Belli başlı bir ideolocya temeli üzerine oturtulmuş, her ferdinin tek kıbleye dönük olduğu, bütün iş bölümlerinin bir saat nizamiyle çalıştığı, herkesin ve her işin maddî ve manevî hakkını tam aldığı, mükemmel ve müesses cemiyet; kısaca, fildişi kaldırımlarda, fildişi sokaklarda giden, hiç birbirine çarpmayan, herbiri birbirinin emrinde ve ALLAH korkusu altında, herbiri bugün ölecekmiş gibi iki büklüm ve yine herbiri hiç ölmeyecekmiş gibi dimdik insanların cemiyeti...

Sen, bu ideali gerçekleştirmeye memur, mecbur, hattâ mahkűmsun!

Büyük fikir, İslâmın saffet, asliyet ve tamamiyetinden zerre feda etmeksizin bizzat İslâmı anlama ve anahtarın kumdaki yatağı gibi ona uyma mânâsına yepyeni bir idrake kavuşmak, "İslâma muhatap anlayış" davasıdır. Bunu anlamak, öz keşifleri içinde müflis ve yeni bir din arama yolunda perişan insanlığa anlatmak; cihanı kaldıracak manivelânın dayanak noktasını Türkiye kabul etmek, oradan İslâm âlemine, oradan da topyekûn beşeriyete el atıcı muazzam bir plâna sahip olmak...
Sen, ideali aksiyona döndürmek ve aksiyonu idealleştirmek gibi zorların zoru bu içiçe işi gerçekleştirmeye memur, mecbur, hattâ mahkűmsun!
Bu dava etrafında saflarını halkalayabilmen için mutlaka iki müessire ihtiyaç var:

RUH VE ONUN EMRİNDE KOL!.. DÜĞÜM BURDA!..
Her oluşa hakim kanun olarak belirtebiliriz ki, suyun oksijen ve hidrojeni gibi, fikir ve hareket cevherlerinin birleştiği yerde gökler bir anda suyla dolar ve yeryüzü feyzle taşar.
ALLAH Resűlünün kötülüklere karşı mücadelede kademe kademe aletlerini işaret buyurdukları emri hatırlayınız... Birinci derecede el; yani fiil... İkinci derecede dil; yani ihtar... Üçüncü derecede kalb; yani nefsini muhafaza... En aşağı derece de üçüncü derecede gömülüp orada mahfuz kalmak...
İyiyi yapmak ve getirmek, kötüye mani olmak ve defetmek mükellefiyeti, bu iki müessiri teşkilâtlandırmak zaruretini izaha yeter!Tarihin çöküntü sahifelerinde kendisine misâl aramanın değil, tarihe destanlık çapta yeni bir felâket örneği vermenin mevzuu şartlar içinde, takip edeceğin strateji şudur:

Davayı, estetik, diyalektik, ideolojik ve politik sahalarda beslemek ve ocaklaştırmak... Meydana gelemeyişlerin sırrını kendi "antitez"inde göstermek ve ortada ne kadar zaaf varsa davan lehinde semerelendirmek... Asla küçük ve bücür oluşlara ve erişlere yanaşmamak, sahte tesellilere miskinliğe kapılmamak... "Hepçilik"ten vazgeçmemek ve zerrece taviz vermemek... Strateji ve taktik dilinden anlamak ve taviz vermemeyi öküzlük etme sanmamak... Millet tarlasını, ünüformalı ve ünüformasız genç fidanlar ve yeni ekinler halinde donatmak... Yepyeni bir diyalektikle muazzam bir kültür ve telkin savaşına girişmek, gerektiği yerde gerekeni yapmak, sır dolu bir strateji yolundan istikbalini hazırlamak...
Sormak makamındayım ki, aynada çehresini seyreden ve zamanda gayesini işleyen BÜYÜK DOĞU, aslın gölgeye kendisinden daha yakın olması hikmetiyle her sahada muhatabından neyi ister? Büyük Doğu'nun muradı ve İslâmcı mücadelenin hayatî suali budur... Her sahada bunun cevabını ver!

Salih Mirzabeyoğlu - İslama Muhatap Anlayış, 1984, sf.183