15 yaşında İBDA ile tanıştı, 37 yaşında şehidlikle taçlandı. Dava içinde geçen 22 sene. Şehadet tarihi 15 Temmuz 2016 olayları. Doğum tarihi 12.10.1979. Ve enteresan bir tevafuku yakın arkadaşı Bünyamin Eser beyan ediyor. İBDA ile tanışma tarihi ile şehadet tarihi aynı, yani ikisi de 15 Temmuz. Bunu rahmetli Halil’in mezar tahtasındaki tarihi görünce Bünyamin hatırladı. Öyküsü şöyle:

İBDA Cephesi meşhur TARAF dergisinin İstanbul Sanayi Mahallesi’ndeki lokaline Cihad Özbolat vesilesiyle giden Bünyamin orada İBDA ile tanışır. O zaman MGV gençleri idiler, tıpkı Halil gibi. Peşinden Halil de Cihad vasıtasıyla İBDA ile tanışır ve kitap okumaya başlarlar. Bünyamin kendisinin İBDA ile tanışmasının tarihini yazdığı için oradan Halil’in de İBDA’cı oluş tarihini çıkarır ve bana anlatır.

Bazı akranları oyunda oynaşta iken o bir davaya gönül verdi. Ve bir Hadise göre amelin en makbul dönemi olan gençliğini ilim ve cihad yolunda idrak etti. 28 Şubat zulmüne ise 16 yaşında maruz kaldı. 1995 yılında birahaneye taş atma suçundan tutuklandı ve Metris cezaevine kondu. Yine ne tevafuktur ki 28 Şubat 1997 tarihinde ise paralelci meşhur hâkim Şerafettin İste ve ekibi tarafından yaş haddinden idam verilemeyip en azami sınırdan hesaplanarak 40 yıl ceza kesildi. Savcı olarak Zekeriya Öz’ün adı da dosyasında geçiyor ve bu ceza yaşı 18’den küçük olduğu için 30 yıla indirildi. Yaşı 18’den küçük ve mahalleden arkadaşı olan Aydın Alkan da aynı kaderi paylaştı. Bünyamin Eser de yine aynı basit suçlamayla (birahaneye taş atma) 30 yıl ceza aldı. Cihad Özbolat ise aynı hukuksuzluk örneği olarak 1995’ten günümüze (2016’ya) yirmi bir yıldır bilfiil cezaevinde yatmaktadır. 28 Şubat’ın mağduriyetleri bir türlü bitmedi.

Halil Kantarcı için Çocuk Mahkemesi’nde yargılanma kararı çıkıyor ve 2004’te Çocuk Mahkemesi bu hukuksuzluğa isyan edip davayı zaman aşımından düşürüyor. Yani Halil 16 yaşında girdiği cezaevinden devletten 8 yıl 3 ay alacaklı olarak çıkıyor ve bu alacak hakkı üzerinde olarak şehid oluyor. Aslında iade-i itibar yapılacak bir kişi. Fakat nerede o şuur, nerede o takip?

Ne acıdır ki, Fetullahçı yargı tarafından (2. DGM reisi Şerafettin İste ve çetesi) 8 yıl 3 ay cezaevinde bilfiil yatırılan Halil Kantarcı, cezaevinden çıktıktan 13 yıl sonra yine Fetullahçı cunta askerleri tarafından vurularak şehid ediliyor.

15 Temmuz darbesine karşı Anadolu’nun yiğit evlatları gibi Halil Kantarcı da imanının sesini dinleyerek sokağa çıktı ve Çengelköy Karakol Savunması’nda şehid düştü. Hedef gözetilerek atılan G-3 mermisi boynundan girip sırtından çıktı. Bu vesileyle, Halil’in de tutuklu bulunduğu Bandırma Cezaevi’nde 2000 yılında Noel Baba operasyonunda yine askerin G-3 silahıyla göğsünden vurduğu ve sırtından kurşunun çıktığı şehid Hasan Meriç’i hatırlamamazlık edemiyoruz. Çengelköy ışıklarda vurulan Halil önce boynunu tuttu, sonra sendelediğini gören yanındaki Müslümanlar kollarına girerek onu bir özel otomobile bindirdiler. Boynundan kanlar boşalmaya başlayan Halil gönüldaş, onu arabaya bindirip hemen çatışma bölgesine dönecek olan yiğitlere şunu dedi: “Aileme ve çocuklarıma onları çok sevdiğimi söyleyin!” Şehadet şerbetini içeceğini anlamış ve son selamlarını yollayıp, kelime-i şehadetle Rabbine kavuşmuştu. Allah rahmet eylesin, şehadetini makbul etsin. Amin.

16 yaşında girdiği cezaevinden 25 yaşında çıktı. Davaya nisbetini hiç kaybetmedi. Parsacılık ve hizipçilik yapmadı, ihlasını korudu. Efendi ve nazik biriydi. Altay Siyasî Araştırmalar Derneği’nin kurucu üyesi idi. Bazı sivil toplum platformlarının kuruluşunda emeği var. Birçok sivil gösterilerde bulundu. Kumandan Mirzabeyoğlu’na özgürlük ve fikrin cemiyete nakşı davasında ihlasla çalıştı. Mevki, makam peşinde koşmadı ve sonunda en büyük makam olan şehidliği kazandı.

Cezaevinden çıktıktan sonra evlendi. En büyüğü on yaşında, en küçüğü dokuz aylık üç çocuğu var. En küçüğünün kulağına ezan-ı Muhammedîyi ben okumuştum. BARAN ve AYLIK dergilerinin bu Ramazan’daki okur buluşmasında bulundu. Ölüm Odası ve Kumandan’ın diğer eserleri hakkındaki fikir emeği mahsulü tesbitini okur buluşması yazımda paylaşmıştım. Ramazan’da enderun teravihleri kılınan camileri benimle paylaşmıştı ve birkaç gönüldaşla birlikte ailece iftar etmiş idik. Bunları en son hoş hatıralar olarak zikrediyorum.

Cenazesi 17 Temmuz 2016 tarihinde Fatih Camii’nde, yine diğer beş şehid ile beraber kaldırıldı. Devlet erkanı da orada idi. Ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Halil gönüldaşın tabutu başında konuşmasını yaptı. Fatih Camii’nin avlusunu hınca hınç dolduran cemaat tüm şehidlere dua ve şehadette bulundu. Gönüldaşları da onu yalnız bırakmadı, Anadolu’nun birçok vilayetinden gelenler oldu.

Fettoş çetesinin 15 Temmuz darbesine karşı sokağa çıkan Halil, birçok Müslüman gibi düşmanın üzerine gitti. Kuleli Askeri Lisesi’yle ile Boğaz Köprüsü arasında geçit noktası olan Çengelköy Karakolu Savunması’nda yer aldı. İBDA’nın gerektiği yerde gerekeni yapma ilkesince davrandı, halkın önünde savaştı ve sabaha karşı şehid düştü. En çok şehid verilen yerlerden biri de Çengelköy. 55 şehid verildi. Halil’le aynı anda 5 kişinin şehid düştüğü söyleniyor. Halil, hem mevzide savaşıyor hem de canlı yayındaki Yakup Köse gönüldaşla mesajlaşıyor, sokaktan haberler verirken tavır ve duruş hakkında da kanaatini serdediyordu. Şehidler ölüler değil, bilakis diridirler. Allah böyle buyuruyor. Cihad edenlerin arasına yardıma gelirler...

Halil’in yaklaşık 9 yıllık cezaevi hayatında da onunla beraberdim. Metris, Niğde, Bandırma, Eskişehir, ve Bolu. Yeminimiz ve duamız olan Altun Silsile’den 33 büyüğün isminin geçtiği, kendi el yazısıyla olan metni isteğim üzerine bana vermişti. Ve zaman zaman da o okurdu. Başta Allah Resûlu olmak üzere o büyüklerin yüzü suyu hürmetine Allah’ın ona rahmet etmesini diliyorum. Şehidliği mübarek olsun!..

Baran Dergisi 497. Sayı