İnsan pek çok şeyden tiksinebilir, bir sinekten meselâ, böcekten, fareden… Biz, bir iddiası var görünüp, sıkıntılı vakitlerde her seferinde başkalarının yaptıklarını konuşup, kendi iddiasının arkasında durmayan insan tipinden tiksiniyoruz meselâ. Fikir haysiyeti beşer şahsiyeti olmayan insan tipinden.

Şu son salgını ele alalım… Covid-19’un kaynağı hakkında havada uçuşan komplo teorileri bir yana, bir de meydana getirdiği kaostan sonra statükoda meydana gelmesi mukadder olan değişim üzerinden konuşulan onlarca teori… Birçokları yana yakıla Amerika’nın, Çin’in veyahut Rusya’nın bu salgın hastalık karşısında insanlığın içine düştüğü çaresizliği fırsat bilip, dünya düzeninde değişikliğe gidebileceğinden bahsediyor. İyi de, senelerdir kendilerinin bağlısı olduğunu iddia ettikleri dünya görüşlerinin, mevcut olanın yerine bir teklifi yok mu ki, böylesi vaziyetleri yalnız bu Amerika’lılar falan fırsata çevirebiliyor? Meselâ neden bir Kemalist, Türkiye için dünyaya model olabilecek bir Kemalist düzen modelinden bahsetmiyor? Yahut Marksist, Komünist, Sosyalist olduğunu iddia edenler? Sizin mi, yoksa fikrinizin mi haysiyeti yok?

Tüm bunların rezilliğinden daha ziyade tiksindiğimiz kimse ise piyasada fink atan ve İslâmî, dolayısıyla da tabiî olarak insanî bir düzenden bahsetmek yerine ikide bir ekranlara şuraya buraya çıkıp, “biliyor musunuz, Amerikalılar/Çinliler/Ruslar bunu fırsat bilip yeni yeni düzenler kuracaklar”, diye zırlayan Müslüman(!) tipi.

Açık konuşalım, şartlar gelip de dayandığında hiçbirinizin düzen çapındaki bir mesele hakkında konuşacak tek bir kelimesi bile yok, ezikçe zırlamaktan başka. Ve biz, işte tam da bu sebeble sizden tiksiniyoruz!

Sistem Virüsü
Dünyadaki sağlık sistemleri, ortalama sayıdaki hastaları tedavi edecek şekilde kurgulanmıştır. Yâni bir salgın hastalık hâlinde ortalamanın fevkindeki hastayı tedavi edecek bir kapasiteyi haiz değildir. Bu sebeble de bugün dünya çapında yaşanan Covid-19 isimli virüs salgını dolayısıyla büyük bir kaos yaşanmaktadır.

Orduların kullandığı piyade tüfeklerindeki merminin kalibresi umumiyetle küçüktür. İlk bakışta bu vaziyet sanki savaşın mantığına aykırı görünür; fakat işin uzmanları bilir ki, savaşta düşmanı öldürmekten daha önemlisi onu yaralamaktır. Çünkü ölen öldüğüyle kalırken, yaralanan her asker, en az dört beş askeri daha savaşmaktan alıkoymaktadır.

Covid-19 da o hesap, bulaştığı kimseyi öldürmesinden ziyade yoğun bakıma muhtaç hâle getiriyor olması dolayısıyla devletler açısından; bulaştığı insan sayısına nisbetle düşük bir oran olsa da sebebiyet verdiği ölümü gündelik hayatın merkezine taşıması dolayıyla da sosyal bakımdan büyük bir kaos doğuruyor.

Amerika yahut Avrupa’nın herhangi bir şehrinde, herhangi bir hastahanenin kapısında, kapasite yetersizliği dolayısıyla nefes alamadığı için çırpına çırpına ölen birinin çekilen videosunun sosyal medyaya düştüğünü düşünün… Böylesi bir ihtimâlin gündeme gelmiş olması bile Batıda ne iktidar bırakır ne birlik ne de düzen.

Bir diğer taraftan, dünya düzeninin kazanç ve tüketime dayalı kurgusu dolayısıyla bünyesinden ölüm fikri kazınmaya, kazınamasa bile azamî derecede bu fikirden tecrit edilmeye çalışılmış Batılının, 21. yüzyılda bir kez daha ölüm fikriyle yüzleşmek zorunda kalması… Ordularında bile kendi milletlerinden değil de üçüncü dünya ülkelerinden insanların istihdam edildiği Batılı milletler için neresinden bakarsanız bakın büyük travma. Bir asra yakın bir zamandır güven ve refah ortak paydasında bir araya gelmiş Batılı millet, devlet ve birliklerin müşterek paydasının ortadan kalkışına şahitlik ediyoruz.

Bir İngiliz devletini misâl olarak ele alalım... Covid-19’a karşı tek orijinal tedbir İngiliz Kamu Sağlığı Birimi’nden gelmiş ve kaçınılmaz olan virüs salgınının kontrollü bir şekilde yayılması gibi bir yol izlemeyi seçmişti. Ne var ki popülizm, Batı’da senelerdir ön planda tutulmaya çalışılan akıl ve bilime galib geldi ve demokrasiyle iktidara gelen siyasîler popülizm önünde boyun eğmek zorunda kaldılar. Benzer bir çıkışı Trump da yapmıştı hatırlarsanız; fakat seçim döneminde o da kendi imâl ettikleri popülizm tanrısına boyun eğmek zorunda kaldı.  Yâni batı, senelerdir kendisini üzerine dayandırdığı akılcılıktan bile yoksun bir konumda, kendisini bir bilinmezin içinde popülizm tanrılarına kurban etmiş bulunuyor...

İktisad ilmi, sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyacın karşılanması diye ortaya çıkmış; fakat endüstri devriminden sonra, sınırsız üretimin tüketilebilmesi için sınırlı tüketimi sunî bir şekilde krediler marifetiyle şişiren bir balon ilmine evrilmiştir diye geçtiğimiz haftalarda bahsetmiştik. Dünya çapında oldukça büyük; fakat 125 nanometrelik bir virüsün dikenlerinin patlatmaya kâfi geldiği bir balon ekonomisi Batı adamı tarafından hiç durmadan yamanmaya çalışılırken, bugün hâlen Batıdan orijinal bir aksiyon beklemek en hafif tabirle ahmaklık değil midir?  

Hadisenin Batı için vahim, bizim buradaki Batı yalaması tipi için ise büyük hayal kırıklığına bakan tarafı ise şudur ki; bugün Batı’da yeni bir düzen inşa edecek ve onun tatbikine soyunacak kalibrede insan da bulunmamaktır. Batı tipi müesseseleşmenin en kötü taraflarından biri de ibdacı insan tipine yer bırakmayışı olsa gerek; varsa yoksa bir asırlık müesseselerin çarklarından birinin yerine geçip, tekdüze hareketi sürdürmek üzere yetiştirilmiş ve sırf Batılı olduğu için nitelikli olduğu varsayılan insanlardan müteşekkil bir sürü... Batının aktüel sanat ve edebiyatının tersine tekâmülü bile buradaki iddiamızı isbat etmeye yeter de artar bile.

Şimdi Ne Olacak?
Hadiseye yalnız virüs salgınından yaklaşmamak gerek. Dünya Düzeni zaten artık kendi kendisini bile taşıyamaz hâle gelmişti ve bu virüs bir şeylerin fitilini ateşleyen değil, saklanmaya çalışılan gerçeği ortaya çıkaran bir rol oynadı.

Şimdi, dünya çapında bir harb yaşanıyor ve bunun muharebe sahaları konvansiyonel savaşların ötesinde çok yönlü ve çok katmanlı bir şekilde tezahür ediyor.

Yalnız Türkiye’nin verdiği savaşa bile baksak; iç ihanet şebekeleri, ABD, Rusya, Suriye, Libya, PKK-PYD, AB ve mülteciler, ekonomi, toplum sağlığı, eğitim, kültür, din, tarih gibi birbiriyle iç içe geçmiş ve her birinin kendi esas ve usulleri olan onlarca cebhede yüzlerce muhaberenin içinde olduğunu görürüz. Bu kadar çok birbirinden farklı cebhede, birbirinden farklı esas ve usulleri olan meselede harb etmenin ve kimi muhabereler kaybedilse bile savaştan zaferle ayrılmanın şartı ise bütünü ele alabilecek bir fikir sistemine bağlılıktan geçiyor. Yâni yalnız muharib değil, aynı zamanda kurmay bir fikir sistemi.
***
Tiksindiğimiz tiplerin, putlaştırdıkları Batı adamından aksiyon beklemesinin büyüsüne kapılmaksızın, Türkiye’nin, içinde bulunduğumuz şartları radikal değişikliklere vesile kılmak suretiyle bütün dünya için numunelik teşkil edecek kendi modelini inşâ etmesi ve dünyanın geri kalanına yaşanmaya değer hayatın ne olduğunu bizzat yaşayarak, telkinci bir dille göstermesi bekâ meselesi hâline dönüşmüş vaziyettedir.

Âletler ihtiyaçları doğurur prensibince, Büyük Doğu-İbda kaleme alındığına, İslâm’a Muhatab Anlayış yenilendiğine ve Bütün Fikir perspektifine göre burada yerli ve millî sistemlerden müteşekkil kurmay fikir sistemi inşâ edildiğine göre, artık bu kayıtsız kalınması mümkün olmayan, karşısında direnmenin zaman kaybı olduğu bir âlet hüviyetine çoktan bürünmüştür demektir.
Değişime daha fazla direnmeyin!


Baran Dergisi 689.Sayı