Ben de teşekkür ediyorum.
Baran Dergisi 445. Sayı