Niyâzî Mısrî, 17. yüzyılda yaşamış, hayatı çeşitli sıkıntılarla geçmiş bir Allah dostu. Bu anlamda da, bir mazlum… Asıl adı Mehmed… Niyâzî ve Mısrî ise mahlasları. Yâni, aynı zamanda bir şair. Derler ki, gece yazdığı şiirlerinde Niyâzî, gündüz yazdığı şiirlerinde Mısrî lakabını kullanırmış.
8 Şubat 1618’de Malatya’da dünyaya gelir. Babası Nakşibendî tarikatı mensubu Soğancızade Ali Çelebi’dir. Doğduğu yıl tahta çıkan padişah ise Genç Osman. Hayatı boyunca yedi padişah görür. İlk eğitimini Malatya’da alır; fıkıh, hadis, tefsir öğrenir. 20 yaşında ilim tahsili için yollara düşer, Diyarbakır ve Mardin’de mantık ve kelâm okur. Daha sonra Mısır’a giderek Ezher medreselerinde eğitim görür. Mısır’da bir Kadirî şeyhine bağlanır. Fakat şeyhi ona, zahir ilimlerini terketmezse, bâtın ilimlerinde ilerleyemeyeceğini söyleyince, büyük sıkıntıya düşer, istihare yapar. Rüyâsında, Abdülkadir Geylanî Hazretlerini görür. Onun işaretiyle, mürşidini aramak üzere yollara düşer. Arabistan, Suriye ve Anadolu’nun birçok şehrini dolaşır. Oradaki Allah dostlarını ziyaret eder. Nihayet Uşak’ta Halvetî şeyhi Elmalılı Ümmi Sinan ile karşılaşır. Ona bağlanır ve Elmalı’ya giderek 10 yıl boyunca onun hizmetinde bulunur. Mürşidinin isteğiyle Kütahya ve Uşak’ta irşad faaliyetlerinde bulunur ve halka vaazlar verir.
Osmanlı Devleti’nde karışıklığın patlak vermeye başladığı yıllardır bu yıllar. Türkiye’nin ilk selefîleri diyebileceğimiz Kadızadeler isimli bir grub ortaya çıkmış, tarikatlar ve tekkeler hakkında vaazlar vermeye başlamış, tarikat ve tekkeleri dinin içine sokulmuş bidatler olarak tasvir etmişlerdir. Bazı devlet adamlarını da tesirleri altına almışlardır. Hattâ bir dönem Vanî Mehmed Efendi, padişah IV. Mehmed’i etkileyerek, bazı tarikatların tekkelerinin kapatılmasını ve açıktan zikir yapılmasını yasaklatmıştır.
Niyâzî Mısrî bu sırada Bursa’dadır ve yasaklara tepki gösterir, sert vaazlar verir, açıktan zikirlere devam eder. Kadızadeler, Mısrî hakkında olur-olmaz dedikodular yaymaya başlayınca, 1972 yılında Köprülü Mehmed Paşa’nın davetiyle de Edirne’ye gider. Orada verdiği vaazlar sebebiyle yine Sadrazam emriyle kalebend olarak Rodos’a sürgün edilir. Ancak 9 ay sonra affedilerek Bursa’ya dönmesine izin verilir. 53 yaşındadır ve artık Niyâzî Mısrî Hazretleri için sürgün yılları başlamıştır. Nitekim aradan birkaç yıl geçince, Niyâzî Mısrî’nin çok fazla müridinin olması, verdiği vaazlar, halk tarafından çok seviliyor olması, devletle arasının da iyi olmaması gibi gerekçelerle ve Vanî Mehmed Efendi’nin telkinleri ile Padişah IV. Mehmed tarafından 1677 yılında Limni’ye sürgün edilir. Niyâzî Mısrî’nin, ayağında 17 kiloluk bir bukağı-zincir ile 16 yıl sürecek sürgün hayatı da böylece başlar.
Mısrî, bu 16 yıllık çileli sürgün hayatını, tuttuğu günlüklerle anlatır. Günlükleri, sıradan hâdiselerle birlikte, dönemin karmaşıklığına da ışık tutacak bilgiler ihtivâ eder. Orada yaşadığı zorluklar, zehirlenmeye çalışılması, çeşitli zulümlere maruz kalmasını anlatır. Zaten günlükleri sayesinde onun hayatının hemen hemen bütün ayrıntıları da bilinmektedir.
Nihâyet, 1691 yılında II. Ahmed tarafından affedilerek Bursa’ya dönmesine izin verilir. II. Ahmed bu sırada Avusturya seferine hazırlanmaktadır ve Niyâzî Mısrî de 300 kişilik müridiyle bu sefere katılmaya karar verir. Padişah, ferman göndererek, dua etmesini, sefere katılmamasını isterse de Mısrî, “muhale ferman vermek akıl işi değildir” diyerek kabul etmez ve Edirne’ye doğru yola çıkar. Edirne’ye vardığında oldukça kalabalık bir topluluk karşılar onu ve Selimiye Camii dolup taşar. Padişah II. Ahmed, Niyâzî Mısrî’yi asker zoruyla camiden aldırır ve yeniden Limni’ye sürgün edilmesine karar verir. Bu son sürgün artık çok ağır gelir 78 yaşındaki Mısrî’ye. Aradan 7-8 ay geçtikten sonra Limni’de vefat eder. Kabri hâlâ Limni’dedir.
 
ESERLERİ
Divanındaki 200 şiirin neredeyse tamamı bestelenmiş olup, “Derman arardım derdime / Derdim bana derman imiş” gibi, ilahi olarak dillerde dolaşmaktadır … Şiirlerinde Yunus Emre tesiri görülür. “Mısrî dilinden Yunus söyler” diyerek bunu kendisi de dile getirmiştir zaten. Yunus Emre’nin “çıktım erik dalına” isimli “şathiyesine” şerh yazmıştır yine. Eserlerini genellikle Türkçe yazmışsa da, Arabça tefsir ve hadis eserleri de yazmıştır. Hem Türkçe’ye hem Arabça’ya hâkimdir. Eserlerinde Muhyiddin Arabî Hazretlerine atıf yapar sık sık. Tasavvuf yolunda görülen rüyalarla ilgili bir rüya tabirnamesi eseri, ayrıca Esmâ’ül Hüsnâ şerhi gibi eserleri vardır.
Niyâzî Mısrî, eserlerinde ebced-cifir ilmi ile ilgili çalışmalar da yapmıştır. Bu ilim ile bazı hadis ve âyetleri te’vil ve tefsir etmiştir. Yaşadığı dönemde cifir ilmi ile ilgilenmesi eleştirilince, şöyle yazmıştır hatıratında:
- “Ey zalimler! Mısrî ne cifr bilirdü, ne ilm-i esma-i huruf. Siz beni haps idüp Boğazhisar’a gelince, bir hâl galebesiyle kitabları yırtmış atmıştım. Kuşlukta vakt-i asr olunca, aklum başuma gelince gördüm, boğazımda yine zincir, ayağımda yine bukağı. Bu hâlde iken esma-ı huruf-u kavaid-u cifrin bazısı feth oldu elhamdülillah. Ol günden bugüne gelinceye yevmen fe yevmen ziyade olmaktadır.”
Kendine münhasır bir şahsiyet olan Niyâzî Mısrî hakkında pek çok hâdise aktaran Abdülbaki Gölpınarlı, ilginç bir diğer hâdiseyi de şöyle aktarır: Üftade Hazretleri’nin (Mahmud Hüdayî Hazretlerinin şeyhi) halifesi ve oğlu İbrahim’i ziyaret eden Niyâzî Mısrî, onunla beraber tütün içmiş, bazı vaazlarında da “tütün bazı büyükler için tesettür âletidir” demiştir.
Niyâzî Mısrî 78 yıllık hayatı boyunca yedi padişah görmüştür. Genç Osman, I. Mustafa, IV. Murat, Sultan İbrahim, IV. Mehmed, 2. Süleyman, II. Ahmed… Yıllar sonra Abdülhamid Han, Niyâzî Mısrî’nin yaşadıklarından çok müteessir olmuş, Limni’deki kabrini ve tekkesini tamir ettirmiştir.
Yazımızı, Niyâzî Mısrî’nin Limni’de yazdığı bir şiirle noktalayalım:
“Kasab elinde koyunum, ya o beni, ya ben onu
Cellad önünde boynum, ya o beni, ya ben onu…
Vallahi senden korkmazam, davayı batıl kılmazam
Haktır yolum yanılmazam, ya sen beni, ya ben seni…”
 
Allah ruhaniyetini üzerimizden eksik etmesin.
 
KAYNAKLAR
1-Abdülbaki Gölpınarlı, “Niyazi Mısrî”, Şarkiyat Mecmuası, VII. Sayı (Özel Sayı), İstanbul 1998, s. 183-226
2- Dr. Hasan Kavruk, “Hatıraları Işığında Niyazi Mısrî”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 39, Erzurum 2009, s. 395-409

         Baran Dergisi 467. Sayı