Bir haftada o kadar çok şey oluyor ki, hepsinden parça parça bahsetmek gerekiyor, çünkü yaşanan her hadisenin birbiriyle alakası var. Amerika’da, İspanya özelinde Avrupa’da ve İslâm dünyasında yaşananlar birbirlerini etkiliyor.
Trump’ı baştan beri desteklediğimi belirtiyorum, bir takım bariz hatalar yapmasına ve yanlış yerde konumlanmasına rağmen bunu söylüyorum. Siyasî olarak bulunduğu pozisyon gerçekten bizim açımızdan iyi değil gibi görünebilir; çünkü şu anda Pro-Siyonist bir çizgide hareket ediyor. Belki de bu çizgide hareket etmezse üzerindeki baskının ve yaşadığı sıkıntıların daha da artacağını düşünüyor olabilir. Pro-Siyonist bir çizgide hareket etmesi ve buna bağlı olarak İsrail’in başkentini Kudüs’e taşıma ve benzeri söylemleri, başta Filistinliler olmak üzere tüm Müslümanlar için kötü ve anlayışla karşılanabilir şeyler değil.
Tüm bunlara mukabil unutmamamız gerekiyor ki, Trump kendisinden önceki Amerikan başkanlarından farklı ve bizim açımızda yine kendisinden önceki Amerikan başkanlarına göre daha tercih edilebilir bir konumda. Çünkü İsrail ile ilişkilerini ve İsrail’e olan yakınlığını asla gizlemiyor. Trump’ın bu tutumu tabiî olarak Müslümanların Amerika’ya bakışını etkiliyor. Ayrıca Trump dış müdahale konusunda da önceki başkanlardan farklı düşünüyor. Düşündüklerini de açıkça söylüyor.
Kendisi başkanlığa gelen en zengin isimlerden birisi… Radikal Siyonistleri desteklemesine rağmen yönlendirilmesi zor birisi olduğu için derin devlet tarafından istenmiyor. Başkanlığa geldiğinden beri Rusya’nın Trump’ın seçim kampanyasına katkı sağladığı ve Amerikan başkanlık seçimlerine müdahil olduğu yönünde bir propaganda yapılarak yıpratılmaya çalışılıyor. Bu hafta ise etrafındaki çember iyice daraldı ve iyice yalnızlaştırılmaya başlandı. Trump’a yapılan saldırılar, onu baştan beri niçin desteklediğimi de gösteriyor; ABD’nin içerisindeki bu problemler her hâlükârda emperyalistlere zarar veriyor.
ABD’den Katalonya’nın bağımsızlığı meselesine gelirsek; sözde demokrasinin hâkim olduğu İspanya’da, Katalanların bağımsızlık kararına karşın Madrid hükümeti tarafından Katalan Parlamentosu feshedildi. Fransisko Franko’dan beri yapılan en büyük kısıtlama bu. Franko, koyu bir Katolik’ti. Biliyorsunuz Katolikler İspanya’da yüzyıllarca önce Yahudileri ve Müslümanları katlettiler. İspanya Krallığı’nın ardından bölgede bir cumhuriyet kurulmuş, iç savaştan sonra ise Franko iktidara gelmişti. Daha sonrasında yine demokratik bir krallık rejimi kuruldu. ABD, İspanya’daki etkisini bu süreçte iyice artırdı. İspanya NATO üyesi bir ülke konumuna geldi. Bu rejimi kuranlar, Franko’ya ihanet eden isimlerdir. Yanlışlar yapsa da Franko, İspanya’nın bağımsızlığını korumaya çalışan bir vatanseverdi. Gerçek bir Hıristiyan’dı ve bu bakımdan saygıyı da hak ediyordu. 1939’da sivil savaş sırasında faşistlerle ittifak yaptı. İspanya iç savaşı çetin bir savaştı. Franko’nun siyasî tutsaklar hakkında yaptıkları eleştirilebilir; fakat ben bugün durumun çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Franko’dan sonraki dönemde de, bilhassa Basklılara karşı tutum pek değişmedi. Bugün Madrid’i idare edenler arasında Siyonistler tarafından kontrol edilen şahıslar var.
Katalanlar millî haklarının iade edilmesi için çalışan vatansever insanlar. İspanya’dan bağımsızlıklarını kazanmak istiyorlar. Madrid hükümeti de doğal olarak ısrarla bütünlüğü savunuyor. Katalanlar İspanya’nın dört bir tarafına göç etmiş durumda. İspanya siyasetinin sağ cenahına Amerikalılar tarafından sızılmış durumda. Bu bakımdan idarenin Amerikan baskısına muhatap olmadığını söylemek de güç; fakat artık İspanya’nın tek parça kalabileceğini, Katalonya’nın bağımsızlığa kavuşamayacağını söylemek zor. Önümüzdeki süreçte meseleler daha karışık hâle gelir. Zira İspanyolların ırkçı bir geleneğe sahip olduğunu geçmişte Müslüman Araplara yaptıklarından dolayı ve bugün yine Müslüman Araplara olan bakışlarından dolayı biliyoruz. Katalanlar da bu açıdan anlayışlı değildir; fakat Kuzey Afrikalı Berberî göçmen Müslümanların orada daha çok saygı gördüğünü söyleyebiliriz.
Katalanya’nın bağımsızlığı meselesi sadece İspanya’nın iç meselesi değil. Avrupa Birliği’ni de yakından ilgilendiren bir mesele. Avrupa kendi geleceğine zarar vermesini engellemek için Katalanların bağımsızlığına karşı çıkıyor ve çürümüş İspanya hükümetini destekliyor. Diğer Avrupa devletlerinin tarihî ve siyasî olarak rakipleri olan İspanya’yı destekliyor olması, Avrupa Birliği’nin ne kadar zor bir durumda olduğunun da göstergesi ayrıca.
Siyasî olarak benzer şartlardaki ve Türkiye’nin yakın ilişkiler geliştirdiği Venezüella da, ihanet içerisinde olan muhalifler tarafından insan haklarının ihlal edildiği iddiasıyla karşı karşıya. Emperyalistlerin ajanları bir takım faaliyetlerle orayı karıştırmaya çalışıyor.
Son olarak; Türkiye ise Avrupa Birliği’ne girmek isteyen; ama bir türlü kabul edilmeyen ülke. Avrupa’nın şu anki hâline baktığımızda böylesi daha iyi diyebiliriz. Türkiye tarihî rolünü tekrar elde edebilmek için bağımsızlığını kazanmak isteyen bir ülke, bu şartlar altında Avrupa Birliği üyeliği için çabalamasına da lüzum yok. Bağımsızlık için İsrail ile ilişkilerini gözden geçirmesi, sınırları içerisindeki tüm yabancı askerî üsleri ortadan kaldırması gerekiyor. Özellikle Gazze meselesinde daha ısrarcı olmalı. Kutsal coğrafyada yapıcı bir politika izlemeli, herkesle iyi ilişkiler geliştirmeli ve komşularında yaşanan problemlerin çözülmesi için elinden geleni yapmalıdır. Ancak bunlar Türkiye’ye Birinci Dünya Savaşı sonrasında kaybettiği tarihî rolünü tekrar kazandırabilir. Bazı meseleler hakkında net bilgilerim olmasa da, gelişmeleri analiz etmeye çalışıyorum ve bunun neticesinde bir takım çelişkilerin olduğunu da görüyorum. Türkiye, İslâm dünyası için sorumlulukları olduğunun idrakinde olmalı.
İslâm coğrafyasında Siyonistlerin ve emperyalistlerin planları ve baskıları devam ediyor. İsrail’in elini en çok rahatlatan şey Mısır’da yapılan darbe olmuştu. Bugün de Müslüman Kardeşler baskı altında tutuluyor ve Mısır devletinin politikaları İsrail’in kontrolü altında yürütülüyor. Hemen hemen her gün İslâm coğrafyasında bir yerlerde bombaların patladığı haberlerini okuyoruz. Suriye ve Irak üzerinden yapılan hesaplar devam ediyor. Buna karşın güçlenen bir Türkiye var. Artık sona doğru yaklaştığımızı ve bu savaşı kazanabileceğimizi düşünüyorum.
 
Allahu Ekber!
 
28.10.2017
Tercüme: Faruk Hanedar
 
Baran Dergisi 564. Sayı