Paul Gauguin: 
O eşi bulunmaz bir inci, ondan ancak son gömleğimi yitirdiğimde ayrılırım!
 
Fransız ressam Paul Cezanne, ömrünü resme adamıştı. Cezanne’ın banker babası, oğlunun sanata olan alâkasından tiksiniyor, onun bir ‘ucube’ olmasını istemiyordu. Ah, insanlar bazen tek bir fikre odaklanır ya... Bir kişinin başına bir şey gelir, sonra uzun uzun yürüyerek başına gelenlerin geçeceği fikrine kapılır yahut bir sigara içse kuş gibi hafifleyeceğini sanırsın. Cezanne, banker babası Auguste tarafından reddedilince, bataklıkta ölmek üzere olan bir adamın çırpınışlarını ruhunun dehlizlerinde hissetti, tutunacak tek bir şey buldu kendine, bu daha fazla çalışmaktı! Sanat da baskıdan doğmaz mı?

Soğuk hava katmanıyla birleşen buhar tanecikleri, havadaki toz parçacıklarına tutunuyor ve damlacık kıvamına geliyor; sonra kara bulutlar tezahür ediveriyor. Yüz binlerce su damlacığı, bardaktan boşalırcasına yağıyor! Hayatının son dönemine kadar yaptığı resimler, sergi organizatörleri, sanat tenkitçileri tarafından kabul görmedi, bu durum ve babasının oğluna tavrı Cezanne’da buhar etkisi yaptı!

Şimdi ise Paris’teki Lüksemburg Müzesi’nde, ressamın 75 eseri sergileniyor. Yağlıboyayla yaptığı ilk dönem resimlerinde siyah renk diğer renklere kıyasla çok daha fazla kullanılmıştır nedense. Mesela ‘Siyah Mermer Saat (1969-71)’ resmi buna misal gösterilebilir. Ondan sonraki eserlerinde ise: “Renk beynimizle kainatın buluştuğu yerdir”,diyerek siyahı diğerler sıcak renklerle buluşturdu. İntibaî Empresyonist usûlü temsil ediyordu. Filhakika, insanı dış görünümden ziyade, hal ve tavırlarıyla tartmak gerekmez mi? Her resim, şifreli bir şiir gibidir ve nasıl ki okuyucu şiirde anahtarı bulmaya çalışıyorsa, resimde de o şeyi aramalıdır! Bir gün Picasso’ya eserinin niçin tabiata benzemediğini soruyorlar. Picasso ise, “bunlar Hint Okyanusu’ndaki Emden Çukuru’nun 10552 metre derinliğinden çıkarılan bir yosunun ucundan alınan bir parçanın mikroskoptaki görünüşleridir!” diyor. Bu mikyastan “anahtar”ı nerede aramamamız gerektiğini ifade etmeye çalıştık... 

Empresyonizm (İntibaiyye)’in aşılmasında, Cezanne’ın tesiri epey fazladır. Pablo Picasso Fransız ustadan etkilendi ve bu sayede Georges Braque ile Kübizm’in öncülerinden biri oldu. Cezanne’ın en fark edilir maharetlerinden birisi maddeye can vermeye çalışmasıydı; eserleri tıpkı ıslak frenküzümü gibi. Şu kokan meyveleri görüyor musunuz nasıl da dans ediyorlar; neredeyse ‘Kırmızı Yelekli Çocuk’ kadar canlılar.


Baran Dergisi 599. sayı