Gençlerin yoğun talebi neticesinde bu hafta Akademya’da hanımlara özel “Külliyat Okumaları”na başlıyoruz. Katılımcılar, ilk kitabımızı, yani Salih Mirzabeyoğlu’nun “İslama Muhatap Anlayış” isimli eserini harıl harıl okurken, eserin tanıtımı mahiyetinde bir şeyler karalamaya çalışacağım.

Alt başlığı “Teorik Dil Alanı” olan “İslâma Muhatap Anlayış” isimli eser, “İbda Diyalektiği” ile birlikte İbda Külliyatı’nın amiral gemisidir desek, fazla abartmış olmayız sanırım. Çünkü “İslâma Muhatap Anlayış” meselesi anlaşılmadan, Büyük Doğu-İbda mihrakının misyonu da anlaşılamaz bizce.

Öncelikle şunun altını çizmek isteriz. Büyük Doğu–İbda bir fikir hareketidir ama “ortada onlarca fikir hareketi vardır, onlardan biridir” demek değildir bu. Çünkü Büyük-Doğu–İbda, çağımızın dayattığı meselelere İslâm merkezli bir tefekkürle çözüm üretmenin adıdır aynı zamanda. Buna “İslâma Muhatap Anlayış” diyoruz. Biricikliği de buradadır. Herkes “İslâmî” bir şeyler yaptığının iddiasındadır ama malûmdur ki, meselelere “bütün-küll bir sistemle”, bu sistemin şuuruyla, bakış açısıyla yaklaşılamadığı zaman, körün fili tarif etmesine benzer anlayışlar ortaya çıkar. Bir tarafta “Kur’ân’dan yapmalıyız”cılar, hadis inkarcıları, bir yanda mezhepsizler, öte yanda Doğu-Batı sentezcileri, diğer yanda tasavvuf düşmanları, reformcular vesaire. Liste uzar gider…

Peki, “İslâma Muhatap Anlayış” ne demektir? Hemen Üstad Necib Fazıl’a dönelim. Onun “İdeolocya Örgüsüne Ek-Akıncı Güç Kadrosuna İthaf” başlığı ile İdeolocya Örgüsü eserine eklediği bölüme:

“İSLÂMI YENİLEMEK
“İslâm yenilenmez. Anlayışı yenilemek gerekir.
Anlayış mı? Nurun aynadaki aksi... Aynayı yenilemek...
Güneş yenilenemez. Göz yenilenir.
İslâm, başı ve sonu olmayan ebedî yeninin ismi... Ona her an biraz daha nüfuz etmektir ki, yenilik...
“Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır” hadisindeki sonsuz hikmettir ki, yeninin ve yeniliğin sırrını getirmiştir.
Dava işte bu mânada İslâm’ın yeni neslini yuğurmakta...”
Salih Mirzabeyoğlu, işte Üstad’ın bu “ithaf”ına mazhar olmuş bir gençtir, “Akıncı Güç Kadrosu” adına. Üstad Necib Fazıl’a nisbeti malûm ve meşhurdur. Kurduğu “İbda” tefekkür zemini ile “İslâma Muhatap Anlayış”ı misallendiren bir yerdedir. İslâm güneşinin “mutlak” nuruna muhatab olmanın adıdır İslâma Muhatap Anlayış ve İBDA külliyatı boyunca misallendirilmiş bir anlayış zeminidir.

“İslama muhatab anlayış olmadan, iki Müslüman bile anlaşamaz” diye yazmıştı Kazım Albay. Yukarıda örneklerini verdik, reformistinden mealcisine, mezhepsizinden bilmem neyine, hepsi birbirini inkâr eden, birbirinin kuyusunu kazan “sapkın” görüşler de bunun bir isbatı olsa gerek.

Çağımızın “fıkıh-anlayış” mihrakı, mütefekkirlerdir. Bunu böylece idrak ettiğimiz zaman, İslâma Muhatap Anlayış’ın dünya görüşünü ortaya koymuş olan İbda’nın ehemmiyeti de ortaya çıkar. Ortak dil, ortak mânâ, kısaca “şuur süzgeci ölçüleri” olmadan Müslümanların aralarında anlaşmaları mümkün müdür? Başka başka dil ve anlayışların “kavramları” ile konuşan Müslümanların, çağın meselelerine çözüm üretmeleri beklenir mi?

Esere dönersek, “İslâma Muhatap Anlayış” adlı ve “Teorik Dil Alanı” alt başlıklı eser, beş “Levha”dan oluşuyor. Bu levhaların başlıkları bile, bize kitabın muhtevası hakkında bir fikir verecektir:

1. LEVHA: İSLÂMA MUHATAP ANLAYIŞ: Bu bölümde “İslâma Muhatap Anlayış” meselesinin Müslümanlar için bir zaruret ve mesuliyet olduğunun altı çizildikten sonra, Hadis, Kur’ân, Tefsir, Meal, Tasavvuf, Şeriat, Evliya Kelâmı gibi temel meselelere dair ölçülendirmeler yer alıyor. Kitaptan şu notu aktarmalıyım: “Aynı şekilde, İslâmı eşya ve hadiselere hakim kılmaktan bahsedildiğinde, bunun, zamanın meselelerine nisbetle tıpkı doktorun hasta ihtiyacına göre ilâç vermesi gibi bir iş demek olduğunu da anlamıyorlar; bu yüzden de, ne ihtiyaç ve ne yapılması gereken olarak, İSLÂMA MUHATAP ANLAYIŞ zaruretinden haberleri yok.” (s. 17)

 2. LEVHA: SİSTEM VE TEORİ: İbda Külliyatını okumaya başlayacaklar için en önemli eserlerden biridir bu kitap. Nitekim eserde “teorik dil” hece hece anlatılır. Bu bölümde “Bütün Fikrin Gerekliliği”, “Kendinden Zuhur Dili”, “Şuur Süzgeci” gibi başlıklar İbda Külliyatı boyunca karşımıza çıkacak meselelerdir. Şöyle yazıyor Mütefekkir: “Anlaşılıyor: İslâmı eşya ve hadiselere tatbik fikri olarak Büyük Doğu ve tabiî ki o demek olan İbda, şemsiyesi altında topladığı ipuçları, çözümler, teklifler ve meselelerin meselelerini işaretleyici uyarılar şeklindeki mevzular bütünüyle, neyin neye aitlik idrakını pırıldatarak, bu vasıflandırmanın ismidir, bu vasıflandırmayı göstericidir, sistem olarak terkibi budur.” (s. 92)

3. LEVHA: ZIT KUTUPLAR ARASI MUVAZENE: “İslâm zıt kutuplar arası muvazenenin üstün nizamıdır” der Mütefekkir. Bu anlamda eserin bu bölümünde, keyfiyetçiliğimizin muhtevası, ruhî muvazene, muvazeneden muvazeneye geçiş, kalb hakikati, nisbet davası, tevil ve tabir, imân ve akıl, mutlak fikrin gerekliliği, bedahet davası gibi meselelere yer verilmiştir.
4. LEVHA: DİYALEKTİK ÇEVRESİNDE: “Mantık ve Bilgi Teorisi Olarak Diyalektik” mevzuunun işlendiği bu bölüm, İbda Diyalektiğinin anlaşılması açısından bir eşiktir. Bilginin mahiyeti, bilginin elde edilişi, doğru düşüncenin ilmi olarak mantık, mantığın türleri gibi mücerret bahisler yer alır bu bölümde. “Mutlak Fikir”in, sadece varlığın değil, düşünüş ve bilginin de mutlak kanunları olduğunu yazar Mütefekkir.

5. LEVHA: NOKTALAMALAR: Eserin bu bölümünde ise, “İncelik ve Zevk İdrakı”, “Kuru Akıl Belası”, “Sır ve Problem”, “Gençliğe Hitabediyorum”, “Suret hikmeti ve Sinema”, “Türban ve Bizim Dilimiz” gibi başlıklar altında, kısa kısa izahlara yer veriliyor. Bir nevi yaşadığımız çağın, çağımız insanının bir topoğrafyası çiziliyor.

Eserin 1987 tarihli ikinci baskısından faydalandım makaleyi yazarken. Düşünün, 2. baskısı itibariyle 30 yıl olmuş. Eserdeki “Anlatmak Davası” isimli bölüm, hâlimize ayna olsa gerek, 30 yıldır anlayamamamıza:
“Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:
- “Hoca, bana Bağdat’a bir mektup yazar mısın?”
- “Yazamam!”
- “Niye?”
- “Bağdat’a kadar gidemem de ondan!”
- “Sen gitmeyeceksin ki…”
- “Benim yazımı benden başkası okuyamaz ki!”
Büyük Doğu Mimarı, fıkranın çerçevelediği hikmeti mânâlandırır:
-“Birçoğu, kastettiğimiz mânâyı muhatabımıza aktarmak için Akşehir’den Bağdat’a kadar yürümek zahmetinde olduğumuzdan gafildir.” (s. 215)

Baran Dergisi 528. Sayı