Hadiselerin bize memuriyetimizi ihtar etmesine ve dünyanın İslâm’ın adaletine hasret duymasına karşı Müslümanların genelindeki fikrî zaaf ve heyecansızlık dikkat çekici… Eşya ve hadiseler bizim elimize bakıcı iken bizim hadiseleri geriden takip edişimiz ve öne geçemeyişimiz, şikâyet ve eleştiride kalıp kadrolaşmamamız. Üstelik çağımızın alternatif fikri BD-İBDA ortada iken. Otomobil zatıyla hareketli ve sağındaki-solundakini yakıcı kadro vasıflarıyla kurtaracak ve kurtulacak olan bizler, neyi gözlüyoruz ve neyle meşgulüz?
Neyi gözlüyorsak ona kavuşuruz ancak, çünkü gözlediğimiz ile her an beraberiz demektir; zaten ondan hiç ayrı değilizdir. Özlemini ve gözlemini yitirenler ise pörsür, kaçar ya da kaşarlaşır. Gaye ve ideal ayrımı olarak şunu da hatırlatalım: Gayeler yere düşebilir ama idealler asla!
Bakmak ile gözlemek arasındaki farka dikkat edelim! Arapça “nazar” kelimesi, göz atmak, bakmak mânâsına geldiği gibi “intizar” mânâsına da gelir. İntizar ise, gözlemek, ümid ederek beklemek mânâlarına gelir. “Mehdi-i muntazar” deniyor, “beklenen Mehdi” mânâsına. Demek ki, ümid ve aksiyon hâlinde beklemek gerekiyor. Aksiyon, bir ümid etme sanatıdır. Aksiyonu olmayanın sevdiğini beklemesi, gözlemesi ve kavuşması da boş hayaldir ve ayrıca samimi de değildir. Ümid ve aksiyonunu yitiren için sabah yoktur, çünkü içindeki ışık sönmüştür. Sabah olsa da onun göreceği yine karanlıktır.
Meşhur Cibril Hadisi mâlum... Orada ihsan öğretiliyor. “Allah’ı görür gibi ibadet” deniyor. Bütün olumsuzluklara rağmen, inanılan fikir manzumesini de içimizde yaşatmalı, kan gibi deveran ettirmeliyiz. Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki, şahıslar neylerse, olaylar nasıl cereyan ederse etsin, içimizdeki ateşi kimse söndüremez. İman davası da budur. İman gaibedir ve ölünceye kadar gözlenendir, ümidle beslenendir.
İstihkakımızı gözetmek ve istidadımızı o yolda kullanmak. Tabii eğer gerçek “muntazır-bekleyen, gözleyen” isek… Müridin muradı, murad-ı Hakk’tır. Ve müridliği de, Üstadı için “muradı muradım olan!” diyen ve dediği gibi işleyen Kumandan Mirzabeyoğlu’ndan öğrenmek gerek!
Bizim camia fikir istemiyor… İki kişi kavga ediyor, onlar da “vur, vur” diye seyredecek! Kayıkçı kavgalarına bayılıyorlar. Sinema filmi seyreder gibi... Alınacak öz yok, vakit geçiriliyor. Külliyatı, fikir manzumesini, bütün fikre ihtiyacı vs. kolay kolay kimse anlamaz, zevk duymaz. Hamlık var. Ucuz şeyler tercih ediliyor. İBDA’cıyım diyenlerin bir kısmına da camiadaki bu hastalıklı durum bulaşmış vaziyette. Onlar da fikirden ziyade cepheler arasındaki polemikleri seviyorlar, gönüldaş demeye dilimin varmadığı bazı kişiler parsa kavgasını heyecanla izliyorlar. Bir kısmı ise parsa derdinde abilerin kuyruğunda nefslerine yer edinmeye bakıyorlar. Körler sağırlar hesabı birbirlerini pohpohluyorlar. Ak Parti ise “bizim yandaşımız en iyisidir” hesabında, günübirlik politikalar içinde; 2023 vizyonları da sathî... Mazlumluğunu teslim ediyorlar ama Mütefekkir ile de fazla haşır neşir olmak istemiyorlar. İtibarını iade etmek istiyorlar. Menderes gibi, eski komünistler gibi itibarını alsın istiyorlar. Tatlı sularda Rasim Özdenören gibilere verdikleri “Necip Fazıl ödülleri”yle oyalanıyorlar.
İslâm coğrafyasının hâli ve bizim durumumuz? Bizim durumumuz iç açıcı mı? Tabiî savaş temenni edilmez ve başkasının savaşına girilmez ama dünyalığı sevmek mânâsına savaştan korkmak da doğru değil. Biraz öyle olmuşuz. Sanki dünyaya kazık çakacağız, dünyanın kölesi olmuşuz. Her şey ekonomi olmuş hâlbuki ekonomi de insan için… Dünya sevgisi bizi kuşatmış iken ölümden korkulur ve şehidlik istenmez. Batıcılık ve ondan beslenen “modernizm”in getirdiği sevgisizlik, aileye kadar sinmiş vaziyette. Birbirinizi sevmeden cennete giremezsiniz ve iman etmiş olmazsınız ölçüleri meydanda iken bu hâlimiz?..
İnkılab mânâsını nabzında duymayana ne söylesen boş. Hatta böyleleri kendi hâllerini sana bulaştırmaya bakarlar. Onun için arkadaşlıklar birbirini sıfırlamaya ve köreltmeye yönelik oluyor. Böyle gönüldaşların birbirleriyle ilişkileri de gönüldaşlık değil… Nerede, yolda karşılaşınca bir köşede imân tazeleyen sahabîler, nerede günümüzün arkadaşlıkları? İhlas yok, fikir derinliği yok, ufuk açmak yok, aksiyon yok. Bu sebepten birkaç gönüldaşla bir araya gelmekten çekinir oldum.
Kurtuluş nerede, zeval nerede? Bunu bilip kötü ortamlardan uzaklaşıp tek başına külliyatla baş başa kalmalıyız. Gözümüzü ruhumuzun emrine verip sevdiğimizi murakabe etmeli, sürekli gözlemlemeliyiz. Üstad’ın en çok sevdiği Allah’ın güzel isimlerinden biri “Rakîb-Daima görüp kontrol eden, gözeten”dir. Üstad’ın çilesinde ve her hâlinde dua ettiği, Allah’ın rahmetine vesika kıldığı Esma-ı Hüsnâ’dan seçtiğidir. İBDA’nın derinliğine girmeyen ve sığlıkta yüzen ve aslında buna niyeti ve çapı da müsait olmayanları da hicveden Üstad’ın “Göz” noktalaması:
“Görmemek için bakan, mavi, siyah, elâ, göz!
Köre görünse şaşmam, sana görünmeyen öz!”
Allah gözümüzü ve gönlümüzü açsın, nefsimizin sığlığından bizi kurtarsın. Kafa ve gönlümüzü davamızın ışığı ile dolduralım, etrafımızdaki keleşlerin lakırdılarıyla değil. Hedef, gaye ve vasıtalara odaklanan ümid sahiplerinden olalım.
İslâm inkılabını sathî mi görüyoruz, yoksa derinden mi gözlüyoruz? Her dâim kendimize sormamız gereken sual budur.

Baran Dergisi 470. Sayı