28 Şubat’ın üzerinden 21 yıl geçmesine mukabil, niçin hala haksız yere mahkûmiyetler söz konusu?
Bu meselenin birçok teknik-psikolojik cevabı olabilir. Şahsî gözlemim, bu kadar uzamasının temel sebebi; Müslüman kamuoyunun bu meselenin üzerine gidememesindedir. Doğrudan bu meseleye muhatap olmuş, aile, akraba ve yakın çevre haricinde, 28 Şubat mahkumiyetleri için gereken gündem oluşturulmuyor. Bir umursamazlık var. Biz çeşitli çalışmalar yapıyoruz ve bazen bilgilendirmeler yapıyoruz; insanlar “aa öyle mi Müslümanlar gerçekten hala içeride mi?” gibi tepkiler veriyor. Unutmayıp, yılda bir hatırlayan kesim de söz konusu. Onlar da “vah vah!” deyip hayatlarına kaldıkları yerden devam ediyorlar. Esas sebep, insanlar sorumluluk almaktan korkuyor.

Bazı STK’lar 28 Şubat ile alâkalı birtakım çalışmalar düzenliyor. Mahkumların aileleriyle görüşülüyor ve gündem oluşturmaya çalışıyorlar. Sizce problemin ortadan kalkması bakımından bu çaba yeterli midir?
Bu mesele köklü bir çözüme ulaştırılmadan, hiçbir şeye ‘yeterli’ kanaati getirmememiz gerekiyor. 28 Şubat’tan bir mazlum dahi içeride haksız yere yatıyorsa, yeterli bir şey yapılmamıştır. Mazlum-Derolarak 2010 yılından beri bu çalışmaya odaklandık. Bir komisyon kurduk, cezaevi söyleşileri, ziyaretler ve ailelerle irtibata geçiyoruz. Beş-altı yıl evvele kadar, bir duvar vardı önümüzde, aşamıyorduk. Özellikle son iki yılda bir yoğunlaşma sağladık. Gerek mahkumlarla irtibat olsun, gerek hukukî süreçte birtakım olumlu şeyler var. Umuyoruz ki, bu süreç geçici bir rüzgâr olmaz. Kamuoyu ciddi mânâda ayaklanmış vaziyette.

Bu mesele hakkında Mazlum-Der’in faaliyetlerini bize anlatır mısınız?
Mazlum-Der, 2000’lerin başında, Kur’an kursları ve başörtünün önünde engel olanlara karşı seferber oldu. Cezaevlerindeki insanların mağduriyetlerine yönelik faaliyetler yürüttük. En büyük problemimiz, kesintisiz olarak sürüyor; cezaevleri. Biz de bu bağlamda, cezaevleri ziyaretleriyle doğrudan Müslümanlar’ın yanında olmaya çalışıyor, içerideki insanların sesi olmaya gayret ediyoruz. Cezaevinden çıkan kişilerle söyleşi yapıyoruz, organizasyonlar tertipliyoruz. İnsanların problemlerini dinleyip, çözüm üretme noktasında mücadelemiz var. Mektuplaşmalar yapıyoruz. Geldiğimiz son noktada üç hafta evvel bir kampanya başlattık. İstanbul’daki Çağlayan Adliyesi ve diğer adliyelerde, bazı dernekler ve semt merkezlerinde eş zamanlı basın açıklaması yapıyoruz. Bunun oluşturduğu ayrı bir gündem oldu. 28 Şubat’a kadar devam edeceğiz, ümid ediyoruz ki bu son 28 Şubat olur.

Yakup Köse’nin başlattığı “Bu Son 28 Şubat Olsun” kampanyası da var. Bu sene, diğer senelere nisbetle daha iyi kamuoyu oluştu. Sizce bu sefer, bir netice alınacak mı? 
Çok basit hamlelerle bile çözüm alınabilir durumdayız artık. Bakanlıklar ve TBMM’de son dört ayda çeşitli görüşmeler yaptık. Alternatif teklifler sunduk. Madde madde çalışma tertipleyip, “şu kanun şuna dönüştürülürse, mahkumiyetler biter” diye. Yahut “Türk ceza kanununda şöyle bir değişiklik yapılsa...” gibi. Artık kanun yazıp, insanların ellerine verme noktasına kadar geldik! Mesele, sadece bir iradeye bakıyor, sorumluluk alınması lazım. “Ya biz bilmiyorduk bu meseleyi, haberimiz yoktu” gibi bir durum da yok. Herkes 21 yıldır süren mahkumiyetlerin farkında. Meselenin nasıl çözüleceği de ortada. Girift bir mesele değil, tek bir karar, mazlumları özgürleştirmeye yeter.

Baran Dergisi 578. Sayı