Bir Neo-con faşistin 15 Temmuz Darbesi’nin hemen ardından yazdığı ve darbenin nere kaynaklı olduğunu teşhir eden makaleyi önemine binaen yayınlıyoruz.


Cuma gecesinin başarısız darbesi, yönetimin İslâmîleşmesi ve toplumun bozulmasını önlemek için Türkiye’nin son umuduydu. Batılı liderler, darbe teşebbüsünün ehemmiyetini anlamayı reddederek kınamak için acele ettiler. Ödülleri ise artık Avrupa kapılarındaki İslâmî bir rejim…

Liderlerimiz aslî görevlerini yerine getirmedi. Medyamız, Wikipedi uzmanlığına dayanıyor. Okullarımız bilgisayar basitlikleri dışında sınırlarımız ötesindeki dünyada ne yaşandığına kulak asmıyor. Güvenilmez bilgi ile beyinleri yıkanmış vatandaşlarımız dijital çağın hurafelerine karşı koyamamaktadır.

Bu sebeple, muazzam bir ülke gözlerimizin önünde elimizden kayıp gitti ve İslamcıların eline geçti. Bizim başkanımız ise onun “demokrasi”sine övgüler yağdırdı.

Trajik bir şekilde akamete uğrayan darbe, sadece bir ülkenin idaresini devralmak için yapılmış bir girişim değil, aynı zamanda son derece tehlikeli bir teşebbüstü. Türkiye bir muz cumhuriyeti değil; ülkenin faydası için asker dizginleri ele alır. Keza bir asır boyunca Türk silahlı kuvvetleri ülkenin laik düzeninin bekçisi olmuştur. Askerin, 1960, 1971, 1980 darbeleri ve 1997’deki darbeye dönüşmeyen baskı dönemlerinde ülkenin çöküşünü önlemek için müdahale ettiğini gördük.

Erdoğan, bu darbe teşebbüsünü, ülkenin İslâmîleşmesini hızlandırmak ve İslâm dünyasını saran karanlığa Türkiye’nin liderlik etmesi için kullanacaktır. Onun vizyonu bir çeşit Yeni-Osmanlıcılık megalomanlığından ibarettir.

Geçmiş tecrübeler, her zaman, askerin yönetimi hızlıca sivil yönetime geri verdiğini ispatlamıştır. Benim Türkiye’de ilk bulunuşum; 1980 darbesi öncesi oldu. Türkiye paramparçaydı. Ekonomi berbat durumdaydı ve İstanbul’da bulup da bir fincan Türk kahvesi içemezdiniz. Her yere yürüyerek giderdim. Çünkü taksiler ve toplu taşıma araçları benzin kıtlığından çalışmazlardı. Politik öfke ve şiddet son raddedeydi. Generaller isteksizce devreye girerek ülkelerini kurtardılar.

Cuma gecesi, orta rütbeli askerler ülkelerini yeniden kurtarmak için umutsuz bir çaba sarf ettiler. Başarısız oldular. Batı bu başarısızlıktan mutlu oldu ama yakında yas ilan edeceğiz.

Darbenin liderleri feci hatalar yaptılar, bunların en kötüsü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkent Ankara’da olmayışının kendilerine bir fırsat sunduğunu sanmalarıydı. Yanlış. Bir darbenin kilit noktası, karşı tarafın liderini ele geçirmek ve medyayı kontrol etmektir. Erdoğan sürgüne gönderilmek yerine büyük bir zafer fırsatı yakaladı.

Bu sebeple başkanımız destek vermekte acele etti; çünkü Erdoğan demokratik yollardan seçilmişti. Recep Tayyip Erdoğan, Başkan Obama’nın Ortadoğu için en uygun fikir olduğuna inanır göründüğü Müslüman Kardeşler ile bağlantılı, İslâmcılığını gizlemeyen bir lider. Fakat IŞİD ve El Kaide ile Müslüman Kardeşler arasında gaye açısından değil, sadece usûl yönünden tek fark var: Müslüman Kardeşler geçmişteki suçlarının üstünü örtmeyi bilmişledir.

Batılı liderler yalnızca “tüh tüh” diye ağızlarının içinde bir şeyler gevelediler; ama Erdoğan Türkiye’nin laik düzenini, askerlerin korumak için görevli olduğu düzeni parçaladı. Onun demokrasisi Putin’in demokrasisine benzer, bizimkine değil. Önemli muhalif figürler sürülür yahut hapsedilir. Muhalefet partileri baskı altında tutulur. Son seçimler buna sahne olmuştur. Erdoğan Kürt yarasının taze kabuğunu yırtarak kendi politik avantajı için Türkiye’nin Güneydoğusunda iç savaşı teşvik etti.

Erdoğan, Türkiye mahkemelerini İslâmcılarla doldurmuştur. Ülkeyi kurtarmak için şov denemeleri yaparken, yumuşak başlı İslâmcı general ve amiralleri atadı. Henüz yasal olarak olmasa da uygulamada kadın hakları kısıtlandı. Camiler ile şehirler arasındaki duvarları kaldırdı ve Cuma gecesi destekçilerini sokaklara davet etmek için cami hoparlörlerini kullandı. Yetmedi bir de Türkiye’yi IŞİD’e katılmak isteyen yabancı savaşçıların geçiş güzergâhı yaptı ve agresif bir şekilde diğer aşırı gruplara yöneldi, onları yönetebileceğine inandı.

Ve onun diplomatik zorbalıkları bizim askerlerimizin IŞİD’e karşı sarf ettiği çabayı da boşa çıkardı.

Başkan Obama işte bu adamı destekliyor.

Ya “bahtı kara” darbenin liderleri? Onlar neyi temsil ediyordu? Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasını ve laik bir düzeni… Son yüzyılın en müthiş adamlarından birisi olan yenilikçi general Atatürk, Türkiye’yi I. Dünya Savaşı’nın yıkıntısından çekti çıkardı, halifeliği kaldırdı, fanatik dinî düzeni bastırdı, kadınlara yasal haklar ve sosyal korumalar verdi, peçeyi yasakladı, Türkiye’nin bütün vatandaşları için laik eğitimi getirdi, Batılılaşmayı ve modernleşmeyi güçlü bir şekilde destekledi ve demokratik bir geleceğe ön ayak oldu.

Çöken darbeyi yöneten askerler tüm bahsettiklerim için direndi. Başkan Obama ve Dışişleri Bakanı Kerry ise karşılarında durdu.

Cumartesi sabahıyla birlikte anlaşıldı ki kazanan Erdoğan’ın arkasındaki mollalar ile ayak takımıydı. Erdoğan, darbeyi, ülkenin İslâmîleşmesini hızlandırmak ve İslâm dünyasını saran derin karanlığa Türkiye’nin liderlik etmesi için kullanacak. Onun vizyonu bir çeşit Yeni-Osmanlıcılık megalomanlığından ibarettir.

Kararlarını “oy birliği” ile almak zorunda olan NATO, kendisini zehirli bir yılanı kucaklarken bulacak. Batı Avrupa’nın küçümsediği yeni krizler Güneydoğu Avrupa’da Avrupa Birliği’ni sakatlayıcı ve daha aksak hâle getirici eski korkuları yeniden uyandıracak. Suriye kanamaya devam edecek. Ve eğitimli laik Türkler kendilerini 1930’lardaki liberal Almanlar gibi bir hâlde bulacaklar. Belki yeni ve beklenmedik bir savaşla bile karşılaşabiliriz.

Umutsuz ve kötü planlanmış bir darbe başarısız olmuştur. Şimdi gelense karanlık...

 
Ralph Peters (American Fox News-Emekli General)
16 Temmuz 2016
(Bu makale milyonlarca okuru olan Yahoo ana sayfadan alınmıştır
Tercüme: Faruk Hanedar)