Öncelikle herkesin merakla cevabını aradığı bir meseleyi izaha kavuşturarak söze başlayalım; Corona Virüsü’nün arkasındaki hakikat ne?

Amerika Çin’i hedef alan biyolojik saldırı mı düzenliyor; Çin, nüfus planlamasını yapmak adına böyle bir virüs geliştirip kendi insanına karşı bunu bir silah olarak mı kullanıyor; Avrupa, artık yükünü çekmekte zorlandığı yaşlı nüfusu telefata uğratarak safra atmak üzere mi kendisini böyle bir virüse karşı korumasız bırakıyor?.. Devletler planı dışından bakacak olursak; tıbbî ilaçlar üreten büyük şirketler önce virüsü piyasaya salıp, ardından bunun aşısını üretip vurgun yapmayı mı hedefliyorlar? Sizce hangisi?

Aslında bu sorunun cevabı, IŞİD örgütünün bağlılarına geçmiş olduğu mesajda gizli. IŞİD, bağlılarına diyor ki; “Esnerken ve hapşırırken ağzınızı kapatın. Salgının olduğu topraklardan uzak durun.” Bugün global anlamda faaliyet gösteren “terör” örgütlerinden biri sayılan IŞİD bile virüs salgının daha fazla yayılmasından endişe eder ve buna karşı kendi çapında da olsa tedbir almaya gayret ederken, bunun devletlerden birinin bir diğerine karşı silah olarak kullanılmasına ihtimâl vermek tek kelimeyle aptallıktır.

Piyasaya hâkim olan “komplo teorisyenliği” kafası, esasında Batı aklının mahsulüdür. Şöyle ki, Allah’ın âlemi yarattıktan sonra köşesine çekildiğine ve hadiseler üzerinde dahli olmadığına inanan Batı adamı için, yaşanan her hadiseyi kategorize etmek, belli bir mantık çerçevesine oturtmak ve her fiilin arkasında elle tutulur müşahhas bir fâil aramak mecburiyet arz eder. Edemeyince de böylesi aptallar piyasaya sürülür ve geveledikleri ile hakikate perdelik ederler…

Bir diğer husus ise senelerce insanlığın kafasını “bilim bilim” diye iğdiş edenler, bugün en küçük bir virüsün bile daha menşeini izah edemediklerinin idrakine ersinler de sonra konuşsunlar. Burada tabiî ki bilimin hakikatini inkâr ediyor değiliz, mesele birçok sistemden müteşekkil sistemler sistemi içinde hangi sistemin nerede durması gerektiğini ortaya koyan anlayış meselesi. Bu bahse daha sonra tekrar döneceğiz…

Hâsılı kelâm, insanlık tarihi boyunca yaşanan Veba, Kolera, İspanyol Gribi gibi Covid 19 da sıradan bir salgın hastalıktır. Burada insanlığın üzerine düşen esas vazife, bir virüsün ortaya çıkmasından ziyade onun yayılmasını engellemek ve tedavisinin geliştirmektir.

Kelebek Etkisi
Kelebek etkisi, bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen addır. Edward N. Lorenz'in çalışmalarından biri olan Kaos Teorisi ile ilgilidir. Daha sonralarda hava durumu ile ilgili verdiği şu örnek ile ünlenmiştir. Amazon Ormanları'nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD'de fırtına kopmasına neden olabilir. Farklı bir örnekle bu, bir kelebeğin kanat çırpması, Dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına da neden olabilir…

Kelebek etkisi üzerinden kendisini izah eden Kaos Teorisi, aslında bizim sıkça kullandığımız “bir ilmin butlanı müntehasında ortaya çıkar” ölçüsüne paralel olarak, bugün yapılan ölçüm ve hesaplamaların, girift sistemler için ileride hiç de beklenemedik neticeler doğurabileceğine dikkat çekmektedir.

Karmaşık sistem… En bilinen yahut bilinmesi gereken misâli herhâlde global içtimâî sistemdir; ve bu sistemin alt sistemleri olarak teşekkül etmiş siyasî, iktisadî, hukukî sistemler…

Edward şöyle az bir kenarda dursun, çünkü mikroskobik âlemde yaşayan bir virüs bile global mânâda hâkim olan içtimâî, siyasî ve iktisadî sistemler üzerinde bu kadar büyük bir kaosa neden olurken, hele bir de kelebeğin kanat çırpması mı? Allah korusun…

İşin lâtifesi bir yana, Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan ve dünyada bulaşmadığı millet kalmayan salgın hastalık Covid 19, bütün dünya sistemini bir ânda altüst etmeye yetti. Amerikan borsası 1987 senesinde yaşanan “Kara Pazartesi”’den beri en büyük kaybı yaşadı. Diğer ekonomiler de birbirine entegre oldukları için üç aşağı beş yukarı benzer kayıplar yaşadılar. Dünyanın en zenginlerinin, yılın ilk üç ayındaki kayıpları 1 trilyon doları aştı, yâni kayıtlı toplam servetlerinin %16’sını bu süreçte kaybettiler. Dünya genelinde üretim ve tüketim büyük anlamda sekteye uğradı ve ülkelerin 2020 senesi için beklenen büyüme oranlarında şimdiden revizeye gidilmeye başlandı. Unutmadan, global iktisadî sistemin geçer akçesi olan Amerikan Doları’nın itibarının kaynağı olarak görülen petrolün, geçtiğimiz haftalarda düzenlenen OPEC toplantısında yaşanan anlaşmazlıklardan sonra Suudî Arabistan’ın üretimi arttırma kararı üzerine varil fiyatının 30 doların altına gerilediğini de buna ilâve edelim.

Sosyal plana dönecek olursak… “Hürriyet” fikrini merkeze aldığını iddia eden ve birkaç asırdır dünyanın geri kalanına “özgürlük” ihraç eden Batı’nın en gözde meydanlarında bugünlerde yalnız kediler ve köpekler dolaşıyor. İmâl ve idealize ettikleri hayat tarzı şimdiden tıbbî atık kovasının dibini boylamış görünüyor. Avrupa’da Fransa başta olmak üzere muhtemel yağma ve talanın önünü alabilmek için şimdiden askerleri şehirlere indirmeye başladı. Sokağa çıkma yasakları her geçen gün genişleyerek yayılıyor. Öve öve bitiremedikleri sağlık sistemleri baştan sona iflâs ettiği için, hangi yaş grubundaki hastaları gözden çıkarmaları gerektiğinin tartışmalarını yapıyorlar.

Nihayetinde ister virüs, ister diğer hastalıklar olsun, bunların tamamı zayıf bünyeleri hasta ediyor. Global Dünya Düzeninin bağışıklık sistemi çalışmadığı, bünyesi zayıf olduğu için, bu virüsten, hasta olan bir insandan bile çok etkileniyor.

İdarecileri de Sistemin Kendisi Kadar Keleş
Devam edecek olursak, en basit bir mülteci meselesinde, bu yükü taşıyamayacakları için Türkiye’nin ayağını yıkayıp suyunu içmeleri gerektiğinin bile şuuruna ermekten aciz, yeni bir Batı siyasetçisi tipiyle karşı karşıya olduğumuz unutulmamalı. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nı bizzat yaşamış, ardından Soğuk Savaş dönemini kurgulamış, bunun içinde yetişmiş liyakat sahibi insanlar artık yok ve bunların yeri Batı tarafından doldurulamadı. Bu sebeble de Soğuk Savaş sonrası kurguladıkları Dünya Düzeni önüne çıkan her krizde tökezliyor, hiçbir meseleyi çözüme kavuşturmak için radikal çözümler üretemiyor ve palyatif çözümlere sarılmak zorunda kalıyor. Ekonomiyi ele alalım… 2008 senesinde yaşanan krizden sonra yeni bir ekonomik sistem kurgulamak ve mevcut olan balonunun havasını indirmek yerine, yama yapıp balonu daha da şişirmek yoluna gittiler. Bunun neticesini bugün virüs ile beraber görmüş olduk; bırakın 12 seneyi, 33 sene öncesinden beter bir noktaya geri gittiler. Kayıpları telâfi edilebilir gibi de değil, çünkü bu zararın büyüklüğünü karşılayacak üretilmiş bir mal ve hizmet yok.

Hadiselerin Arka Planı
2020 senesinin başından beri türlü felâketler insanlığın yakasından eksik olmuyor. Yani herkes 2020 senesine dikkat çekiyor; fakat asıl olanın Hicrî 1400 gergini içindeki 1441 senesini idrak ediyor oluşumuzdur. Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun dikkat çektiği üzere, Hicrî 15. İslâm asrının bugün 41. senesini yaşıyoruz. Aynı zamanda 41 yıllık bir zuhur gerginliği… Gerginlik, zuhur geciktikçe daha da artıyor tabiî. Bir tarafta kulluğa asilik eden inatçı bir insanlık kadrosu var; bunların burnunun sürtülmesi, iradelerinin kırılması ve teslim olmaları gerekiyor. Dikkat ediniz, Müslüman olmalarından bahsetmiyoruz, o Allah ile kulu arasında, yer ve hadlerini bilmeleri bahsi...

Kıtalar Çapında Çöküş ve Kıtalar Çapında İnkılâb
İnsanî faaliyet sahalarının kıtalar çapında çöküşe geçtiği günümüzde, vaziyetin artık palyatif/geçici çözümlere sarılarak kurtarılamayacağı, cereyan eden her hadisede kendisini bir kez daha son derece açık bir dille izah etmektedir.
Dünyada yaşanan sıkıntının temelinde, bize göre, sistemlerin birbiriyle olan tasnifi ve tüm bu sistemleri idare eden bütün sistem noktasında büyük bir sıkıntı yaşanıyor olması yatmaktadır. İbda’nın Adlî Tıbb tezi, yenilenmiş İslâm’a Muhatab Anlayış’ın, bütün fikir perspektifinden yola çıkılarak ortaya koyduğu, sistemler sistemi fikir sistemi olan Büyük Doğu-İbda’nın tatbik fikridir. 

Çok basit bir misâl verelim… Bugün dünya çapında bir dezenfeksiyon çalışması yapılmakta; caddeler, sokaklar, binalar, evler güya Covid-19’un yayılmasını önlemek için baştan aşağı dezenfekte ediliyor. İyi de yapılan bu dezenfeksiyon uygulaması yalnız Covid-19’u hedef almıyor ve mikroskobik âlemde, faydalı faydasız ayırmaksızın adeta atom bombası tesiri meydana getiriyor. Bunun olası sonuçları düşünüldü mü? Yâni mikroskobik âlemdeki denge bozulduğu takdirde buradan doğması muhtemel riskler/yeni hastalık çeşitleri değerlendirildi mi? Tabiî ki hayır! Bu, Bütün Fikrin Gerekliliği bahsine son derece basit bir misâldir. Bilim, bilim diyorlar fakat bunun hesabını yapmayı bırakın, akıllarına böyle bir ihtimali bile getirmiyorlar. Bunu dezenfeksiyon uygulamaları diye değil de siyasî ve iktisadî sistemin mevcut işleyiş şekli diye de okuyabilirsiniz.

Dünya Düzeni çöküyor ve çökecek; Batı adamı bu çöküşe dur diyecek bir alternatife haiz değil. 1970’li yıllardan beri yaptığı, yeni bir sistem üretmek yahut mevcut sistemin arazlarını gidermek için çalışmak değil; tek bildiği İslâm’ın hâkim olmasına mâni olmak üzere beyhude bir şekilde çabalamak. Yâni son 50 senedir işi gücü bırakmış ve yalnız buna odaklanmış vaziyette. Belki de Hicrî 1400’de beklenen zuhurun 1441’e dek sarkmasının arkasındaki faktörlerden biri de bu olabilir; fakat idrak edemedikleri, yaşanan gerilim arttıkça, bu değişime direnenlerin hesabının da giderek kabardığı gerçeği.

Neyse, dışarısını bir kenara bırakacak olursak, Türkiye’nin artık bir an evvel İbda’nın Adlî Tıbb tezine, yâni gaye ve vasıta hükmündeki fikir sisteminin tatbikine girişmesi ve kendisini bütün bu düzenin kurallarından ayrı bir prototip hâlinde istikbâlin hâkimiyeti için emsâlsiz bir misâl olarak hazırlaması gerekmektedir.
***
Toplum, yâni cemiyet sisteminin varlığının tehdit altına girdiği, virüs bulaşmış, hasta ruhlu dünya düzenine baktığımızda biz yine aynı şeyi görüyoruz; şuurunda olunsa da olunmasa da kıtalar çapındaki ihtilâl, küfürbazların perdelemelerine rağmen başlamıştır. Bize düşen, kıtalar çapındaki bu ihtilâli, yine kıtalar çapında inkılâblarla taçlandırmaktır.


Baran Dergisi 688.Sayı