Üstad Necib Fazıl’ı anlamak diyoruz, yani örgüleştirdiği ideolocyayı eşya ve hadiselere tatbik etmenin çilesine talib olmak ve nihayetinde de tatbikçisi olmak. Üstad’ı anlamak, İslâm’ı merkez Anadolu’dan başlayarak cihana hâkim kılmaktır. Bunun haricindeki her şey, bir seremoni seviyesinde işlere çelenkleşmiş cesetleri getirip götürmekten ibaret... Hem zaten Üstad Necib Fazıl, çelenk denen şeyden de, kültüründen de, çelenkleşmiş cesetlerden de tiksinen biri değil miydi?

Sahteliklerin bir bir yıkıldığı ve alanın hakiki olan için açıldığı bugünlerde bize düşen borç, Necib Fazıl’ı anlamaktır. Bunun alâmeti de lâf değil, caka satmak değil, poz kesmek değil... İçinde bulunduğumuz şartlardan kaynaklanan tüm menfîlikleri sıçrama tahtası bilip, onun idealini gerçekleştirmek. Yani İslâm’ı Anadolu’dan başlayarak bütün cihana hâkim kılmak... Hâsılı kelâm, bir fikir ve aksiyon devi olarak Üstad’ı anmak, onun fikir çilesine talib olmak, ortaya koyduğu dünya görüşünü bir hayat tarzı hâline getirip cemiyet planına dikilmek, onun en hassas olduğu hususlardan fikir namuskârlığıyla mümkün olabilir. Aksi takdirde, kutlanan Cumhuriyet bayramlarına eş bir rezaletle Üstad anılmaz, anlaşılmaz, yaşanmaz. Gerisi, Üstad’a veba illeti gibi görünen boş lâf.

Ömer Emre Akcebe - Baran Dergisi 542. Sayı