Bir sorusu olup olmadığını soran Carlos’a, Av. Güven Yılmaz öldürülen DAEŞ lideri Ebubekir el-Bağdadi hakkında konuşabileceğini söylüyor.

(Carlos, Bağdadî’den bahsetmeden önce, konuşmasının başında 25 Ekim’de hayatını kaybeden bir Fransız profesörden bahsediyor. Profesörün Bordo Üniversitesi’nde görevli iken bir dergi çıkardığını ve derginin on sene önce yayın hayatının sona erdiğini belirten Carlos, dergide kaliteli yazarların bulunduğunu ve Fransız profesörün sisteme karşı bir tavrı olduğunu söylüyor.)

Şimdi, öldürülen DAEŞ lideri Ebubekir el Bağdadî’den bahsedebiliriz. Bağdadî ile aynı jenerasyona mensup değiliz. Benim Bağdat’a ilk gittiğim zamanlarda sanıyorum ki o dört yaşında bir çocuktu. Kendisi Bağdatlı da değildi; Bağdat’ın kuzeyinde bulunan Samarra’da doğmuştu. Doğduğu ve büyüdüğü yer olan Samarra bir Sünnî bölgesiydi. Esasında Irak’ta Şii bölgeleri, Sünnî bölgelerine göre daha fazladır; çünkü Irak nüfusunun çoğunluğunu Şiiler oluşturur. Bağdat’a 1974 senesi Temmuz ayının başlarında gitmiştim. Bir şekilde Irak’a geçmeyi başardım. Irak ve Baas Partisi hakkında bilgi sahibiydim; fakat oraya ulaştığımda duyduklarımla bu ülkeyi daha iyi anladım. Mesela, bir büyükelçinin, İsrail’e çalışan bir ajanın ölümüm üzerine pazarlık yapma teklifini söylemesi anlamamı sağlayan hadiselerden biri oldu.

1974 yılına kadar Irak’ta hiç bulunmamıştım. O sene Irak’ta ev ev, her hanede kaç kişinin olduğunun öğrenildiği bir nüfus sayımı yapıldı. İktidar Sünnîler tarafından kontrol ediliyordu. Hükümet Şii karşıtıydı. Buna mukabil hükümette Şii ve Hıristiyanlar da bulunuyordu. Saddam Hüseyin’in bir çok politik meseleyle ilgilendiği, Hasan el-Bekir’in ise başında bulunduğu Baas hükümetinin yapmış olduğu nüfus sayımlarında ortaya çıkan neticeye göre; nüfusun sadece yüzde 17’si Sünnî Araplardan oluşuyordu. Elbette Sünnî olmayan Arapların yanı sıra Arap olmayıp Sünnî olan unsurlar da vardı. Türkmenlerin büyük çoğunluğu Sünnî, az kısmı ise Şii idi. Aynı şekilde Kürtlerin neredeyse tamamı Sünnî ve sûfî idi, Kürtler arasında Şii çok azdı ve Bağdat’ın kuzeydoğusundaki İran sınırında Şii Kürt kabilelerine rastlanıyordu. Nüfusun tamamına yakını Müslüman’dı. Hükümetin durumu düşünüldüğünde verilen rakamlar yalan olamaz ve bu rakamlara göre nüfusun yaklaşık yüzde 60’ını Şii Araplar oluşturuyordu.

Bağdadî 1971’de doğduğunda Irak’ın vaziyeti bu şekildeydi. Irak’ın işgalinin ardından işgale karşı oluşan silahlı gruplarda bulundu. Bu sırada İslâmî ilimlerde de doktorasını tamamladı. Bu bakımdan özel birisi olduğu söylenebilir. Amerikan işgaline karşı direnişin başlamasından uzun yıllar sonra Suriye’deki güç boşluğundan istifade ile DAEŞ’i kurdu ve Doğu’ya doğru yayılmaya başladı. Irak’ta büyümeye başlayıp Suriye’deki vaziyetten faydalanması, sonra tekrar doğuya doğru genişlemesi, bütün dünyayı kapsayan bir ağ kurmuş olması ve benzeri stratejik hamleleriyle zeki bir insan olduğunu gösterdi. Politik olarak bu insanların durduğu konumu elbette kabul etmiyorum.

Mesela Müslüman Kardeşler’in konumunu da politik olarak kabul etmiyorum; fakat onların CIA yahut MOSSAD ajanı olmadığını, samimi Müslümanlar olduklarını, aramızda sadece ideolojik bir takım farklılıklar olduğunu biliyorum. Suriye’de teşkilatlanıyorlardı. Farklı bir metod seyrettiler. Filistin direnişinden ziyade Umman için mücadele ettiler. Filistin’de sadece Gazze’ye ağırlık verdiler, Hamas’ı fonladılar. Gazze’de çok direndiler; fakat işgale mani olamadılar. Filistin’in her köşesi işgal edildi.

Çok iyi tanımadığım Bağdadî, DAEŞ’in lideri oldu ve dünyanın bir çok bölgesinde militanları çatışmalara girdi. Dünya genelinde yaklaşık 20 bin, kimine göre ise 80 bin militanı olduğu konuşuldu. Bunların Irak’ta bulunanlarını Baas Partisi mensupları eğitti. Burada İzzet İbrahim ed-Duri’nin dahli olduğunu düşünüyorum. Baasçı savaşçıların da büyük bir kısmı Sünnîlerden oluşuyordu ve içlerinde Nakşibendîler de vardı. Onlar şiddet yanlısı ve kriminal tipler değildi. Her yapıda sızma olabilir, hainler bulunabilir, bunu unutmamak lâzım. Ben düşmanlarımdan hep kendi ellerimle hesap sordum. Paris’te MOSSAD’a çalışan Lübnanlı Hıristiyan ajan bunlardan biriydi mesela, o bir haindi. ABD’nin emperyalist saldırısına ve işgal teşebbüsüne uzun süre mukavemet gösterdiler. ABD’nin bu saldırıları DAEŞ’i doğuran iklimi ortaya çıkardı.

Burada bir parantez açarak ABD açısından Irak’ın işgalinden de bahsedelim. Bush’un aldığı bu karar ABD için son derece vahim neticeler doğurdu. Son derece yanlış bir karardı ve buradan sadece silah ve petrol ticareti yapan şirketler kârlı çıktı, milyonlarca dolar kazandılar. Amerikan devleti ve halkı ise kaybetti. Bir savaş yaşandı ve savaşta ölümlerin olması gayet tabiî; fakat ABD bir çok masumu, kadın-çocuk demeden bombaladı, öldürdü. Bağdadî de ABD tarafından öldürüldü. Bağdadî bahanesiyle bir çok sivilin ölümüne sebep olan ABD, Bağdadî’nin cesedini ise yok etti.

ABD, Siyonistler ve evangelistlerin kontrolü altında. Trump’ın ne yaptığını bildiğini düşünüyorum. Trump, Amerikan halkı için bir mücadele veriyor ve Amerikan halkı bizim düşmanımız değil. Bizim düşmanımız onları da sömüren Siyonist-emperyalistler. Yozlaşmış kapitalist sistem tüm dünya halklarını olduğu gibi Amerikan halkını da sömürüyor. Trump, Amerikan emperyalizmine karşı Amerikan halkının yanında yer aldığı için onu azletmeye çalışıyorlar.
 
02.11.2019

Baran Dergisi 669. Sayı