Dün Lübnan ile alâkalı bir takım haberler gördüm. Bundan 35 sene önce gerçekleştirilen Beşir Cemayel suikastiyle alâkalı bir haber. Hıristiyan Ketaib Partisi’nin ve Falanjist milislerin lideri olan Cemayel, 1982 yılında devlet başkanı seçilip aynı yıl bir suikast sonucu öldürülmüştü ve suikasti gerçekleştirmekle suçlanan iki kişiye 35 yıl sonra idam cezası verildi.
Bu hadise 1982’de gerçekleşti. İsrail’in baskısı sebebiyle Lübnan’a iltica edenleri hedef alan Falanjistler, bu suikasti bahane ederek yine İsrail’den aldıkları destekle Sabra ve Şatilla katliamını yaptılar. Yine FKÖ’nün Lübnan’dan çıkarılması için de bu fırsatı değerlendirerek Lübnan’ın güneyini işgal etti. Daha sonra da çok uzun bir süre oradan çıkmadı.
Beşir’in kardeşi Emin Cemayel, el Fetih ile yakın ilişkiler geliştirmişti. Bir takım gizli görüşmeler olmuştu. Üzerinden çok uzun seneler geçmiş olması sebebiyle görüşmelerde konuşulan şeyleri hatırlamıyorum. Beşir Cemayel öldürülmeden evvel haftada bir kere Beyrut’taki Lübnan askerî ofisini ziyaret ederdi. Ailesi de Beyrut’taydı, çocuklarından birisi ise Fransa’daydı. Beşir, İsrail’in desteğiyle parlamento tarafından başkan seçildikten sonra suikaste uğradı. Malûm Lübnan’da çok uzun süre savaş hâli devam etti; Lübnan savaşı uluslararası bir boyut kazandı. Bu savaşta İsrail ile Suriye sık sık karşı karşıya geldi. Suikast ile suçlananlardan birisi yakalanamadı, diğerinin ise yakalandıktan sonra suikasti gerçekleştirdiğini kabul ettiği söylendi. O da Suriye’nin askerî müdahalesi sonrasında serbest bırakıldı, sonra ise ortadan kayboldu. Hadisenin üzerinden geçen 35 yılın ardından, cezaevinde dahî olmayan iki kişinin gıyabında idam hükmü verildi. Bu tamamıyla sembolik bir karar.
Soru şu; bu ve bundan sonra Lübnan’da yapılan suikastlerin arkasında gerçekte kimler var? Lübnan çok uzun süre uluslararası bir mücadele sahası olmuştur. Ülkede istihbarat örgütleri birçok faaliyet yürütmüş, tabiî olarak bölgedeki aktörler de bu istihbarat servisleriyle ilişkiler kurmuştur. Hıristiyanlar arasında milliyetçiler olduğu gibi İsrail istihbarat servisi ile de ilişkisi olan birçok hain türemiştir. Müslüman siyasî hareketlerin birçoğu Kahire tarafından kontrol ediliyordu. Suriye ise Lübnan siyasetinde her zaman önemli bir aktör oldu. Bilhassa, Suriye’nin Baas’tan sonra en büyük ikinci partisi konumundaki, gayesi bereketli hilâlde büyük Suriye devletinin kurulması olan Suriye Nasyonal Sosyalist Partisi çok aktifti. Tabiî ki, senelerce Suriye ve Lübnan’da hâkim olan Fransa’nın bölgede söz sahibi olmak için neler yaptığını biliyoruz. Bugüne kadar birçok meseleden bahsettim, Stalin’den, Latin Amerika’dan, Avrupa’dan, Asya’dan, emperyalizm ve Siyonizm’den; şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki, çok hareketli geçirdiğim hayatım boyunca, Arap ülkelerindeki sosyal açıdan korkunç tablodan daha kötüsüyle dünyanın hiçbir yerinde karşılaşmadım. İşte Lübnan, bu korkunç sosyal tablonun küçük bir prototipidir. Dolayısıyla böyle bir ortamda gerçekleştirilen siyasî suikastlerin kim tarafından yapıldığını kestirmek oldukça güçtür.
Bu bölgede senelerce bulundum ve barış için emperyalistlerle ve Siyonistlerle mücadele ettim. Elbette bu mücadelede tek değildim, yanımda birçok insan vardı. Ben ve bu insanlar, terörist ve illegal faaliyetler yürüten insanlar olarak anıldık. Hıristiyan olsun, Müslüman olsun birçok haine denk geldim. Bunlar vasıtasıyla operasyonlar yapıldı. Cemayel suikasti de bu operasyonlardan birisi. Cemayel’in Lübnan Kuvvetleri milislerinin Lübnan’ın kurtuluşu için mücadele ettiği de bir yalandır. Bu oluşum, istihbarat servislerini savunan faaliyetlerde bulunmuştur. Latin Amerika’da da işletilen bir model üzerine kurulmuştur. Filistin davasına Müslümanlardan daha çok faydası olan Hıristiyanlar olduğu gibi, hainler de vardı.
Her neyse Cemayel suikastinin arkasında Suriye’nin olduğu iddia edilmiştir. Zira daha sonra Hariri suikasti başta olmak üzere Lübnan’da gerçekleşen birçok suikastin arkasında Suriye’nin olduğu söylenmiştir. İşin enteresan tarafı, bu suikastlerin ardından en zararlı çıkan da hep Suriye olmuştur. Aradan geçen 35 yılın ardından ne değişti de, mevzu bahis iki kişinin suçluluğu ispatlandı ve haklarında gıyaben idam cezası verildi. Bu gerçekten çok enteresan ve çok komik bir mevzu…
Şu anda iktidarda olan Beyrut hükümetinin vatansever bir hükümet olduğunu, şu anda başbakan olan Refik Hariri’nin bir hain olmadığını ve cesur bir adam olduğunu düşünüyorum. Aynı şekilde cumhurbaşkanı Michel Avd, Lübnan vatanseveri Marunî Hıristiyanlarındandır. Mahkemenin bu kararı niçin aldığını gerçekten bilmiyorum, ama gelecek günlerde bunun geç kalan adalet mi yoksa başka bir şey mi olduğu ortaya çıkacaktır.
Bugün dünyada adaletsizlik ve sosyal problemler hiç olmadığı kadar fazlalaşmış durumda. Birçok insan hiçbir şeyle alâkası olmamasına rağmen öldürülüyor. Siyonist ve emperyalist ittifak, dünyanın her yerinde bir takım yeni hesaplar yapıyor; vatansever insanlar da buna karşı direniyor. İnanıyorum ki, planlarını gerçekleştirmede başarılı olamayacaklar.
 
Allahû Ekber! 21.10.2017
 
Tercüme: Faruk Hanedar
 
 
Baran Dergisi 563. Sayı