Gönlümce ve ulûhiyet dolu bir aşkla uzaktan geldiğini görür görmez babasının kucağına coşkuyla atlayıp şapır şupur öpen ve öpülen bir sabi çocuk ruhu ve sevinciyle mübarek rahmet ve af ayını kucaklayıp sarılamamanın ezik ve burukluğu içinde, hicri 1436 mübarek ramazan-ı şerif ayına bir kere daha merhaba...
Hoş geldin ey Kur’an ve kurtuluş ayı, sefalar getirdin. Dinmeyen acılara yüzünü çeviren vurdum duymazlığa, haram helal demeden yiyip içenlere, korkusuzca Müslüman kanı akıtanlara, cahiliye devrinden aşırma, şirk ve küfür hegemonyasının dehlizlerinde yüzen hal ve hareketimize bu sefer olsun bir çeki düzen verip bizi adam etmeden gitme ne olur ey ay yüzlüm, Kur’an sözlüm...
Âlemlerin Rabbi olan yüce Allah yine de kullarına o kadar çok acıyor ki, o gadabını geçen merhametinin gereği olarak nimet ve rızıklarını alabildiğine, bizim hoyratlığımıza, densiz ve dengesizliğimize “Adaaam sende ondan bundan bana ne” modundaki tavrımıza bakmadan yağdırıyor da yağdırıyor.
Hamd ve şükre, gerçek kulluğa layık o ulu rabbimiz ki;
Zalimlerin ve sömürgeci, gaddar ve cani ruhlu silah sahibi insanlık düşmanı İsrail ve öteki devletlerin, durmadan Müslüman katlettiği, yüz binlerce çoluk çocuğu evsiz barksız ve yetim  bıraktığı şu süreçte, tüm mazlumların ıztırab ve acısını duymazdan geldiğimiz şu mübarek aylarda, bizi merhamet ve şefkatiyle yargılar inşaallah...
Tuttuğumuz oruçları, kıldığımız namazları nereden geldiği belli olmayan haramlı zengin sofralarında açtığımız iftarları acep kabul eder misin ey Gaffarezzünüp?
Rabbim sana sonsuz hamd ve şükürler arz ederken, bu, evveli yani ilk on günü rahmet, ortası mağfiret, son on gününü de Cehennem azabından kurtulma günü olduğunu bize müjdeleyen, bizi rahatlatan Habibine de salat ü selam olsun.
Rabbimin o eskimez ve pörsümez Yüce Kur’an’ını bu mübarek ayda indirmesi, bir esrar deryasında kaybolup gizlenmiş olan yüce ayetlerinden biri olsa gerek ki, ondaki o yüce sırrın kudsiyet ölçüsü ancak onun bilgisi tahtındadır.
Ne olur Rabbim, inen ve indirilenin aşkına o sırra bizi de sırdaş et ki, bu ramazanda olsun gerçeği görelim de kendimize gelelim.
Çünkü Kur’an asıl, Ramazan usûldür; usûl ve uslüp gereği, usûlün haberi aslından kaynaklanırsa, aslın tarif ve tavsiyesi tüm formülleriyle uygulanmalıdır. Kur’an’dan kaynaklanan bir aylık ramazana evet, günde beş vakte hayır. Hac, zekat, cihat gibi ilahî kavramlar, Kur’an’dan, Levh-i Mahfuz’dan süzülüp gelen olmazsa olmaz kavramlardır. Bir emri hazır olduğu halde bunları sen es geçip kafana göre İslam dizayn ediyorsun, sakın etme!..
Böyle mantık yürütenler, ramazandan ramazana eline Kur’an alanlar, arada bir âleme karşı ayıp olur diye teravihe gidenler, günlük beş vakte rağbet etmeyen Müslüman görünen dostlar; vay sizin halinize!
Ey yücelerin yücesi, teklerin tekinden de tek olan ulu mabudumuz. Ne olur bizi nefislerimizin eline bırakma. Sen Kur’anda nefisler üzerine yemin ediyor ve şöyle diyorsun:
“Kendini eleştirip yaptıklarına pişmanlık duyan nefse yemin ederim.”
İşte bu nedamet feryadıyla kapına gelen günahkar ve zelil kulun şu mağfiret ayının ilk günlerinde bütün Müslümanlar adına mağfiret dileniyor, lütfet de; “Men arefe nefsehü fegad arefe rabbeh.”
İbaresinin sır çizgisinde yürüyenlerden olalım.
Tüm inananların ramazanını tebrik ederim.
Ramazan boyu ramazan konusuna devam.

Baran Dergisi 440. Sayı