Soru: 1970’li yıllardan beri devletin sivil ve askerî bürokrasisine sızan, rüşvetten suikasta, işkenceden adam kayırmaya, talandan yağmaya, ajanlık faaliyetinden vatana ihanete ve medyadaki gücü üzerinden türlü spekülasyona kadar pek çok cürmü olan örgütün, hangi yıllardaki bağlıları suçlu olur?

a)Örgüt kadrosuna dâhil olduğundan beri.
b)Örgüt sempatizanlığı faaliyetlerine başladığından beri.
c)Örgüte ait müesseselere iştirakinden beri.
d)2014’ten beri.
***

(Önemli Not: Aşağıda “FETÖ” ismiyle kodladığımız yapının, CIA’nın 70’lerden itibaren şekillendirip koruduğu “ılımlı Müslüman/ılımlı laik” bir örgüt olduğu göz önünde bulundurulsun ve değerlendirmeler ona istinaden okunsun)

FETÖ’nün 1990’lı yıllarda emniyet içine sızdırılmış elemanları vasıtasıyla istediğini gözaltına aldırıp, ardından da işkence ettiği biliniyordu.

Dersane ve okullar vasıtasıyla emniyet, yargı ve askerî bürokrasiye adam yetiştirdiği 1990’lı yıllardan beri her mahallede, sokakta biliniyor muydu? Biliniyordu.

Devletin satın alma yapmayı planladığı ürünlerin üreticilerine FETÖ’nün işadamı dernekleri tarafından kanca atıldığı ve iştirak etmeyenlere iş verilmediği 1990 ve 2000’li yıllar boyunca biliniyordu.

FETÖ’nün toplumu derinden sarsacak sansasyonel suikastlara imza attığı biliniyordu.

FETÖ’nün, TSK içinde kendisine biat etmemiş Müslüman subayları 1990’lı yıllardan beri, gerizekalı Kemalistleri de kullanarak, “irtica” bahanesiyle ordudan uzaklaştırdığı biliniyordu.

FETÖ’nün yargı içindeki uzantıları vasıtasıyla Türkiye’deki hakiki İslâmî oluşumları cezalandırdığı biliniyordu.

FETÖ’nün yabancı servislerle iç içe olan örgütlenmesi dolayısıyla devlet sırlarını sızdırdığı biliniyordu.

FETÖ’nün başta emniyet istihbarat içindeki uzantıları olmak üzere yanlış bilgi ve yönlendirmelerle Türkiye’nin siyasî bütünlüğüne kast ettiği biliniyordu.

FETÖ’nün Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve MİT müsteşarına emniyet ve yargı içindeki uzantıları vasıtasıyla 2012 senesinde operasyon yapmaya kalktığı biliniyordu.

Fettoş’un İslâm’ı takiyye yapmak için kullanan bir şarlatan olduğu, peygambersiz din tasavvur eden bir diyalogcu olduğu, dinimizin amentüsüne muhalefet ettiği 1980’lerden beri biliniyordu.
***
Bedahet hâlinde bu kadar bilinen varken, yukarıdaki soruya “2014 senesinden beri” cevabının verilmesi, tarihe geçecek çapta büyük bir hukuk cinayetidir.

Yarın birileri çıksa ve dese ki, PKK’nın yalnız çözüm sürecinden sonraki bağlıları suçludur diye, olur mu? FETÖ için oluyorsa, PKK için neden olmasın?

Bundan nemalanacak, istifade edecek, gelir-mevki-makam elde edecekler ve sonra birileri çıkıp sırf kendi yakın çevresinin rezilliklerini örtbas etmek uğruna 2014 senesini milad kabul edecek, yok ya. Neymiş, “önceden bilmiyorlarmış.”

Oldu canım, cinayet işlemenin suç olduğunu bilmeyenleri beraat ettiren bir hukuk sistemimiz var da, bizim mi haberimiz yok?

Eğer ki bu memlekette FETÖ’ye karşı ciddi bir mücadele sürdürülecekse öncelikle böylesi gayr-ı ciddi tarihlerin ortadan kaldırılması gerekir.

FETÖ’nün Siyasî Ayağı Var Mı?
Son söyleyeceğimizi başta söyleyelim: FETÖ’nün siyasî ayağı yoktur; yani tek bir siyasi ayağı yoktur. O, yapısı ve formatı gereği her siyasi yapının/partinin içinde “mutlaka” bulunmak durumundadır. Zira aslında yabancı bir istihbaratın ülkemizdeki Kemalizmden sonraki (ve aslında Kemalizmin çocuğu) bir Truva atıdır. Mantığı gereği her yerde olmalıdır.
***
Sivil ve askerî bürokrasiye bu derece nüfuz etmiş bir örgütün, siyasete sızmamış olması düşünülebilir mi? İktidarı ele geçirmek için bürokrasiyi ele geçirme metodunu benimsemiş olan bir örgütün, siyasete sızmaya gerek görmediği düşünülebilir; ama bu yanlıştır. Zira bürokratik mevkiler, ülkemizde, siyasilerin tasarruflarına yakinen bağlıdır.

Hakan Şükür gibi vitrin isimleri siyasete soktuğu ve böylelikle bağlılarına istediğimiz her yere gireriz şeklinde güç gösterisi yaptığını biliyoruz. Diğer taraftan şunu da kabul etmek lazım: Bizim siyasilerde çap o kadar yerlerde ki, FETÖ’nün yargı ve askerî bürokrasi için yetiştirdiği gibi bilhassa siyaset için adam yetiştirdiğini hiç duydunuz mu? Tabiî bundan daha vahim olanı, siyaset sahnesinde yer almak yahut oradaki yerini korumak isteyenlerin sırf şahsî ikballeri için FETÖ ile münasebet kuruyor olmalarıydı. Bunun öne çıkan bir siyasî görüşü de yok; Türkiye’deki siyasî partilerin tamamı içinde bu zihniyette siyasetçi bulmak mümkündür. Bu sebeble FETÖ’nün siyasî ayağı zannedilenden daha karmaşık ve bu siyasetçiler zannedilenden daha ahlâksızdır.

Vaziyet böyle iken CIA güdümlü bir örgüt olarak FETÖ hiyerarşisinde siyasetçi aramaya kalkmak, gırtlağına kadar pisliğe batmış siyasetçileri aklamaktan başka bir işe yaramaz. Bülent Arınç, Kemal Kılıçdaroğlu, Abdullah Gül, Meral Akşener gibi tipleri bu örgüt yapısı içinde bulamazsın; fakat örgüt onlara iktidar teklif edecek olsa, hepsi koşa koşa gider. Baykal’ı kaset komplosuyla yediklerinde Kılıçdaroğlu koşa koşa gitmedi mi? Erdoğan’ı yeseler Gül, Davutoğlu, Babacan koşa koşa göreve talib olmaz mı, hem de hesapta en ateşli Erdoğan yanlısı olarak?

Bu mücadelenin zaafa uğramaması için klasik kalıpların ötesinde düşman olan bu zihniyet tarif edilmeli ve bu zihniyetin mensublarıyla mücadele edilmelidir.

KHK Yaygarası
FETÖ okul ve dersanelerinde yetişenlerin devlet bürokrasisinden uzaklaştırılmasına, KHK’lara gelelim. Bir süredir esefle izliyoruz ki, muhalefet ve STK’lar içinden bir kesim bu vaziyeti mağduriyet olarak lanse ediyor ve güya ferdî özgürlükler ile hukukun üstünlüğü adına KHK mağdurlarının görevlerine geri iade edilmesinin propagandasını yapıyor.

Diğer bütün saikleri geçelim, sırf iktidara muhalefet etmek için böylesi bir propaganda yapılıyorsa bile bu çok büyük bir adiliktir. Siz hiç hayatınızda FETÖ’cü tanımadınız mı? Bütün hayatı kendisini gizlemek, bunun için İslâm’a bile düşmanlık eden güya Müslümanlardan bahsediyoruz beyler. Türlü yardımlarla maddî manevî örgüte borçlandırılmış tipler bunlar. Büyük çoğunluğu da bu ülkede senelerce insan yerine konmamış meskûn mahallerde yetişmiş tipler…

KHK ile atılanlar arasında hiç mi mazlum yoktur demiyoruz; fakat bugün bunları birbirinden tefrik edecek bir hukuk sistemi yok!

Yani konuşulması gereken KHK ile mağdur edilenler değil, hukuk sisteminin kendisidir. Bu da körü körüne “hukuk sistemi kötü” diye sabah akşam bağırmayı değil, yeni bir hukuk sistemi teklif etmeyi davet eder!

500 Bin TL Fiks Menü Mü?
FETÖ’den tutuklananların avukat-savcı-hâkim üçgeninde kurulmuş çetelerce 500 bin TL’den başlayan haraçlar karşılığında serbest bırakıldığı iddiaları malûm. Bu işin böyle yürüdüğünü memlekette bilmeyen yok da, yine de iddia diyelim.

Böylesi bir iddianın aslı astarı olup olmaması bir yana, konuşulması bile bütün bir adalet müessesesini zan altında bırakır ve adalete olan inancı tahrib eder.

17/25 Aralık sürecinden beri yaşananlara bakıldığında anlaşılmıştır ki, Türkiye’deki adalet sistemi, çalışanlarıyla beraber Yeniçeri Ocağı’nın sonuna benzer bir şekilde akıbete uğratılıp kökünden kazınmadıkça Türkiye’de adaletin tesis edilmesi mümkün görünmemektedir. Bugün yeni bir hukuk sistemi ve kadrosuna olan ihtiyaç artık zaruret hâlini almıştır ve mevcut sistemi tashih etmek suretiyle elde edilebilecek hiçbir verim yoktur.

Dünya çapındaki şartlar Türkiye’yi dışarıda inisiyatif almaya zorlarken, içeride adaletin tesis edilmemesi kadar büyük bir zaaf olamaz.

Bu Zihniyete Savaş Açmalı
Bizim nazarımızda, birilerinin devlet içine sızması, darbe girişiminde bulunması onları tek başına kötü yapan fiiller değildir. İyi ve kötü bu işlerin “niçin” yapıldığı sorusuna verilen cevab ile anlam kazanır. FETÖ’nün Türkiye’de Müslümanları kendisinden görünmek suretiyle iğdiş etmek ve bizi global sisteme entegre etmek gayesiyle bu işlere giriştiğini, yâni zihniyetini biliyoruz. Bunlar Batı’nın gönüllü köpekliğini yapmaktan mutluluk duyan, haz alan bir kesim… Peki, FETÖ bu zihniyette yalnız mı? CHP, İyi Parti, Saadet, PKK, HDP, selefîler, İran beslemeleri, yeni kurulan muhafazakâr partiler ile Ak Parti yönetimi içindeki geniş bir kesim ile bazı MHP’liler, farklı cihetlerden de olsa FETÖ ile bu zihniyette müşterek değil mi? Müşterek zihniyette birbiriyle yarışan hainlerin illâ ki hiyerarşik örgütlenme içinde yerinin aranması şart mı?

FETÖ ile mücadele için bu şekilde bir zihniyet tanımlaması yapmadan, onun hiyerarşik örgütlenmesi içinde siyasî ayak aramak, ancak siyasetçileri ve bahsettiğimiz zihniyeti aklamaya yarar.

Bu sebeble, Türkiye’nin FETÖ’den kurtulması, örgütün mensublarıyla sınırlı bir mücadele ile mümkün değildir. Türkiye’nin savaş açması gereken yukarıda çerçevelemeye çalıştığımız “Batıcı/Batı köpeği” zihniyet olmalıdır.


Baran Dergisi 680. Sayı