Muzaffer Doğan’ın Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun şehadetinin sene-i devriyesi münasebetiyle kaleme aldığı yazı...

*Üstadımız gibi, o da Mayıs ayında doğdu ve aynı ayda da, bu fenâ yurdunu bırakarak, onca çileli ve mücâdeleli bir ömürden sonra, bekâ yurduna göç etti.

*Ruhu ötelerde amma, o çilekeş ruha binek olmuş bedeni, Üstadı Necip Fazıl’ın
ve Kâinatın Efendisine mihmandarlık etmiş olan Ensarî Hazret-i Halid Efendimizin civarında bulunuyor.
*Kendisi ötelerde ve şarkısı dudaklarda!

*Ona ve ondan öncekilere zulmedenler, zâlimler defterinde yer alacak amma, o ve o yolun önceki önderleri “Mazlum Kahramanlar” kitabında şerefle, şanla yerlerini aldılar bile.

*Ölümsüz bir dâvâ uğruna, en uzun zindan hayatı yaşayan kahramanlar listesinde yer aldı.

*Hesap Gününde, Allah’ın huzuruna böyle bir listede ve böyle bir sıfatla çıkmak, bir fâniye nasip olabilecek en büyük şeref nişanlarından olsa gerek.

*Bir de, zâlim sistemin çarkında, telegram zulmüne maruz kalarak kavuştuğu şehid rütbesi var.
*Asr Sûresi’nde ‘sâlih’ amel işleyenler müjdeleniyor.

*Kahramanımıza, dünyaya gelmesine vesile olan ebeveyni, ‘sâlih’ adını lâyık görmüşler. Duâ mâhiyetindeki niyetleri kabûl olmuş olacak ki, kahramanımız, adının mânâsına mazhâr olarak yaşadı, öylece de göç etti.

*Birkaç yaş farkıyla, aynı nesildeniz. Aynı dönemde Üstadı ve Büyük Doğu dâvâsını tanıdık. Hayatımızın en büyük şeref kaynağı.

*Çıkardığı Gölge ve Akıncı Güç dergilerini, tanışmadan önce takip ettim.
*İleriki yıllarda tanıştık. Tanıştığımızda, edindiğim ilk intibâ, imân öfkesine sahip müstesnâ bir dâvâ adamı olduğuydu.

*Çevresiyle birlikte, Metris Cezâevine konulduğu günlerde ziyâretlerine gittiğimde, bazı ikbâlperestlerin hışmına uğrasam da, hiç aldırış etmedim ve boyun eğmedim. 

*Ziyaret etme hakkım olmadığı için, irtibatlı olduğum vefâkar avukatları aracılığıyla Selâmlaşıyorduk.

*Bir keresinde, o avukat dostlarımdan birisiyle, o anki ruh hâlimi aksettiren kısa bir mektup yazdım ve gönderdim. O günlerde, hâlen yayınına devam eden Baran Dergisi’nde neşredilen “Ölüm Odası” başlıklı yazısının içinde, o kısa mektubumu koymuş ve bir de değerlendirme notu eklemiş. Bazı anlayışsız kişiler, arayarak tarizde bulundular! Siyasî hayatımı niçin tehlikeye atıyormuşum, yanlış yapmışım! Şiddetle azarlayarak cevap verdim: Siyasî hayatımın değil, imânî ve vicdanî hayatımın önemli olduğunu söyledim.

*Salih Mirzabeyoğlu, 60 cilt esere imza atmış nev’i şahsına münhasır bir fikir adamıdır. Eserleri, Büyük Doğu dâvâsının anlaşılmasında, yeni nesillere rehberlik edecek vasıftadır.

*O, İslâmî mücâdelenin dinamik ve aksiyoner cephesini güçlendirici tezler ortaya koydu.

*Eserleri, mücâdelesi ve mücâhedesi, Batıcı-Kemalist sistemle bir hesaplaşma üzerine binâ edildiği kadar, yeni baştan, medeniyetimizin inşası yolundaki gayretlere de kendi çapında hizmet edecek birikime sahiptir.

*Üstad Necip Fazıl’ın İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ isimli öncü ve inkılapçı eserini açıklayıcı özellikteki ‘Yeni Dünya Düzeni’ BAŞYÜCELİK DEVLETİ isimli eseri, Mirzabeyoğlu’nun durduğu yeri ve bulunduğu irtifâyı gösterir.

*Gözüpek, yılmaz ve yıldırılamaz bir mizacın ve ahlâkın adamıydı. Uzun süren zindan hayatı onu pes ettir(e)memiştir.

*16 sene hapis yattı ve bunun 10 senesi “tecrid”de geçti.
*“Suçunun ne olduğunu, onu yargılayan hâkimler de çözemedi!” dendi bir ara!
*Halbuki, suçu belliydi: Pazarlıksız ve uzlaşmaz Müslümanlık.
*Kahramanımıza, şehâdetinin 2. senesinde Rabbimden rahmetler niyâz ediyorum.


Baran Dergisi 697.Sayı