Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu Ölüm Odası B-Yedi’yi yazdığında 13 yıldır sürmekte olan Telegram hadisesini, sun’i cihaz marifetiyle de olsa ruh ve beden yönleriyle ve kelamı da bir unsur olarak kullanmasıyla edebiyat yönüyle ifşâ ederek “Telegram feylesofisi” ismini bu eserle koyuyor. Zaten bu hususta Mirzabeyoğlu’nun eserlerine ve Telegram çevresindeki mevzulara baktıkça işin “din mi, ilim mi?” çatışmasına neden döndürüldüğünü anlarız.

Yeni Fizik’in geldiği noktada artık madde latifleşiyor ve manaya kıvrılıyor. İzafiyet teorisi, Determinizmin iflası, elektronların canlı ve şuurlu hareketi vs. “Kainat varlıkları çerçevesinde hiçbir madde ve enerji, kendini İslâm’ın bâtın hakikatine bağlı görmeden, yani madde dışını maddeye bağlı kılarak izahla, kendi hakikatine de eremez. Ne fizikte, ne tıpta, ne bir şey…” tesbitinin geçtiği “Cem-ül Cem” bölümünde ışık mevzuu üzerinde uzunca durulur. “Nurun aksi, sureti olan ışık” denir… Heba, kendisi şekil olmadan “şekil-suret” veren oluşu. Misali tabiattaki su ve hava gibi. Fakat Budistlerin veya Kuantum Fiziğinin boşluk’u olarak anlamamak gerek. Işık ve renk ilişkisi. İlk madde esir’in heba ile ilişkisi. Bunun gibi bir çok orijinal tesbitler…

Mirzabeyoğlu söz konusu bölümde, Kuantum’un Türkçe miktar karşılığına da iştikaktan yola çıkarak, daha uygun bir kelime önerir. Büyüğü cezbeden küçük cüsselere misal olarak. Rüyada gelen bir mana olarak Muhyiddin-i Arabî’nin Mirzabeyoğlu için “bit, pire hakkında en çok yazan o’dur” sözünü hatırladık. Mirzabeyoğlu’nun Kuantum Fiziği denen “atomaltı parçacıklar dünyası fiziği”nden kendi keşfine materyaller devşirmesi de bundan mı?

“Billur Keyfiyet’ten” bölümünde kan dolaşımı üzerinde duruluyor, öncesinde de omurilik bahsi. “Niçin?” diye düşünürken bize yardım edici bilgi geliyor, “hangi vücud elemanı ele alınırsa, o kendini merkez olarak tebliğ ediyor.” Ve ilave ediyor: “Fizik, tıb ve kimya; her varılanda gölge gibi üste çıkan metafizik taraf, bizim usulümüzce daha dikkat çekici olarak ortada…” Eserden istifade şunu da söyleyelim: Zihin bedenin her yerinde (sh. 657). Modern tıbbın çıkmazını da görebileceğimiz ehlince tafsil edilecek bahsin sonundaki ifade: “Kan unsurunda görünen unsur üstü mânâ, bedenin içyüzü “cinn”e yapışıklığına da delil!” “Cinn” gizli demek. Cennet de gizli olmak bakımından “cinn” lafzından gelir.

Hangi parça mevzuu ele alınsa kendini merkez olarak tezahür ettiriyor. Kesrette vahdet tecelli ediyor. Üstad'ın, “merkezde nâmütenahî tek, çevrede nâmütenahî sonsuz…” ehadiyet kelamında olduğu gibi.

Adli Tıbb mevzuunda beden bir sır olarak ele alınır ve renk renk iplikler masuralara sarılır. Adlî Tıb, kabul edici nefstir, iki yöne (madde-mana) nefstir. Renk enerjisi gibi meselelerin Berzah'la ilgisi, insanın bütün varlıkla ünsiyet etmesi, canın ayrı, insana mahsus ruhun ayrı oluşu. Ruh ve beden birleşmesinden doğan nefs hakikatinin de iki yöne bakışı. Ve şuurun akıl ve idrakle parlaklığı ne nefsi ruha doğru yükseltişi, sezgileşmesi. Kalb hakikatinde insanın memuriyeti gerçekleştirip gerçekleştiremediği. Mahluk olması bakımından aslına benzemez; piç-a-piç olması ve bunun kıvrım ve düğüm ifade etmesi. Bu arada Farsça piç’in bulut mânâsını hatırlatalım. Bütün kötülükler nefsinin beden cihetinden gelir. “Bedene, kurbanlık nefs” iştikakı verilir… Adli Tıbb mevzuu çok geniş…

Düşünürken mecburen akıl ve mantık kalıplarını kullanıyoruz. Öyle ki hayatın binbir sırrı karşısında yine de kalıplar-şablonlar arıyoruz. Esnekliği yitirdiğimizin alameti bunlar. Mevcut düzenin düşünce kalıplarından dolayı İBDA Külliyatı’ndaki mânâ, kavram ve sembolleri anlamakta zorlanıyoruz. Su’nun bildiğimiz su olmadığı söyleniyor Ölüm Odası’nda: “Allah’ın hayat sıfatının suya işlemesi, maddî ve ruhanî bütün varlıkların yaratıldığını bildiğimiz Su’yun da kendisinden olduğu Su” deniyor, sahife 788’de. Emr (Berzah) Âlemi-Halk âlemi farkına dikkat çekiliyor ve şöyle bir misal veriliyor: Berzah âleminde bir şeyin renginin lacivert olması, o âlemin bildiğimiz lacivert olması değil. Öyle ki halk âleminin zâhir hadiselerinin bile kendine has mantığı kuru mantığa istihza görülür... İBDA Diyalektiğinin temel ölçülerinin başında “Sır İdrakı” geldiğini hatırlatalım.
Berzah Âlemi ile Halk Âlemi’nin mânâ ve kavramları farklı ama kelamda birleşiyor. Ulvî mânâlara yükseldikçe ve tefekkür ettikçe aradaki makas kapanır ve bizler ruhun özgürlük yoluna gireriz. Mutlak Fikir ölçüleri ile ruhumuz ve bedenimiz aydınlanır. Yoksa, madde dışına çıkamayan modernist anlayışın esiri oluruz. İslâm’ın bâtınının dedikodusunu yapmakla vakit geçirenlere de dikkat. Derviş diye nefsini yelleyenleri, fikir ve aksiyonu olmayan miskinleri kastediyorum. Hz. Ömer’in mescidden kovduklarını...  “Cezm-i Ezdad” dedikleri birbirine zıd manaları kendinde toplama söz konusu İBDA Külliyatında. Kelime ve kavramların kullanıldığı yere göre renk alışına dikkat, diye uyarılıyoruz. Mesela, Battal kelimesi işe yaramaz da olur, büyük iri de olur. Mesela Fuzulî kelimesi işe yaramaz da olur, faziletli de olur. Battal Gazî ve Divan Edebiyatının en büyük şairi Fuzulî’nin isminde olduğu gibi. Tevafuk’un, ittifaka rast gelme hali ve zıtlık mânâları var. Eserden: “Mesela boşluk diyoruz ama merkez olacağı aklımıza gelmiyor. Esir maddesi, unsurları birbirine döndüren “boşluk-merkez”.

Yazının tamamı için TIKLA

Kazım Albay - Ölüm Odası’nı Anlamaya Dair makalesinden alınmıştır.